Hiç komik değil, hep trajik

Siz bu yazıyı okurken Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ekim ayı enflasyon verisini açıklamış olacak. Açıklanan veri ile yıllık enflasyonun yüzde 20’lere çıkacağı kesin gibi.

Aylar öncesinden enflasyonun yüzde 20’nin üzerine doğru gittiğini de defalarca söyledik. Bu süreçte Merkez Bankası’nın enflasyondaki yükselişin duracağını ve hatta gerilemesini beklediği iki ay vardı. Ekim ve Kasım ayları!

Neden böyle bir beklenti vardı?

Çünkü 2020 yılının Ekim ve Kasım aylarında enflasyon oranı aylık yüzde 2›nin üzerinde seyretmişti. Dolayısıyla bir «baz etkisi» olacaktı. Yani geçen sene çok artan fiyatlar bu sene o kadar çok artmayacaktı.

Böylelikle de enflasyon yüzde 18’e doğru inecekti.

Bu beklenti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da anlatılmıştı. Hatta hatırlarsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan, Haziran ve Temmuz ayında televizyonlarda verdiği demeçlerde enflasyonun sonbaharda yavaşlamasını beklediklerini ifade etmişti.

Ancak Ağustos’tan bu yana geçirdiğimiz iki aylık bir süreç var ki bütün beklentileri ters köşe yaptı. Son bir aydır neredeyse her yeni güne yüklü zamlarla uyanıyoruz. Uyanmaya da devam edeceğiz gibi görünüyor. Hal böyle olunca da resmi enflasyon öyle ya da böyle yüzde 20’ye gelmiş oluyor.

Diyeceksiniz ki bu bir de TÜİK enflasyonu!

Haklısınız.

Zaten TÜİK’e yüzde 20 enflasyon yaşatan ekonomi bize ne yapmaz...

***

Yine hatırlatalım!

2019 Ağustos’unda o dönemdeki Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın görevden alınmasının ardından, hükümet düşük faizli krediler ve tüketim artışına dayanan bir ekonomi politikası çerçevesine geri dönmüştü.

Politika faizi, yüzde 24’lerden hızlı bir şekilde önce yüzde 10’lara sonra yüzde 8’li seviyelere çekildi. Hatta politika faizinin gevşemesi yetmedi, pandemi dönemiyle birlikte kamu bankaları da devreye girdi ve zararına kredi dönemi başlamış oldu!

Yukarıda anlattığım süreçteki yaklaşımın neredeyse tıpatıp aynısını 2017 itibariyle de görmüştük. O dönemde de kredi destekli tüketim ile ayakta tutulan ekonomik büyüme ile enflasyon ve cari açık artmaya başlamış ve o süreç bizi 2018 Ağustos krizine götürmüştü.

Ekonomi yönetimi hem geçmişteki bu deneyimi hem de ekonomistlerin uyarılarını dün olduğu gibi bugün de dikkate almayıp, düşük faiz ve borçlanmaya dayalı tüketim temelli bir büyüme temposu peşinde.

Ancak sürdürülebilir bir gelir artışı yaşamayan toplum için bu talep oldukça geçici ve gelecekten ödünç alınan bir talebe işaret ediyor. Hele içinde bulunduğumuz şartlarda borçluluk düzeyi artık gelecekten de bir borç alınmasını imkansız hale getiriyor.

Bütün bu çabaların normal zamanlarda dahi Türkiye ekonomisini taşıdığı nokta hızlı artan tüketim, enflasyon ve cari açık sarmalı iken, daha yakın geçmişte yaşanmış çok acı bir deneyim ortada dururken, üzerine şimdi bir de düşük faiz, yüksek kur ve yüksek enflasyon ortamı yaratmış olmak büyük başarı!

Ve her şey maalesef ki göz göre göre oluyor.

Hep aynı hataları yapıp farklı sonuçlar bekliyoruz.

Karl Marx’ın bu durumlarla ilgili çok güzel bir sözü vardır. Der ki:

“Tarih tekerrür eder ama ilkinde trajik olan ikincisinde komik olur.”

Kime komik bilmiyorum ama yaşadıklarımız bize hep trajedi haline dönüştü...

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum