Türk şiirinde 'yenilik' peşinde koşan arayışlar

Böyle nispeten iyimser bir ortamda, buna paralel olarak, şiir daha etkin, yani hareketli oldu: Arayışlara girdi denilebilir. Deneysel şiir eğilimleri görüldü. Ne var ki bu eğilimler, özellikle görsel şiir söz konusu olduğunda, taklit olmaktan öteye geçmedi de denilebilir; zaten sonra da sonuna geldi. (Şunu da söylemek gerekir: Başlangıçta bir baskın halinde gelen postmodern durum, 2000’lerden sonra yerleşip doğallaştı. Hakikat gözden kayboldu; bir mesele olarak görülmekten de çıktı. Anlam bir kenara koyuldu.) Görüldüğünü söylediğim bu arayışlar (arayış mı, yoksa şiirsel sürecin bir fazı mı diyelim, bilmiyorum) daha çok şiirin kendi bağlamı içinde kaldı; demek istediğim, şiir müdahale etmedi; dünyaya ve insana müdahale etmeyi düşünmedi bile. Şiirin kendi çerçevesi içinde kaldığından toplumdan ve insandan kopuk olduğunu düşündüğüm bu arayışlar 'jest' düzeyine indi. Şiir, dilsel arayışlara gireceğim, yenilik peşinde koşacağım derken, dilsel performans olmaktan öteye geçemedi. Yani güncel sanatla birlikte ortaya çıkan performans sanatı, bir tavır ve gerçeklik olarak şiire de sirayet etti. Ama ne var ki, performans anlam ya da imge üretmez; anlık parıltılardır sadece. Parıldadığı zaman ışık tutması gerekir değil mi? Ama, öyle de değil, bu dilsel parıltılar şiirin kendisini göstermesinden, kendisini fetişleştirmesinden başka bir şey değildir: Bu anlamıyla hiper-şiirdir ve nihilisttir. Duygu barındırmaz ve duyarlığı küçümser. Onu, modası geçmiş bir şey olarak görür.

Şunu da belirtmek gerekir: Koşulların şairin ve şiirin aleyhine olduğu bu dönemde (örneğin, özne parçalanmış, deneyim imkânsızlaşmış, ifade dumura uğramış, şiirsellik şiirin elinden çalınmış, dünya estetize olmuş vs.) bu koşullara karşı eleştirel, uyanık bir duruş alınamamıştır. Halbuki, bu yeni/başka koşullarda, şiirin eski dinamikleri geçersizleşir: Şiirin şiirselliği elinden alınıp başka tüm alanlara aktarıldığından, şirin artık bir başka şiirsellik geliştirmesi gerekirdi. Ki bu şiirsellik çalınıp (kapitalizmin ve egemen güçlerin yararına) kullanılamasın. Bu yeni koşullarda, eski ifade biçimleri şairin kendisini ve kendi hakikatini ifade etmeye yeterli olmadığından, şairin yeni/başka ve deşifre edilemeyecek ifade biçimlerinin peşinde olması gerekir (hâlâ). Yani, demem o ki, şiirde arayış bir zorunluluğun neticesi olmak durumundadır, şair kendini artık şiirin varolan koşullarıyla ifade edemediğinden, yeni imkânlar peşinden koşar. Yoksa, yenilik, başka türlü, Iphone’un her yıl yeni bir model çıkarması gibi, piyasaya dönük bir arz olmakla kalır. Bu, fetişleştirme olur: Yenilik fetişizmi. Demek ki, yenilik başlı başına olumlu değildir. Yeni olan her zaman ileride yer almaz, kendiliğinden devrimci değildir.

Peki, 2000’lerle birlikte ve günümüzde bir başka, ele geçirilemeyecek bir şiirin peşinde olunmalı mıydı; bunun toplumsal, nesnel zemini var mıydı? Evet. Zaten şiir, her zaman, doğası gereği, başka/yeni bir söyleyişin peşinden koşar. Bu, sadece son döneme özgü bir şey değildir. Ama 2000’ler sonrası, yeni bir şiirin kendini var kılmasının toplumsal koşullarına her zamankinden çok sahipti (90’ların ikinci yarısından itibaren). Ama, ne var ki, 2000’lerin görece özgürlük hissi, postmodern dünyanın kendini iyice kabul ettirmesinin sonucu olarak yanılsamalı bir özgürlük hissiydi aynı zamanda. (Tüketimin artması, arzın çoğalması, medyanın ve internetin yaygınlaşması, yaşam biçimlerinin çeşitlenmesi, farklılıkların -görünüşte- hiçbir hiyerarşiye tabi tutulmaksızın, yan yana aynı düzlemde yer alması vs vs.) Bunun sonucu olarak Türk şiirinde postmodern eğilimler ilk defa görünür oldu. Şiir, bu postmodern duruma boyun eğdiğinden bir 'meşgale'ye dönüştü. Gag haline geldi; performans oldu. Yenilik, yenilik olsun diye yapılmaya başlandı. Şiirin, içinde nefes laması gereken Dil (o da çalınmış olduğundan) bir malzemeye indirgendi. Dil düzeyinde yapılan (ve 'yeni' olduğu var sayılan) araştırmalar, dili eğip bükmekten, groteskleştirmekten, mizahtan ve eğlence amaçlı olmaktan öteye gitmedi. Öyle ki şimdi şiir artık sadece bir anlık rahatlama hissinin peşinde.

Daha somut konuşmaya çalışırsak: Deneysel olduğu iddia edilen bu şiirsel arayışlarda (!) öncü (!) olduğunu ileri süren kendinden menkul Enis Akın’ın şiiri en başından bağlamsızdı ve hızla eskitildi. Ücra dergisi çevresi, özellikle Murat Üstübal, aşırı-dil deneyleri yaptı; ancak bu deneyler postmodern olmaktan kurtulamadı. Heves dergisi çevresi, şiirimizin geleneğine daha hâkim olan bu şairler, modernist tepkinin önemini kavramışlardı ve postmodern durumun koşullarına karşı uyanık durarak ona boyun eğmeden biçimsel arayışlara girdi. Bu çevrenin önde gelen şairleri Ömer Şişman, Aslı Serin, Ali Özgür Özkarcı vs. hâlâ modernisttirler. Ankara’nın İslami eğilimli Karagöz dergisi ve Ebabil yayınları da yayımladıkları şairlerle dönem şiirini yansıttılar.

Ama dönemin en yenilikçi ve başka şairi, şiirini zaten zirveye ulaştırmış olan Ahmet Güntan’dı. Güntan, 2005’ten sonra, muhteşem örneklerini vermiş bulunduğu şiirini terk ederek, Parçalı Ham. dediği yeni şiirler yazmaya başladı. Güntan’ın arayışı bir zorunluluktan, yani o zamana kadar yazmakta olduğu şiirin, artık kendi hakikatini ifade etmekte yetersiz kaldığını hissetmiş olmasından kaynaklanıyordu. Bu nedenle sahici bir arayıştır. Güntan, bu çerçevede, 'en genç' şairden bile daha 'genç' bir şiir yazdı. Yazdığı şiiri temellendirdi ve neden böyle bir şiir yazdığını, yayımladığı manifesto ile de açıkladı. Güntan’ın şiiri gerçek anlamda bir 'başkalık'tır. Ve kendisini gerçekleştirmeye devam ediyor.

Şunu da eklemem gerek: Yeni ilah, salt yeni olmaklığından dolayı, ilerici ve olumlu görünür. Bu nedenle, yeni olanı eleştirmek ise 'gerici' olarak görünmeyi göze almayı gerektirir. Sanki, salt yeni olmak bile devrimci bir durumdur da, ondan kuşkulanmak 'muhafazakârlık'tır. Ben, her ne kadar öyle olmadığımı düşünsem de, muhafazakâr olarak görünmeyi göze alıp 2000’ler sonrası şiire eleştirilerde bulunuyorum. Yukarıda isimlerini zikrettiğim şairler dışında, diğer şairleri uysal ve eleştirel bakıştan yoksun buluyorum.
Peki, Dil düzeyinde kalan bu arayışlar bir sonuca ulaşır mı? Bunu görmek için beklemek gerek. Ama ben şairlerin, şiirin artık sadece sezgiyle ve naive bir yaklaşımla değil, eleştirel bir bilinç geliştirerek yazılabileceğini unutmamaları gerektiğini düşünüyorum. Zira artık sadece şiir yazmak yetmiyor; bir de onu çaldırmamak, başka bir şeye dönüştürülerek insana karşı kullanılmasını engellemeye çalışmak da gerekiyor.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.