İçişleri Bakanı tekrar değişirse?
“Bir İçişleri Bakanı gitti diğeri geldi. Sanki ülkede devrim oldu. Sanki büyük bir iktidar değişikliği oldu da her şey değişmiş gibi bir tablo. Yeni İçişleri Bakanı organize suç örgütlerine karşı harekete geçti. Genel başkan olarak ilk günden söyledim; devletimizi ahtapot gibi sarmış olan çetelere karşı kim mücadele verirse onun yanındayız. Kim o çetelerle resim çektirmişse onun da karşısındayız.”
Kendisine operasyon düzenlenenlerle öncesinde fotoğraf çektiren de AK Parti İçişleri Bakanı, operasyonu düzenleyen de AK Parti İçişleri Bakanı.
Ali Yerlikaya’nın İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturması Soylu’ya karşı bir hareket ya da en azından farklı bir dönem olarak okundu ama bürokratik kadrolardaki değişiklikten öteye giden böylesi bir süreç çok da beklenmiyordu.
Soylu’yu göreve getiren de Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı, onun yöntemleri ile içeriye nizam verilmesini onaylayan hatta talimatını veren de büyük ölçüde yine Erdoğan’dı. Bu Soylu’nun hep Erdoğan’ı dinlediği ya da her yaptığını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilgisi ve onayı dahilide yaptığı anlamına gelmiyor.
Nitekim 2020 Kasım’ı sonrasında Erdoğan ‘demokrasi ve yeni Anayasa’ açılımına niyetlendiğinde muhalif belediye başkanlarına başlatılan soruşturmalar ve HDP’ye karşı operasyonlar ile Erdoğan’ın çağrısını boşa düşüren adımlar atan yine Soylu idi.
Soylu’nun yaptıklarını eleştirip Yerlikaya’nın operasyonlarını desteklemek zor değil. Bugün çetelere ve şeffaf olmayan iletişim yapılanmalarına karşı gerçekleştirilen operasyonlar kısa vadede kamu düzeninin yeniden tesis edilmesi için faydalı da olabilir.
Ama kamu düzeni ile hukuk düzeninin aynı olduğu yanılgısına düşmemek gerek. Yaşanan iktidar kavgası, en azından şimdilik, hâkim güç merkezine alternatif bir şekilde gelişen sistem dışı başka bir odağının tasfiyesinin ötesine geçmemektedir.
Bunun en temel kriteri olası bir İçişleri Bakanı değişikliğinde eski aktörlerin ya da benzerlerinin yeniden güçlenmeyeceğinin garantisinin verilememesi.
Mevcut İçişleri Bakanı, kendisinden önce zemin kazanan yasadışı organize suç örgütleri ile mücadele ederken ve belki de bu mücadelesi terör saldırılarının hedefi olurken yine bir bakan değişikliği ile işlerin tersine dönmeyeceğinin garantisi yok.
Bu da savcıların resen başlattıkları soruşturmalar, kolluk güçlerinin görevlerinin gereği yerine getirdikleri işlemler sonucu değil siyasi iradenin bu sefer böyle istemesi ile gerçekleşen bir operasyon süreci yaşanmasından kaynaklanıyor.
Üstelik kişiye bağlı, konjonktürel, sürekliliği belirsiz siyaset mantığı sadece İçişleri Bakanlığı’nda geçerli değil. Benzer sorular ve problemler ekonomi yönetimi için de geçerli.
Yerlikaya’da olduğu gibi Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in takip ettiği politikalar tüm eksikliklerine rağmen hem içerde hem dışarda beğeni topluyor.
Faiz artırımlarının yetersizliği, Orta Vadeli Program’da açıklanan hedeflerin eski iddialardan daha sahici olmakla birlikte hala gerçekçi olmadığı, yapısal çözümler değil palyatif seçime kadar günü kurtarma adımları atıldığı yazılıp çiziliyor.
Ama Nebati’ye göre daha rasyonel, daha öngörülebilir, daha işin kuralına göre politikalar uygulandığı bir gerçek. Bir önceki politikaları uygulayan da aynı partinin bakanı idi. Şimdiki adımları atan da. Yine mesele hukuk, rasyonalitenin gereği ya da ekonominin kuralları değil an itibariyle siyasi iradenin bu yönde tecelli etmiş olması.
İşinsanları, ekonomi bürokratları, yatırımcılar, yabancılar aynı soruları soruyor: Şimşek ne kadar dayanır? Yine heterodoks politikalara dönülmeyeceğinin garantisi var mı? “Bu ay faiz artmasının hatta biraz indirin” talimatı mümkün mü?
Benzer sorular İçişleri’nde de diğer başlıklarda da geçerli. Bugünkü operasyonların ya da faiz artırımlarının destek bulması yarın siyasi öncelikler gerekçesi ile aynı bakanlıklarda başka isimlerin tersi adımlar atmayacağının garantisi değil.
Hukuk ve demokratik bir yönetim hâkim olduğunda elbette siyasi tercihler değişebilir, iş tutuş tarzına bağlı farklılıklar, iyi-kötü performanslar yaşanabilir. Ama bir zaman çetelerin yükseldiği, diğer zaman tasfiye edildiği; bir dönem merkez bankasının kasasının arka kapılardan kör kuruşuna kadar harcandığı, bir dönem şeffaf ekonomi yönetimi ile istikrar arayışı yaşanmaz.
Hukuk devleti inşa edilmedikçe, toplum da sadece kendisine değil herkese eşit ve adil bir devleti arzulamadıkça kişilere bağlı salınımlar devam eder.