Kavala açıklaması yapan ülkelerle arayı kim düzeltecek?
Başta ABD olmak üzere Ankara’da bulunan 10 büyükelçiliğin dört yıldır hapishanede tutulan, hakkındaki suçlamaların bir türlü netleşmediği, serbest kalması yönünde AİHM kararlarının uygulanmadığı Osman Kavala’ya ilişkin yaptıkları açıklama Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan büyük tepki gördü. Erdoğan bu büyükelçilere ev sahipliği yapamayız diyerek Türkiye’de görev yapan Kanada, Fransa, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, İsveç ve Amerika Birleşik Devletleri büyükelçilerini istenmeyen adam ilan edebileceğinin işareti verdi.
Öyle ya, bu elçileri misafir etmek zorunda değiliz deniliyorsa bunun yolu kendilerini ülkelerine göndermekten geçiyor. Diplomasinin alışıldık mütekabiliyet ilkesine göre de ertesi gün Türkiye’nin tüm bu ülkelerdeki büyükelçilerinin de istenmeyen adam ilan edilmesini beklemek gerek. Bunları sanki olurmuş gibi anlatıyorum ama söz ülkenin Cumhurbaşkanı’nın ağzından çıkınca ciddiye almak gerek.
Batılı büyükelçilerin Türkiye’nin sorunlarında yaşadıkları perspektif kaybını, Kürt meselesindeki davalara duyarlı olup 15 Temmuz köprü davası gibi konuları yok saymalarını, Türkiye’deki dönüşümleri algılamada çoğu zaman yavaş davranmalarını bir paranteze alalım. Zaten mesele başkentlerin güvenlik çıkarları olduğunda insan hakları meseleleri genelde konuşma notları arasında bir maddeye sıkışır kalır. Ama büyükelçilerle Ankara’nın bu kavgası ilk kez yaşanmıyor.
Büyükelçilerin yaptıkları açıklamaya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği tepki aklıma 2000lerin başında çok meşhur olan, sonra herkesi üzen bir saldırıda hayatını kaybeden eski İsveç Dışişleri Bakanı Anna Lindh’i getirdi.
Lindh, hem İsveç’in hem Avrupa’nın sevilen siyasi figürlerindendi ve yaşasa idi ülkesinde başbakan olması bekleniyordu. Ancak Türkiye ile ilişkileri pek de parlak başlamamıştı.
1998’de İsveç Dışişleri Bakanı olduğunda Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri en sorunlu dönemlerinden birini yaşıyordu. Tesadüf bu, o zaman da MHP koalisyon ortağı idi. İnsan hakları ihlalleri sebebiyle Türkiye, Avrupa’daki hemen hemen tüm platformlarda şiddetli şekilde eleştiriliyordu. Lindh ise Türkiye karşıtı blokun en önde gelen ismi oldu. Öyle ki onun döneminde İsveç, Türkiye muhalifliğini Yunanistan’ın elinden aldı.
Lindh’le ilgili Türkiye basınındaki haberler ise bugün Osman Kavala ile ilgili açıklamayı yapan büyükelçilere dönük haberlere benzerdi. Lindh; insan hakları, ifade özgürlüğü, işkencenin önlenmesi, Kürtlerin yaşadığı sorunlar ve benzer konulara ilişkin sert açıklamaları ile basının hedefine oturdu. Lindh’in hadsiz açıklamaları o kadar eleştiri çekti ki Türkiye ziyaretlerinin birinde giydiği eteğin kısalığı yüzünden bile tepki gördü. Mecliste koca koca vekiller İsveçli bakanın eteğinin boyunu gündeme getirdiler. Üstelik bir Avrupalı kadın bakan olarak Diyarbakır’a gitmek gibi isteklerde bulunmuş, Türkiye’nin bölünmesine kadar gidecek bir sürecin parçası haline gelmişti. Diyarbakır talebi Allah’tan Ankara’nın yüksek millî güvenlik duyarlılığı sayesinde veto edildi de ülke önemli bir tehlikeden kurtuldu.
İroniyi erbabına bırakıp sadede gelirsek, Türkiye Avrupa Birliği yolunda önemli adımlar attı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ardı ardında reform paketleri kabul edildi. Ülkenin gündemini bölünme paranoyaları yerine tam üyelik müzakereleri işgal etmeye başladı. 2002’nin sonunda AK Parti iktidara geldi. Ankara’nın insan hakları ve Avrupa perspektifi değişince Lindh’in Türkiye’ye bakışı da değişti.
Hem kendi meşruiyet zeminini genişletmek hem ekonomik krizi yabancı sermaye ile aşmak hem de demokratikleşme ile on yıllardır süren yapısal sorunlardan kurtulabilmek için Erdoğan hükümeti Brüksel ipine sıkı sıkıya sarıldı. Hatta daha Başbakan olmadan önce genel başkan sıfatıyla Stockholm’ü ziyaret eden Erdoğan, İsveç Dışişleri Bakanı Lindh ile görüşürken kendisine kameralar önünde iltifat etmekle kalmadı, 57. Ecevit hükümetinin yasakladığı Diyarbakır ziyareti için de Lindh’i davet etti. Erdoğan’ın “Sizi Diyarbakır’a bekliyoruz, ben bizzat gezdireceğim” sözleri ile Diyarbakır’a gelen, bir dönemin tabularını yıkan İsveçli siyasetçi daha 46 yaşında bir alışveriş merkezinde bıçaklı saldırıda hayatını kaybetti.
Ardından hem Erdoğan hem Abdullah Gül taziye mesajları yayınladı. Ankara’daki İsveç Büyükelçiliği’nde Anna Lindh için dikilen ağaca ilk suyu da dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül vermişti. Şimdi de Erdoğan, Çankaya Köşkü’nde işi olduğunda o ağacın bulunduğu İsveç Elçiliği’nin bahçesinin yanından geçip gidiyor.
Merak ediyorum Osman Kavala için yapılan açıklamalara gösterdiği tepki ile rahmetli Ecevit’i hatırlatan Erdoğan adına bu ülkelerle ilişkileri bir sonraki iktidar mı düzeltecek? Ya da biz o günleri görecek miyiz?