Kriz iletişimi ve yangınlar…
İletişimin en zor olduğu, kamuoyunun en yoğun bilgi ihtiyacının bulunduğu, bilginin yapıcı ve yıkıcı anlamda en kritik rol oynadığı zamanlar kriz dönemleri…
İletişimin sağlıklı olabilmesi için en temel unsurlar şeffaflık ve inandırıcılık. Eğer bu ikisi yoksa ne yapsanız boş.
Hepimizi üzüntüye sevk eden son orman yangınlarında ne yazık ki toplumsal psikolojiye yaşanan felaketin boyutları kadar kamuoyunun doğru, düzenli bilgilendirilmemesi, oluşan dedikodulara zamanında tepki gösterilmemesi de büyük zarar verdi.
Daha işin başında yangınların PKK tarafından çıkarıldığına dair genel bir kanaat oluştu ve bunları makul bir seviyede tutacak herhangi bir müdahale gelmedi. Araştırıyoruz, bakıyoruz, sonuç çıkınca duyuracağız gibi ifadeler mevcut şüphe iklimini beslemekten başka işe yaramaz.
Ya bu şüphenin büyümesinden, var olmasından siyasi bir beklenti var ya da yapmamış olsa bile burada “PKK’nın rolü en azından şu an için yok” demek zor geliyor. Burada mesele terör örgütü olduğunu defalarca kanıtlamış bunun için yeni bir veriye ihtiyaç olmayan PKK’yı temize çıkarmak değil. Amaç herkesi farklı açılardan ilgilendiren çevre ve güvenlik gibi konularda toplumu doğru bilgilendirmek olmalı.
Üstelik bu bilgiyi iktidara yakın olan hesaplar ve kişiler ‘gizli damgalı’ belgelere dayandırarak ilan ediyorsa, bu kerameti kendinden menkul kişilerin iddialarını anında yalanlamak bilgi sağlığı açısından kaçınılmaz öncelik.
Çoğu zaman krizleri yöneten kurumlar sorunun kendisi ile ilgilenirken iletişim boyutunun geldiği aşamayı geç fark ediyor. Bu da siz harekete geçene kadar kamuoyunda bir algının çoktan oturmuş olmasına sebep oluyor.
İnandırıcılık demişken asıl mesele burada.
Bugün, bile isteye toplumun kutuplaştırıldığı bir ortamda ilgili bakanlar ne kadar doğru ve tutarlı bilgiler paylaşırlarsa paylaşsınlar toplumun bir kesiminde karşılık bulmuyor. Ne yazık ki iktidarın her meseleyi ‘bizler ve onlar’ ikilemine hapsetmesi, herkesin ortak hareket etmesi gereken zamanlarda bile mağdurların ve ilgililerin arasında siyasi duvarlar örüyor.
Bir ilde bina çöktüğünde, deprem hazırlık toplantılarında işin doğrudan muhatabı belediye başkanlarını, birçok ili kapsayan afetlerde eğer sizin partinizden değilse halkın oyu ile seçilen yerel yöneticileri yanınıza alıp fotoğraf vermek istemediğinizde afetin sonuçlarından siyasi rant çıkarmaya çalışmanın ötesine geçmiyor yapılanlar.
Son yangınlarda ne merkezi hükümet ne de yerel yönetimler tek başlarına yetemedikleri için mücadele birlikte yürütüldü. Orman yangınlarında merkezi yönetim tecrübeli iken, alevler yerleşim yerlerine yaklaştığında yerel yönetimlerin desteği ile olaylara müdahale edildi. Konya’dan İstanbul’a kadar farklı partilerden yerel yönetimler sürece dahil oldu.
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nden aktarılanlar en azından mevcut krizde yapılanlar açısından umut verici. Ancak ülkenin içinden geçtiği ayrışma insanların ön kabullerle söylenenleri reddetmesine ya da kabul etmesine neden oluyor.
Sonra verdiğiniz bilgiler ellerinizle inşa ettiğiniz yankı odalarının duvarlarına çarpıp geri dönüyor.
En basit örneği, yangınların çıkış sebebindeki kafa karışıklığının yanında söndürme faaliyetlerinde kullanılan uçak ve helikopter sayıları, bunların kapasiteleri ve amaçlarında da aynı kavga sürüyor. THK’nın başına atananların birinci önceliği kurumun gayrimenkullerini nasıl bir an önce satarız olunca, siz istediğiniz kadar yaptıklarınızı anlatın kulakların sizin dediklerinize kapalı olmasının birinci sebebi icraatlar ise ikinci ise iktidarın kendisi için oluşturduğu konforlu ‘siyasi iman’ zemini. İşin içine inancı ve koşulsuz kabulleri/nefretleri kattığınızda rasyonel iletişim ihtiyacınız olduğunda kendi silahınız kendinize dönüyor.
En az bunlar kadar önemli olan ise toplumda söyleyeceği söze itibar edilecek basın kuruluşlarının varlığı. Olumlu ya da olumsuz haberleri iktidara yakınlığına göre değil gerçeğe sadakatine ve topluma karşı sorumluluğuna göre yayınlayacak basın kuruluşlarını işini yapamaz hale getirirseniz insanlara inanmak için sadece sosyal medya ve dedikodular kalır.
Bir yanda yanan ormanlara ve yiten canlara üzülürken neden afetlerde bile bir araya gelemiyoruz hayıflanmaları meseleyi buralara getirdi.