Memleketin hal-i pür melâli
Bir haftadır ruh sağlığını korumak için yapılması gereken herhalde sosyal medyadan tümüyle kaçmak. Ama orası da son tahlilde bir yönüyle hayat.
Yok deyince, görmeyince kaybolmuyor ki yaşananlar.
CHP Bolu Belediye Başkanı Tanju Özkan mesela. Orada duruyor. Tüm ırkçılığı, insan nefreti, göçmen öfkesi, ayrımcı zihin yapısı ve kıyıcı icraatları ile arz-ı endam ediyor. İnsanın en temel haklarından biri ‘su’ iken Bolu meclisindeki ruh ikizlerinin de onayı ile yabancı olanların suya fazla para ödemesini öngören teklifi zaten yürürlüğe girdi.
Şimdi de eşlerden biri yabancı ise nikah ücreti olarak Bolu Belediyesi’ne 100 bin TL verilecekmiş. Niyetlendiği şey zaten hiçbir yeri ile akla mantığa uymuyor ki neresini tartışacaksınız. Belediye orada bir uygun görme makamı değil, sadece hukuka göre bir evlilik sürecini kayda geçiriyor.
Göçmen politikasını eleştir. Yalnız da değilsin zaten. Ama bir bürokratik işlemi kişiye göre kolaylaştırma ya da zorlaştırma yetkisini kim verdi?
Memleketin başka yerinde Fırat Üniversitesi’nde Hıfzullah Kutum bir sosyal medya paylaşımında Kürdistan ibaresini kullandığı için terör örgütü propagandasından hem açığa alındı hem tutuklandı. Sonra tahliye edildi, şimdi duruşmasını bekliyor. Düne kadar ülkenin Cumhurbaşkanının, Başbakanının kullandığı bir tabir suç unsuru haline gelebiliyor.
Elazığ’daki sağcı devlet histerisinin yerini Konya’da başka bir histeri alıyor. Bu sefer yazdıkları yüzünden başka bir öğretim üyesinin okulu basılıyor. Kimin ne dediği ve dediğinin doğru yanlış olması, bir eylemin suç olup olmadığına rasyonel hukukun karar vermesi bir yana; herkesin mahkûm etmek, mümkünse fiziksel şiddet uygulamak istediği birileri var.
Bu vesile ile idari tasarrufların ülkede artık bir ceza aracına dönüştürüldüğünün kayda geçirilmesi gerek. Yukardaki idarecinin kararı ile istediğin personeli orduevlerine almıyorsun, istediğini işten atıyorsun, tek yönetici tasarrufu ile temel haklarından mahrum bırakıyorsun.
Ve bunu sadece ‘yapabildikleri’ için yapıyorlar. Nasıl olsa haksızlığın muhatabının hakkını arayacağı bir mecra yok.
Bir ara derin nefes alıp zihnimi toplamaya çalışırken zincir marketlerden biri ‘şeker fiyatı yükseldi, hesaplı bir rakamla tedarik edemiyoruz.’ açıklaması yaptı. Tamam, tanzim satış mağazaları ile yüksek fiyat ve yansımalarına dair bir fikrimiz oldu. Olmaz diyorduk ama gördük.
Ev, araba almanın artık orta gelirliler için imkansızlaştığı bir dönemde şimdi de en temel ihtiyaç maddelerinin temin edilemediği günler mi bizi bekliyor? Ekonomistler hiper enflasyon tahminleri yapmaya başladı.
Hepimizin refahının, çocuklarımızın alacağı eğitimin, kısa-orta vadede nasıl bir sağlık güvencesine sahip olacağımızın kısacası toplam hayat kalitemizin işareti olan ülkenin ulusal para birimi gözümüzün önünde mum gibi eriyor. Kurdaki yukarı yönlü her hamlede toplum olarak biraz daha fakirleşiyoruz. Sabah yayınlarında eleştirel cümleleri kameraya bakmadan ve yumuşatarak telaffuz etmekte uzmanlaşanlar bile en fazla sessiz kalabiliyorlar.
Hadi hepsi bir yere kadar da, bir acı var ki işte orada yazmak işe yarar mı diye insanın eli klavyeye gidip gidip geliyor. Bir yumru gelip boğazınıza oturuyor.
Bugüne kadar onlarca, yüzlerce kadın cinayeti duydu bu kulaklar. Okuduk, üzüldük, nefret ettik, tepki gösterdik. Aklımızı oynatacağımız cinayet haberlerinden sonra ermiş olduğunu düşündüğüm ebeveynlerin soğukkanlı tutumlarına hayret ettik.
Ölümler sıradanlaşırken, ruhsuz takvim yapraklarını bile titreten cinayetler yine cinnetin eşiğine getiriyor.
Can Göktuğ Boz isimli erkek katil, savunmasız diye hiçbir şeyden habersiz 28 yaşında mimar bir genç kızı kılıçla öldürdü haberleri telefon, televizyon ekranlarında asılı duruyor. Öyle ki üzerine konuşmak bile çaresizliği derinleştiriyor sadece. Acının pornografisinden kazananlar cinayet görüntülerini iştahla paylaşıp kısa mesajlarla üzerinde tepinirken insanın yüreği görüntüleri izleyecek cesareti bulamıyor.
Her cinayet sonrası, hayatının bu kadar kısa süreceğini bilmediği bir zamanda çekilen mutlu bir fotoğraftaki yüze bakıp artık toprak olan hayalleri tahmin etme çabasını, bu sefer de kucağında onlarca kırmızı gülle tebessüm eden gencecik bir kızın simasına bakarak deniyorsun.
Artık derin nefes almak da kâr etmiyor.
Velhasıl, memleketin hal-i pür melali, tam da terkibin anlamı ile memleketin hüzün, sıkıntı dolu vaziyeti insanda yaşama iştiyakını alıp götürüyor.
Bu da bir dertleşme olsun.