Rasyonel bir mülteci politikası mümkün mü?

Suriyelileri geri gönderme iddiasındaki açıklamalarla başlayan göçmeler eksenindeki tartışmalar duygusal tepkilerin de etkisi ile uçlarda seyrediyor. Konu hazır sıcakken tartışmayı derinleştirmekte ve farklı boyutları ile çözüm aramaya çalışmakta fayda var.

“İsteyen istediği kadar gelsin, zor durumda kalanlara kapımız açık, hepimiz kardeşiz”le başlayıp toplumun, mekânın ve zamanın istiap haddini göz ardı eden yaklaşımlar bir uçta; 5 milyona varan göçmenleri mümkünse hemen değilse en geç 2 yıl içinde kapı önüne koymayı hedefleyen, mültecileri sanki keyfinden geldiğini düşünüp meseleyi ‘burada ne işleri var’a indirgeyen bir yaklaşım ise diğer uçta…

İlk görüşü savunanları ‘Arapçı’, ‘İslamcı’, ‘romantik’, artık kendi dağarcığında hangi etiket varsa onunla yaftalamakla; diğer görüştekileri ‘ırkçı’ ve ‘faşist’ olarak tanımlamaya kadar giden bir suçlama yarışı da bu kavgaya eşlik ediyor.

Meseleyle ilgili rasyonel ve gerçekçi bir tespitte ve öngörüde bulunmak zaten toplumu geren ekonomik kriz atmosferinde çok zor. Üstüne de iktidarın kendi varlığı için kullandığı kimlik siyaseti, milliyetçi söylemi ve kutuplaştırma politikasını ekleyince sağlıklı bir tartışma zemini retorik tepelerinin ardında hepten kayboluyor.

Mülteciler konusunda yapılması gerekenlere gelince; Yunanistan’ın, Macaristan’ın, Avrupa Birliği’nin ve sair aktörlerin tavırlarını örnek göstermek Türkiye için anlamlı ve gerçekçi değerlendirmeler değil.

Uygulanabilir, kısa vadede çözüm üretecek bir geri gönderme politikası yoksa –ki yok, o zaman öncelikle mevcut durumun daha da kronikleşmesini engelleyecek önlemler alınmalı. Bunların başında da sınır güvenliği ve mülteci geçişi konusunda atılacak adımlar geliyor. Türkiye’nin Suriye sınırında aldığı önemler bu konuda büyük oranda süreci kontrol altına almış durumda.

Aynı sorunlarla farklı ülkeler bağlamında da karşılaşmamak için şimdiden sınırları sıkı tutmak, içerde zaten patlamaya hazır bir gerilimi daha da tırmandırmamak için elzem. Bu sorunu yok saymak ve nasıl olsa ilerde gidecekler diye düşünüp işi ağırdan almak ilerde daha büyük sorunlara ve Allah muhafaza, kontrol dışına çıkma ihtimali olan sürtüşmelere sebep olacaktır.

Türkiye’nin mevcut mülteci ve Suriyeli sorunu ile baş edebilmesinin önünde üç temel engel bulunuyor.

Bunların en başında Türkiye’ye yardımcı olmayan uluslararası konjonktür geliyor. Kendi çıkarları ve öncelikleri için Irak’ı istikrarsızlık içinde bırakıp maliyeti Iraklılara ve komşularına yıkan ABD, aynısını şimdi de Afganistan’da yapıyor. 11 Eylül sonrasında büyük bir hışımla Afganistan’a giren süper güç, şimdi kendi iç öncelikleri için arkasına bakmadan Afganistan’ı terk ediyor. Zaten istikrarsız bir süreçteki Afganistan’dan gelecek mülteci dalgaları da aynen Irak’taki gibi ilk durak olarak Türkiye’yi görecektir. Washington, Suriye’de ilan ettiği kırmızı çizgiler geçilmesine rağmen Esad’a müdahale etmeyerek ve İsrail’in güvenliğini de gözeterek mevcut istikrarsızlığın kalıcılaşmasında büyük rol oynadı. Görünür gelecekte ABD’nin Türkiye’nin üzerindeki mülteci baskısını tersine çevirecek bir politika izlemesi muhtemel değil.

Rusya ve İran da aynı şekilde Türkiye’yi istikrarsızlık ve sınırları üzerindeki güvenlik baskısı ile zorlamaya devam edecek. Avrupa Birliği’nin temel önceliği mültecilerin bir tampon bölge olarak Türkiye’de kalması. AB’nin maddi desteği bu karanlık uluslararası konjonktürdeki tek ehven-i şer unsur.

İkinci temel problem, muhalefetin başta da muhtemel iktidar alternatifi olan Millet İttifakı bileşenlerinin mültecileri göndermek dışında uygulanabilir ve çözüme matuf bir politika üretmekten uzak olmaları. Öyle ki Türkiye’de bir iktidar değişikliğini arzu edenler bile CHP’nin ve İYİ Parti’nin Suriyeliler konusundaki popülist dillerini gördükçe bu ittifakın ülkenin karşı karşıya bulunduğu sorunlarla gerçekten baş edip edemeyeceğinden şüphe duyuyor.

En son fakat en temel problem ise iktidarın böylesi yakıcı bir sorunla baş edecek yönetim performansından uzakta olması. 5 milyonluk ilave bir nüfusu bugüne kadar besleyebilen ekonomiyi kendi vatandaşlarının bile ihtiyaçlarını karşılayamayacak hale getiren; zamanında Çözüm Süreci gibi son derece katmanlı bir siyasete soyunabilirken pandemi karşısında sokağa çıkma yasağını bile planlamakta zorlanan; yabancıların Türkiye’ye katkısını ve entegrasyonunu 250 bin dolara vatandaşlık vermeye indirgeyen iktidarın, içinde bulunduğumuz sorunlara çözüm üretmesi imkansıza yakın. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasetindeki bu kapasite ve vizyon daralması ile yönetim zafiyeti, bugüne kadar milyonlarca insanın hayatını kurtaran göçmen politikasındaki ilkesel doğruluğu da sorgulanır hale getiriyor.

Geldiğimiz noktada Suriyeliler ve mülteciler sorunu önce ekonomik sonrasında da toplumsal ve siyasi krizlere beşiklik etme potansiyeli taşıyor. Bazı siyasilerin bu gerilimi kendi çıkarları için kullanabilecek olma ihtimalleri ise önümüzdeki riski daha da büyütüyor.

YORUMLAR (27)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
27 Yorum