Sandık başı seçimi
Çok bilinmeyenli bir seçime gidiyoruz. Sandığın önümüze gelmesine topu topu 31 gün kaldı. Adaylar belli. Milletvekili listeleri Yüksek Seçim Kurulu’na teslim edildi.
Evet, deprem sebebiyle kampanyalar biraz ağır aksak ama özellikle Cumhur İttifakı klasik bir seçim lansmanı ile düğmeye bastı. Millet İttifakı tam olarak neyi bekliyor kestiremiyorum ama o da farklı aktörlerle seçim çalışmasına başlamış durumda.
Tarafların kampanyalarını ve söylemlerini ayrı ayrı analiz etmek gerek ama özellikle adaylar toplumun gayet yakından tanıdığı ve bilinmeyeni az olan isimler.
Hiçbir adayla ilgili yolun ortasında kimsenin bilmediği yeni dinamiklerin ortaya çıkması beklenmiyor. Buna rağmen seçimler son ana kadar verilecek kararlara kalmış bir psikolojide yaklaşıyor.
Elbette kampanyalar, vaatler, söylemler seçmenin kararında önemlidir ama beklenen, hele de Türkiye gibi aşırı politikleşmiş bir toplumda seçim sonucunun üç aşağı beş yukarı bir ay kala tahmin edilir olmasıdır.
Ama durum hiç de böyle değil.
Birinci sebep kampanya sürecinin çok kısa olması. İktidarın bilinçli tercihinin de sonucu olarak partilerin milletvekili listelerini teslim ettikten sonra neredeyse sadece bir aylık bir süreleri var sahaya inmek için.
Bu da birçok konunun son dakikaya bırakılmasına neden oluyor.
İkinci sebep ittifakların belirsiz yapısı. Hemen hemen tüm ittifaklarda ya son dönemeçte ittifaka katılanlar üzerinden ya da ittifak üyelerinin uyum sorunları nedeniyle seçmenin önüne net tercihler konulamıyor.
Cumhur İttifakı’nda dört parti ayrı listelerle seçmenin karşısına çıkacak. Özellikle Yeniden Refah Partisi bir bilinmez. Bir yanda AK Parti’nin içinde genel gidişattan rahatsız olan muhafazakârlar hazır İttifakın da içinde bir alternatif bulmuşken buraya yönelebilir.
Diğer yanda Gelecek ve Saadet gibi muhafazakâr muhalif partiler CHP listesinde seçime girdiği için de bu seçmen kitlesine ayrı bir alternatif görünmüyor. Dolayısıyla iktidara mesafeli ama bağını tümüyle koparmamış muhafazakâr kitle sıkışmış bir durumda sandık başında karar verme durumunda kalabilir.
MHP ile AK Parti arasında sıkışmış bir ittifak seçmeni de bulunuyor. Özellikle il bazlı olarak iki partinin ayrı listelerle seçime girmesi mikro hesaplamalarda seçmeni hangisine yönelmesi gerektiği konusunda kararsız bırakabilir.
Asıl belirsizlikler ise muhalefet kanadında. Her şeyden önce Memleket Partisi ve Muharrem İnce’nin yükselişi büyük bir gerilim hattı. Seçime kadar bu yükselişin bir kısmı daha rasyonel bir tutuma geçse bile İnce’ye oy verecek seçmenin ‘oyunun boşa gitmesi’ tedirginliği sandık başında tercihlerini CHP’den yana değiştirebilir.
CHP’ye oy verme konusunda kararlı olmasına rağmen özellikle CHP’nin en güçlü olduğu adreslerden Ankara birinci bölgede Sadullah Ergin nedeniyle oy kabinine girdiğinde eli Memleket Partisi’ne ya da TİP’e gidecek seçmenlerin olması da ihtimal dışı değil.
Diğer bir ikilem ise Emek ve Özgürlük İttifakı’nda. TİP’in ayrı liste ile seçime gitmesi verilecek oy boşa mı gider kaygısını orada da hissedilir hale getiriyor. Bir yanda TİP’in yükselen görünürlüğü ile henüz net ölçülemeyen siyasi ağırlığı seçmeni iki arada bir derede bırakıyor. Yine verilen oyun akıbetinin belirsizliği sandık başında seçmenleri bir karar vermeye zorlayacak.
Muhalefet seçmeni bu kadar belirsiz bir atmosferde oy kullanmak zorunda kalmayı ister miydi büyük soru işareti. Liderlerin kendi aralarında çözemedikleri ayrılıkları seçmen sandıkta çözebilir mi? Ya da sizin varamadığınız uzlaşmaya neden ben varayım da diyebilir.
Sadece Erdoğan gitsin motivasyonu muhalefet seçmenini özellikle Türkiye Büyük Millet Meclis için oy kullanırken aynı adreste toplamaya yetmeyebilir.
Seçmen aynı anda il barajları, ittifaklar arası dengeler, kimlikler arası geçişkenlikler arasında birçok dinamiği hesaplayıp nasıl bir karara varacak belirsiz.
Bütün bunlar da 14 Mayıs seçiminin kaderini sandık başında verilecek son dakika kararlarına bırakabilir. Tabii önümüzde bir aydaki gelişmeler seçmenin kafasının o ana kalmadan netleşmesini sağlamazsa.