Tedirgin muhaliflerin Kılıçdaroğlu ile derdi ne?
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu son grup toplantısında çok kritik bir ifade kullandı. “CHP eski CHP değil”. Bu cümleyi ilk kez telaffuz etmiyor CHP lideri ama sürekli tekrar etmek, bunu da Cumhurbaşkanı adayı olarak yapmak ifadeyi daha anlamlı kılıyor. Hele bir de o salonda eski CHP’den çok da mutsuz olmayanlar varken.
Kılıçdaroğlu’nu dinlerken ister istemez “gömlek değiştirme” metaforu geldi aklıma. İlk örneğin akıbeti pek iyi olmadı ama çıkış noktası, varmak istediği yer burası değildi. CHP liderinin muhafazakâr kadınlara seslenirken sarf ettiği ifadeler de yine eski/yeni tartışmasının bugünkü yansımaları.
Peki tüm bu açılım çabalarına, değişen siyasal pozisyonlara, görüşülen farklı kesimlere rağmen neden hala Kılıçdaroğlu’nun oyları istediği kadar yükselmiyor? Acaba bu katılık Kılıçdaroğlu’nun şahsını aşan dinamiklerden, geçmiş yüklerden kaynaklanıyor olamaz mı? Ya da istese bile partisinin çeperlerini esnetebilmesi en azından bu seçim için biraz zor mudur?
Bunlar ve benzeri eleştiriler ya da endişeler uzun süredir yazılıp çiziliyor. Kimileri sahici ve samimi görüşleri olarak kimileri de bir ihtimal kendi siyasal öncelikleri çerçevesinde dile getiriyor bu eleştirileri. Kılıçdaroğlu’na yakın duranların bir kısmı ise bu endişeleri dile getirenlere tepki gösteriyor.
AK Parti’nin her şeye rağmen muhafazakâr kesimlerden istikrarlı oy alıyor olmasını, sadece başörtüsü tartışması, kimlik gerilimi ve dini istismara varacak derecede kullanıyor olması ile izah eden CHPliler var. Bu tespit de bir ölçüde doğru. Sebeplerini, dinamiklerini ve meşruiyetini tartışabiliriz ama sonuç olarak bu yaklaşımın bir zemini var.
Peki aynı şey Kılıçdaroğlu’nun oy alamaması için geçerli olamaz mı? CHP’nin geçmiş sert seküler kimliğinin; Kılıçdaroğlu’nun muhafazakâr kesimlerle köprü kurma çabalarına, başörtüsü başta olmak üzere laik-seküler geriliminde daha önce hiçbir CHP genel başkanının yapmadığı kadar demokratik bir tutum almasına rağmen insanların oy verme davranışında bir etkisi bulunamaz mı? Bunu dile getirmek sosyolojik bir tespit ya da sorgulama mıdır yoksa doğrudan ideolojik önyargı mıdır? Ve bunun değerlendirmesini kim yapabilir?
Bunu dile getirdiğinizde ya anti-demokratik olmakla ya da iflah olmaz CHP karşıtlığı ile suçlanıyorsunuz.
Toplumdaki bazı dinamikleri yok saymak eğer marjinal bir siyasi hareketseniz sorun teşkil etmez. Ama iktidar adayı iseniz bilakis bunlarla yüzleşmeniz gerekir. Kararları da bu çerçevede almanız beklenir.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığını ve bu çerçevede ilerleyen Alevilik tartışmalarını aslında risk yerine uzun vadede Türkiye için bir şans olarak da görebiliriz. Bu konular her kesim tarafından net bir şekilde tartışılmadan, tüm kesimler bu konudaki günahlarla ve sevaplarla yüzleşmeden işin içinden çıkılamaz son tahlilde.
Ama bu gerilimi baskılamaya çalışmak sorunu çözmez, en iyi ihtimalle halı altına süpürür.
Örnek mi? İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in kendi partisinden gelen Alevilikle ilgili açıklamalarla doğrudan yüzleşmesi, özür dilemesi ve meseleyi kendi tabanı ve teşkilatı açısından tabu olmaktan çıkarıp net tavır koyması bu karşılaşmanın önemli ve doğru bir örneği.
Günün sonunda CHP Genel Başkanını sadece aldığı ya da alabileceği oy oranı ile değerlendirmek eksik olur. İYİ Parti’nin de destek vermesi ile Kılıçdaroğlu hem 2019 yerel seçimlerinde hem de son olarak Altılı Masa’nın oluşumunda önemli bir rol oynadı. Bugünkü soru ise bundan sonraki tartışmaların oluşan bu ortaklaşma zemini üzerinden mi yoksa tek bir kişinin adaylığının imkânı ya da imkansızlığı üzerinden mi ilerleyeceği?
Ana muhalefet partisinin iktidar olmak istemesi, genel başkanının Cumhurbaşkanı olma niyeti gayet yerinde ve anlaşılır. Ama özellikle son 6 yıldır tek adam merkezli ve mutabakatlar değil mecburiyetler üzerinden şekillenen bir anlayıştan benzer metotlarla çıkmak beklentisi ne kadar gerçekçi?
Tedirgin muhalefet de Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olmasına kategorik bir itirazı değil bu tek taraflı, hatta dayatmaya varan ısrardan ve sonuçtan emin olamamaktan kaynaklı bir endişeyi dile getiriyor. Erdoğan’ın AK Parti içindeki her eleştiriyi sapma olarak gören ve mahkûm eden yaklaşımının benzerini muhalefet içinde geliştirmek ise endişeleri çoğaltıyor.
Daha iktidar değilken bile eleştirileri kötü niyet, gizli bir gündem ya da operasyonun parçası olarak etiketlemek de ilerisi için parlak günler vaat etmiyor.