Türkiye’yi kimin yöneteceğine Putin mi karar verecek?

Elbette hayır! Daha doğrusu umarım öyle değildir.

ABD ve diğer Batı ülkelerindeki seçimlere müdahale kapasitesi ve sicili Moskova’nın Türkiye’de de benzer bir niyet taşıyabileceğinin göstergesi. Son yaptırımlar ile Rusya’nın bu yeteneğinde bir azalma oldu mu öngörmek zor. Bunun test edileceği alanın da Türkiye’deki seçimler olması ayrıca kaygı verici.

Rus medyası ve Rusya bağlantılı sosyal medya sistemi her zaman tespit edilemeyecek farklı teknikler kullanıyor. Kriz anlarındaki belirsizliğin kasıtlı olarak büyütülmesi ve gerçeğe ulaşmanın zorlaştırılması, kasıtlı yalan haberler üretilmesi ve birbiriyle çelişen çok sayıda farklı haberin sisteme sokulması genelde kullanılan üç metot. Türkiye’deki birçok medya kuruluşunun gördüğü her haberi kopyala yapıştır yöntemi ile sorgulamadan kullanması da olumsuz etkiyi çok daha ileri taşıyor. Seçim dönemlerinde de bu tür manipülasyonlar daha rahat yapılır hale geliyor.

Rusya’nın Türkiye medyası ve kamuoyu algısı üzerindeki gücü, Ukrayna’yı işgal etmesi ve Avrasyacılık’ın bir ölçüde zemin kaybetmesi ile azalsa da başka bir yazıda ele alınmayı hak ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 5 Ağustos’ta Soçi ziyaretine gelirsek, başlıktaki soruyu akıllara getiren bu temas oldu. Erdoğan’ın sadece en sık görüştüğü değil, en uzun ve baş başa bir araya geldiği lider açık ara Putin. Birçok örnekte Erdoğan muhatabı ile yalnız görüştüğünü özellikle vurguluyor, fotoğraflar da bunu destekliyor.

Elbette liderler arası iyi ilişkiler ülkelerin lehine. Çoğu sorun kimi zaman liderler düzeyinde daha rahat çözülebilir. Ama demokratik ülkelerde bunun kayda girmesi ve denetlenebilir, şeffaf bir yapıda olması şartı ile.

Daha önce de Erdoğan-Putin ilişkisinin toplam maliyeti ve içeriği soru işaretleri doğurdu ama bir cevap verilmedi. Görünen o ki eğer Rusya’da ya da Türkiye’de bir iktidar değişikliği olmaz ise iki lider arasındaki kapalı kapılar arasındaki bu ilişki bilinmezliğini sürdürecek.

Soçi zirvesi sırasında ve sonrasında yapılan açıklamaların en temel mesajı, Putin’in dünyadaki tüm izolasyona rağmen Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkilerinin Rusya Ukrayna’yı işgal etmemiş, Batı Rusya’ya ambargo uygulamamış, neredeyse Soğuk Savaş’tan ya da 11 Eylül saldırılarından beri durağan uluslararası sistem bir sarsıntıya uğramamış gibi devam ediyor oluşu.

Öyle ki Erdoğan görüşme sonrası açıklamalarında 100 milyar dolarlık ikili ticaret hedefinin bir kez daha teyit edildiğini söyledi. Bunun Rusya Merkez Bankası’nın bile yüzde 4-6 arası bir küçülme beklediği, Türkiye’nin ise tarihinin en öngörülemez krizlerinden birinden geçtiği sırada nasıl olacağı ayrı bir soru.

Türkiye ambargolarla ilgili endişelenmekte haklı. Yaptırım kararları her zaman Ankara’ya sorarak hazırlanmıyor. Bunun örneğini İran’a uygulanan ambargolarda çok gördük. Türkiye de doğal olarak yaptırımların kendi ekonomisini en az etkileyeceği ara formüller bulma çabasında.

Aslında ne olup bittiğinin hemen hemen herkes farkında. Türkiye’yi bu konuda ziyaret eden Amerikan Hazine Bakanlığı yetkilileri de genelde “Bizim sistemimize girmeyin, bizim sistemimizi kullanarak bizi kandırmaya çalışmayın” derken bu farkındalığı yansıtıyor.

Uzun uzun Amerika’nın hegemon güç olarak haksız politikalarla, rezerv para ayrıcalığı ve sistemin merkezinde olmanın avantajları ile şantaj yaptığını savunabiliriz. İkna edici bir çerçeve kurmakta da zorlanmayız. Ama bu oyunun kurallarını değiştirmiyor.

“Dünya beşten büyüktür” slogan olarak güzel ve yerinde. Tabii o beşin içinde Rusya’nın da yer aldığını biliyorsak ve ‘Kardeşim Putin’e dünya beşten büyüktür mesajını açıkça verdim’ cümlesini de kurabiliyorsak. Kuramıyorsak geçelim.

Soçi’den Türkiye için çıkan sonuç ise Erdoğan’ın seçime giderken ekonomik darboğazı aşmak için Kaşıkçı’nın katilleri ile barış yapmaktan Rusya’nın ambargoda sıkışan parasını Türkiye’ye getirmeye varana kadar her ihtimale kapı açtığı.

Ancak söz konusu ülkenin sadece Batı kampı için değil Türkiye için de bir güvenlik tehdidi oluşturduğunu, bu tür yaptırımlara karşı arka kapı denemelerinin Rıza Zarrab örneğinde olduğu gibi ülkenin değil kişilerin çıkarları için kullanılması sicilinin ortada durduğunu ve Moskova’nın yaklaşan seçimlerde kendi tercihi olan aday lehine yapabileceği manipülasyonları düşününce gözümüzün önündeki ilişkinin mahiyeti her geçen gün daha da sorgulanır hale geliyor.

Başlıktaki sorunun cevabı hayır ise, bu şeffaf olmayan ilişkiye dair en azından kayıt düşmek de en azından bir sorumluluk.

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum