Zor asrın ortak günahları

Hâkimiyet, bilâkaydü şart Milletindir.” diye başlayıp daha ilk günden tam da bugüne kadar milletin hakimiyetinin sayısız kayda ve şarta bağlandığı bir asrı tamamladık.

Beklenen ya da istenen o ki buna benzer yıl, on yıl, asır dönümlerinde toplumsal bir değerlendirme, yüzleşme, karşılıklı dertleşme ya da övünme mümkün olsun.

Olmadı. Olmamasını sadece mevcut iktidara çıkarmak koca bir asırdan pek de bir şey anlaşılmadığını gösterir sadece.

Tam tersi olsa ne olurdu diye düşünmek gerek. 2023 seçimleri farklı neticelense, her yerde fener alayları, bayraklar, geçit törenleri düzenlense, devlet televizyonları haftalarca Cumhuriyet yayınları yapsa toplumsal ortak his çok mu farklı olurdu?

Devletin tüm imkanları ile 100 yıla yakışır bir şölen yapılsa idi toplumsal fay hatları tamir edilmiş, kimlik duvarları erimiş, ekonomik kalkınmamız 100 yıl önceki muadillerimizin çok ötesine geçmiş, sosyal gelişmişlik kriterlerimiz almış başını gitmiş mi olacaktı?

2002’ye kadar cumhuriyetin demokratik standartları, ekonomik seviyesi alıp başını gitmişti de İslamcılar mı tutmuştu kollarında bir yere kaçmasın diye?

Ya da sağcılar kalkınmacı liberal politikalarla uçurmuştu vatandaşları da solcular mı tuttu?

Mesele kim daha çok seviyor polemiği yapmak değil, ortadaki başarının da başarısızlığın da ortak olduğunu görmek.

Son yüzyılın sicili 20 yıl öncesine kadar toplumun bir kesimine mal edilebilirdi belki. An itibariyle tasanın da kıvancın da ortağıyız.

Sonda söyleneceği başta söylemek gerekirse cumhuriyet bir demokrasi olarak kurulmadı. Arkasından gelen kimse de cumhuriyeti gerçek bir demokrasi yapmak istemedi.

Darbeler bunun dibe vurduğu dönemlerse seçimlerden sonraki balayları tersi zirveleri oluşturdu. Ama o borsa analistlerinin karışık grafikleri sadeleştiren düz çizgileri gibi bir hat çizsek geriye demokrasi standardı düşük, toplumsal bağı zayıf, empatisi güdük bir ülke çıkıyor karşımıza.

Güncele geldiğimizde aslında 15 Temmuz darbe girişimi iktidara eski günahları gömüp daha ortak bir kimlik inşa etme fırsatı verdi. Herkesin birbirine benzediği, ortak inanç ve beklentilere sahip olduğu bir ülke ancak faşizmde olur. Sorun o anlamda bir ortaklık kurmak değil.

Ancak asgari müşterekleri çok daha geniş bir meşruiyet zemini inşa edilebilirdi. Yenikapı ruhu biraz bunu anlatıyordu.

Baraj altı kalma ihtimali yüksek bölünme eşiğindeki bir partinin desteği ile Erdoğan bunu kendi gücünü tahkim etmek ve muhaliflerini tasfiye etmek için kullandı.

Cumhuriyetin 100. yılı bu kadar büyük bir momentuma sahip değildi ama yine de değerlendirilebilirdi.

100. yıllı birlikte anlamak ve kutlamak istediğinizde kim hayır derdi ki?

Belki de kimsenin birlikte kutlamaya niyeti yoktu zaten.

Nereden baktığınıza göre şiddeti değişecek zor bir asır geride kaldı.

Şimdi, onlarcasını izlediğim, sepya görüntülerle başlayıp bayrak rengiyle bütünleşen kendi hikayesini tüm ülkenin hikayesi sanan kutlama filmleri ile yüzyılı anmaya çalışıyoruz. Militarist tınılarla harp okullarında marş olacak melodilerle yüzyılı idrak ediyoruz. Böylece memlekette güfte/beste yazarlarının da hâkim vasatizmden paylarını düşeni aldığını görmüş olduk.

Seküler mahalle tüm cumhuriyet ideasını bir döneme ve Atatürk kültüne indirgeyerek kendilerine konforlu bir izole yaşam alanı yarattı.

Atatürk Cumhuriyeti demokratik bir cumhuriyet değildi. Yaşanan ve yaşanacak tüm olumlu unsurların başlangıcı olarak tek bir asr-ı saadeti görmek, o dönemi gerçeküstü bir çerçeveye oturtmak, söz konusu zaman diliminde gerçekleşen olumlu adımların da benzer bir önyargı ile kutsanması ya da yok sayılmasını birlikte getiriyor.

Muhafazakârlar ise aradaki hibrid dönemleri saymasak bile en az 20 yılında iktidarda oldukları Cumhuriyeti ne sahiplenebildiler ne onun demokrasi eksiğini tamamlayabildiler ne de kendileri ve kendileri gibi olmayanlar için parlak bir gelecek inşa edebildiler.

İlk yirmi yılın otoriter modernleşme sürecine tüm günahı yüklemek de temize çıkmaya yetmiyor. Kaldı ki o dönem yaşanan pozitif dönüşümün her anlamda meyvesini yerken de dürüst olmak gerek.

Kimsenin kimseyi suçlayacak hakkı da yok mecali de. Asrın sonunda demokratik, çoğulcu bir ülke kuramadık. Yakıcı bir şekilde ihtiyaç duyduğumuz yeni bir sosyal mutabakata ise çok uzağız.

Ne seküler mahalle ne de muhafazakâr mahalle bugüne dair çözüm üretememiş, söylem kuramamış, öteki olana dair empati yeteneği geliştirememiş durumda. Böyle olunca her iki kesim de ya kutsanmış geçmiş dönemleri ya da muhayyel gelecek tasavvurları konuşuyor.

Cumhuriyete demokratik, çoğulcu, müreffeh bir ikinci yüzyıl temennisi ile…

YORUMLAR (13)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
13 Yorum