Çelimsiz tavşan ve zorba aslan

Sıra tavşana gelince (Kaynak: Kelîle ve Dimne, Mesnevi)

Birlikte dostluk içinde yaşayan hayvanların tek korkusu, her gün içlerinden bazılarını avlayan aslandı.

Sürekli korkuyla yaşamamak için aslana şöyle bir teklifte bulundular:

“Bundan böyle seni biz doyuracağız. Her gün içimizden birisi gönüllü olarak sana yemek olacak. Böylece diğerlerimiz ormanda korkuyla gezmekten kurtulmuş olacağız.”

Uzun uğraşlar sonunda aslanı güçlükle ikna ettiler.

Hayvanlar içlerinden birini kurayla seçip o günün yemeği olarak aslana bıraktılar. Böylece her gün sırası gelen bir hayvan, diğer arkadaşlarının rahat otlamaları için kendini feda edip aslana yem oldu.

Günlerden bir gün aslana gitme sırası tavşana gelmişti.

Tavşan bu zorbalığın bitmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu amaçla bir plan yaptı.

Tavşan yolda oyalanıyordu. Aslan da geciktiği için kızmaya başlamıştı.

Aslan, tavşan geldiğinde ona öfkeyle bağırdı:
“Bre densiz tavşan! Kralın huzuruna böyle mi gelinir? Bilmez misin benden bütün hayvanların ödü kopar.”

Tavşan korkudan titrer bir halde, “kralım”, dedi, “izin verin de anlatayım. Suç bende değil. Arkadaşlarım, bir tek tavşanla kralımızın karnı doymaz, diye yanıma bir tavşan daha verdiler. Biz iki tavşan gelirken yolda önümüzü başka bir aslan kesti. Bizi yemek istedi. Biz de dedik:
Krallar kralı bizi bekliyor. Ona gitmemiz gerek.” O ise bizim bu sözümüze kızarak,
“Krallar kralı da kim oluyormuş! En büyük kral benim!” Ben ısrarla “Krallar kralı aslan bizi bekliyor. Onu bekletmek olmaz. Kralıma haber verip sizden söz edeyim” dedim. O da “Öyleyse arkadaşını benim yanımda rehin bırak. Çabuk gidip geri dön” dedi.

Ona rehin bıraktığım arkadaşım benden daha semizdi.

Aynı ormanda kendinden başka bir aslanın daha olmasından rahatsız olan aslan heyecanla, “gel bakalım”, dedi. “Neredeymiş bu aslan? Onun cezasını vereyim de görsün!”

Tavşan önde aslan arkada yola koyuldular. Tavşan aslanı bir kuyuya doğru götürdü. Kuyuya yaklaşınca tavşan korkuyormuş gibi yaparak geride kalmaya başladı.

Bunu gören aslan dedi:
“Neden geride kalıyorsun? Bir şey mi oldu?”
“Sözünü ettiğim aslan bu kuyuda. Baksana, elim ayağım titriyor. Yüzüm korkudan sapsarı oldu.”
“Korkma. Onu bana göster. Ben onu bir vuruşta gebertirim.”
Tavşan titriyormuş gibi yaparak aslana yalvardı:
“Beni kucağına alırsan gösterebilirim.”
Aslan tavşanı kucağına alıp kuyunun başına geldi.
Aşağıya bakınca kuyuda kucağında besili bir tavşan bulunan bir aslan gördü ve hemen tavşanı bir kenara bırakıp kuyuya atladı. Oysa kuyuda su vardı ve kuyuda gördüğü başka bir aslan değil, kendi yansımasıydı.

Tavşanın, zorbalığa son verme konusundaki kararlılığı ile, aslan haksızlık yapmaya daha fazla devam edemedi ve yapmış olduğu haksızlıkların cezasını kuyuda boğularak ödedi. Üstelik cezasını zayıf bir tavşanın elinden buldu.

Aslında aslan tavşana değil, kendi hırsına yenildi. Alternatifsiz tek güç olma ihtirası ikinci bir aslanın varlığına izin vermiyordu. Tavşan aslanın zaafını tespit etti ve ona göre bir plan yaptı. Tavşan, zorbalığı kabullenmeyerek, sadece yapabileceği ne varsa onu yaptı.

Tavşanın sırası gelene kadar diğer hayvanlar aslanı durdurmak için bir çaba göstermediler. Çaba gösterselerdi aslan daha önce de durdurulabilirdi.

Haksızlıklar karşısında kimse kendini çaresiz görmemeli. Zayıf ve çelimsiz tavşan gibi, herkesin kendi yetenekleriyle haksızlığı durdurmak için yapabileceği bir şeyler vardır.

Haksızlığı kısa sürede sonlandırmak mümkün mü? Sürenin kısalması için ne yapabiliriz?

Haksızlığın süresi, muhatap olan ve tanık olanların tutumlarıyla ilişkilidir. Muhatap olanlar ve tanık olanların haksızlığı kaldırmak için gösterecekleri çaba haksızlığın süresini belirleyecek, çabaların etkinliği ve yaygınlığı süreyi kısaltacaktır.

İki aya yaklaşan Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi başarılı olur mu bilinmez. Ama kıssadaki aslan rolünü oynayan Putin’in, tavşan pozisyonundaki Zelenskiy karşısında çok zorlandığını görüyoruz. Sonuç ne olursa olsun, Zelenskiy zorbalığa teslim olmayıp mücadeleyi tercih ederek halk kahramanları arasındaki yerini aldı.

Sosyal yaşantımızda ve kişisel yaşantımızda haksızlıklarla her an karşılaşırız. Küçük veya büyük haksızlıklara muhatap olduğumuzda veya tanık olduğumuzda, bu yanlışı düzeltmek için yapabileceğimiz bir şeyler vardır mutlaka.

Hepimizin zaman zaman tanık olduğu bir örnekle konuyu somutlaştıralım: Türkiye’deki küçük ve orta boy işletmelerin birçoğunda sigortasız veya eksik sigortalı işçi çalıştırıldığını biliyoruz. Bu uygulamadan işverenler memnun olduğu gibi işçiler de memnun görünür. Çünkü işveren yüklü işveren maliyetinden kurtulduğunu, işçi de SGK’ya ödenecek pirimin kendisine ödendiğini düşünür. Bu uygulamayı yapan işverenlerle yaptığım görüşmelerde, uygulamanın yanlışlığını anlatmayı önemsiyorum. Eksik sigorta bildirimi ile şirketlerin vergi matrahı artar ve fazladan vergi öderler. İşverenlere, fazladan vergi ödediklerini ve eksik sigorta bildiriminden avantajlarının düşündüklerinden düşük olduğunu rakamlarla anlatmayı tercih ediyorum. Yasal riskleri ve manevi sorumlulukları da hatırlattığım işverenlerin hemen hemen tamamı ikna olarak bu uygulamaya son verdiler. Önemseyip tartışmamış olsak, muhtemelen, bu işletmelerdeki hatalı uygulamalar devam ederdi.

Hepimiz benzer olaylarla karşılaşırız. Muhatap kaldığımız veya tanık olduğumuz haksızlıkların giderilmesi için, kendi gücümüzün yettiği oranda, çaba göstererek haksızlığın süresini kısaltabiliriz. Çaba gösterenlerin sayısı arttıkça çözüm de hızlanır.

Karşılaştığımız haksızlıklar karşısında acizlik duygusuna kapılmayalım. Tavşanın kıssasını hatırlayarak haksızlığı gidermeye gayret edelim. Ancak, sonuç almaktan değil, çaba göstermekten sorumlu olduğumuzu da unutmayalım.

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum