Kuşun verdiği üç öğüt

KUŞUN NASİHATİ (i)

Avcının biri bir serçe yakalar. Eline aldığı serçe dile gelir:

“Bugüne kadar neler yedin, benim birkaç gramlık etime mi hevesleniyorsun? Beni bırakırsan sana üç altın öğüt vereceğim. Bir lokma kuş etini mi tercih ediyorsun, ömrün boyunca yararını göreceğin üç öğüdü mü?” mealinde sözlerle avcıyı ikna eder.

Kuşun üç şartı vardır:

Öğüdün birini avcının elindeyken, ikincisini karşıdaki damın üstünde, üçüncüsünü de ağaçta verecektir. Avcı bu şartları da kabul eder.

Avcının elindeki kuş ilk öğüdünü verir:

“Olmayacak şeyi söyleyenler kim olursa olsun inanma!”

Avcı avucunu açar ve kuş karşıdaki evin damına konar ve ikinci öğüdünü verir:

“Olmuş şeye üzülme! Kaçırdığın fırsatların arkasından asla kederlenme. Yaşadığın anın kıymetini bil.”

“Karnımda paha biçilmez bir inci tanesi vardı benim. Ama kaçırdın onu. Kısmetin değilmiş.”

“Eyvah!” diye sızlanır Avcı. “Ben ne yaptım, neden seni bıraktım?”

Serçe pişmanlık gösteren avcıya şunları söyler:

“Az önce ne söyledim sana? Kaçırdığın şey için dövünmeyecek, pişmanlıkla vakit geçirmeyeceksin. Ayrıca ilk öğüdüm neydi unuttun mu? Kim söylerse söylesin olmayacak şeye inanma!”

Avcının aklı başına gelmişti. Kuşun üçüncü öğüdünü sordu.

Serçe ağacın üstünde şunları söyledi:

“Boş ver onu! İkisini tuttun mu ki üçüncüsünü bekliyorsun!”

Mevlâna, kuşun ağzından bize şu mesajı veriyor: Öğüt almayan (nasihat dinlemeyen) kişiye kaç kez

öğüt versen de fayda etmez. Ders alma basireti olmayan kişiye nasihat etmek, çorak toprağa tohum ekmek gibidir.

Kuş, iki öğüdü verdikten sonra, öncekileri dinlemediği için, avcıya üçüncü öğüdü vermekten imtina ediyor.

“Kuş” kelimesi yerine “dost” kelimesini koyalım. Bu hikâyeye göre, sözlerini dikkate almadığımız dostların bizi uyarmaya devam edeceğini söyleyebilir miyiz?

Hayır söyleyemeyiz.

Gerçek hayatta da böyle midir?

Genel olarak böyledir. Nasihatleri dinlemeyen, dostlarının uyarılarına aldırmayan, kendi bildiğinden başkasına itibar etmeyenler dostlarının nasihatlerinden mahrum kalırlar.

NASİHATLERİ, DOST SÖZLERİNİ DİNLEMEK

“Öğüt” kelimesi “bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için söylenen söz, nasihat” olarak tanımlanıyor.

Hiçbirimiz mükemmel değiliz, hatalarımız, kusurlarımız vardır. Hata olmasa da yaptığımız işlerin daha iyi yapılması her zaman mümkündür. Bu sebeple, etrafımızda hata yaptığımızda bize doğruyu veya daha iyisini gösterecek, ihtiyaç duyduğumuzda görüşlerinden faydalanacağımız kişilerin bulunması bizim için nimettir. Görüşlerinden faydalanacağımız kişiler ne kadar çoksa, arazimiz o kadar verimlidir.

Akıllı insan aklını kullanır, daha akıllı insansa başkalarının aklını kullanır, faydalı bilgi alabileceği herkesle istişare eder.

Nasihatleri dinlemek bu kadar önemli olduğuna göre, bütün nasihatlere uymamız mı gerekiyor?

Kişi kendi tercihlerinden sorumludur. Tercihlerimizden biz sorumlu olduğumuza göre bütün tavsiyelere uymak zorunda da değiliz şüphesiz.

Doğru tavsiyeler alabileceğimiz gibi, yanlış tavsiyeler de almış olabiliriz. Aynı konuda iki ayrı kişiden iki ayrı görüş de gelebilir. Aklını kullanan insan doğruyu yanlıştan ayırır. Nefsine ağır gelse de hakkı, doğruyu kabul eder. Tersine, nefsine hoş gelse de yanlışı kabul etmez.

Şu hâlde öğütlerin tamamına uymamız gerekmiyor. Ama yapılan nasihatlerin çoğuna uymuyorsak tercihlerimizde bir sorun var demektir.

Nasihatler karşısındaki tutumumuzu şöyle sorgulayabiliriz:

  • Çevremizde hatalarımızı, eksiklerimizi bize söyleyen dostlarımız var mı? Kimse bize hatalarımızı söylemediği gibi, yaptığımız işleri sürekli alkışlıyorlarsa kesinlikle bir sorun vardır.
  • Eskiden bizi eleştiren dostlarımız şimdi etrafımızda duruyor mu? Bizden uzaklaştılar mı? Uzaklaştılarsa neden uzaklaştılar?
  • Yeni dostlar kimlerden oluşuyor? Yenilerin içinde bizi eleştirenler var mı?

Bu üç soruya da olumsuz cevap alıyorsak bizim toprağımız çoraklaşmış demektir. Akıllı insanlar çorak topraklara tohum ekmez, bize de öğüt vermezler.

Öğüde ihtiyacı olmadığını düşünenlere, kendisinin sürekli alkışlanmasını bekleyenlere bir sözümüz olamaz doğal olarak, yazdıklarımızdan onlar alınmasınlar!..

Bizi seven, bizi eleştiren, iyi günde veya kötü günde yanımızda olan dostlarımızın bol olması dileğiyle.

(i) Seçkinoğlu, S (2010). Mesnevi'den Hikayeler. Timaş. İstanbul: Sistem Matbaacılık. S 14-15.

YORUMLAR (17)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
17 Yorum