“Asgari ücret?”
1 Ocak 2025 tarihinden geçerli olacak asgari ücret 22 bin 104 lira olarak belirlendi.
Belirlendi demek ne kadar kolay.
Bu paraya nice haneler geçinmeye çalışacak.
Örneğin bu paradan doğalgaz faturası ödenecek. Fatura tutarı az gelsin diye birçok evde belki de battaniyelerle oturulacak. Kat kat giyinilecek.
Su faturası ödenecek. Elektrik faturası ödenecek. Faturalar az gelsin diye bin bir zahmete katlanılacak. En fenası da köşe bucak kaçtığı ev sahibine kira ödenecek.
Daha çocukların okul ve diğer masrafları var. Hangi birine yetişecek bu 22 bin 104 lira?
Anneler yavrularına “Aman yavrum bu aralar gezmeye gidemeyiz. Fuzuli şeyler alamayız, idare edeceğiz, dayanacağız. Yoksa iki yakamız bir araya gelmez” demeye devam edecek.
Ve evin mutfak harcaması. Annelerimiz, kadınlarımız ne yapsın? Nereden kıssın? Marketler ateş pahası. İçeriye girene aşk olsun. Başın dönüveriyor. Ne yapsın? Ne alsın? Birkaç bir şey alsan hemen binler ediyor. Eli mahkûm, boynu bükük bir vaziyette dönüyor eve. Ay sonuna kadar kadınlarımız mutfakta bir başına kalıyor. Ne arayan var ne soran.
Hani nerede seçim döneminde oy hesabı yapanlar? Oy vermede evin hanımı belirleyicidir diyenler nerede?
Sağlık harcamasını hiç sormayın. Ne diyelim? Bir süre aman hastalanmayın. Buna ayıracak hiç bütçe yok. Bir de şöyle ailecek gezmeye falan gitmek hayal oldu.
Dertler dağları aşmış ve fakat cigara falan da tüttürmeyin ha.
Özetle; kalabalıklar borç harç içinde ayı devirmeye çalışacak. Durum bu.
Şimdi böyle bir tabloda toplumun tüm katmanları aynı fedakârlığı yapsa o zaman denir ki bugünleri hep birlikte atlatacağız.
Ama öyle bir durum da yok. Bir taraf gayet iyi şartlarda hayatına devam ediyor.
Özellikle son yıllarda yolsuzluğun baskın olduğu bir ekosistemin varlığından söz edilebilir. Yani birçoğumuz borç harç içinde yaşamaya çalışırken birileri de yolsuzluk ekosisteminde bir eli yağda bir eli balda yaşıyor denilebilir.
Öte yandan 2002’den bu yana 191 kez değişen bir İhale Kanunu ile karşı karşıyayız. Açıkçası İhale Kanunu’nda değişikliklerin yapılması kaynak tahsisinin bozulması anlamına da geliyor. Bu da doğal olarak yolsuzluklara imkân sağlıyor.
Tam da bu noktada kaynakların etkin kullanılmadığı bir ekosistemde ‘verimlilik’ beklenir mi?
Diğer taraftan koca koca şirketlerin vergi borçlarının silinmesi vs.
Bu örnekler daha da uzatılabilir bir taraftan da bunlar hepimizin bildiği meseleler.
Asıl gelmek istediğim nokta şudur: Bir kesim rahat rahat yaşarken toplumun büyük bir bölümünün ayın sonunu getirmeye çalışması hak mı?
Öyle ya çekilecek bir cefa varsa hep birlikte çekelim.
Hep “haktan hakikatten” bahsedenlere sormak isterim: Burada bir haksızlık yok mu?
Ne güzel söylemiş Mehmet Akif Ersoy şiirinde…
“Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, / Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!”
Adam aldırmada geç git!, diyemem aldırırım. / Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Şimdi hani nerede hakkı tutup kaldıranlar?
Ne varsa dilde… Yürekten akmaz, aksa dayanamaz ki…
İşin özü kalabalıkların beklentisi asgari ücret tutarı üzerinden olumlu anlamda bir şeyler yapılması yönündedir. Dolayısıyla milyonların gözü, kulağı buradan gelecek haberdedir.
******
“Bir can bir nefessin”
Pulun peşine düşsen ellere kansan ne çare? Giden ses etmez kalan bilmez
Karlı dağlar ayağa kalksa nehirler taşsa evvel ahire dolansa bir can bir nefessin
Zalimlerle bir olsan tenhada garip olsan ne çare? Sümbüller açmaz kurdu kuşu duymaz
Kolaydı sanki aşkın ateşinde kül olmak ‘ben’den ötede yan da gör sararıp solmayı
Ay da bir güneş de bil koca âlemde bir can bir nefessin yak aşkın ateşini aç kalbini
Dağlar taşlar erisin, direncin kırılsın, ayrım bitsin, yaralar kapansın, ‘biz’ aksın…














