“Çocuklarım bu işi yapmak istemiyor”

Balıkesir’in Havran ilçesini geçer geçmez Gelin Deresi mevkiinde mola verdik. Tam bir doğa harikası… Alabildiğine yemyeşil… Bir taraftan efil efil esen rüzgârın sesi, bir taraftan da yeşillerin arasından gelen kuş sesleri…

Ama bizim bildiğimiz kuş seslerinden değil… Sesler o kadar canlı ki, o kadar mutlu ki… Belli ki kuşlar da yeşilin, doğanın tadını çıkartıyor. Hele bir de bitkilerden etrafa yayılan o rayihalar… Bitkilerin dili olsa konuşacak neredeyse… Özellikle baskın bir yaban kekiği kokusu etrafı sarmış ki sormayın…

Tam da doğanın büyüsüne kapılmışken mola verdiğimiz yerde sebze meyve satan bir çiftçimiz ile konuşmaya başlamıştım bile… Asıl işinin hayvancılık olduğunu belirten gencimiz konuyu hemen yem fiyatlarına getirdi. Kazancının, emeğinin çoğunu yeme gittiğini, bu konuda herhangi bir destek de almadığını belirtiyordu. Görüştüğüm ilk üreticiydi. Sonrasında Ayvalık Küçükköy’e gelene kadar, 5-20 adet sığırı ve arada da küçükbaş hayvanı (koyun, keçi) olan süt üreticileriyle görüşmeye çalıştım.

Hiç kuşkusuz koronavirüs sürecinin de etkisi ile birlikte tüketicilerin beslenme konusunda daha bilinçli hale gelmesi “tarım ve hayvancılık” faaliyetlerini çok daha stratejik bir noktaya getirmiştir. Dolayısıyla, amacım bir anlamda bu süreç ile birlikte, sektörde yaşananların fotoğrafını çekmeye çalışmaktı. Elbette konuyla ilgili birçok teknik detay yer alıyor. Bu konuların özellikle konuyla ilgili uzmanlar tarafından araştırılması değerli ve kıymetlidir doğrusu…

Bu bağlamda, görüştüğüm süt üreticilerinin söyledikleri ile ilgili olarak; üreticilerin en çok şikâyet ettikleri konuların başında yem fiyatlarının yüksek olması geliyor. Süt üreticileri buzağı desteği gibi belli destekleri alabiliyor. Aslında en çok talep edilen konuların başında, bilinçli yetiştiricilik yapmak ile ilgili daha çok yönlendirmeye ihtiyaç duymaları, bir anlamda daha fazla bilgi talep ediliyor doğrusu…

Tam da bu noktada, Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü’nün Tarım Ürünleri Piyasalar-Süt/Ocak 2020 tarihli raporundaki bir bölümü aynen aktarıyorum: “Çiğ süt üretiminin en temel girdisi olan yem bitkilerinin ucuz ve güvenilir üretimi süt sektörünün sürdürülebilirliği ve rekabet gücü açısından büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle süt ve süt ürünleri arz güvenliğinin teminatı tarımsal üretiminin sürdürülebilir şekilde yapılmasına bağlıdır. Türkiye’de süt ve süt ürünleri sektörü için sürdürülebilir rekabetçiliğin sağlanması hem sektör hem de gıda güvenliği için önem arz etmektedir.”

Gelinen bu noktada, süt üreticileri daha modern yetiştiricilik yapma konusunda bilinçlendirilebilir, böylelikle daha fazla süt verimi sağlanabilir. Diğer taraftan, gençlerin bu işleri yapma konusunda çok istekli olmadıkları, daha kolay şartlarda çalışma isteklerinin olduğu gözlemlenmiştir. Bu konuda gençlerin teşvik edilmesi önemlidir. Hâlihazırda çiftçilerimizin yaş ortalamasının 50’nin üzerinde olduğu düşünülürse, burada en önemli konu, sürdürülebilirliktir.

Bu noktada, bir üreticimizin söylediklerine dikkatinizi çekmek isterim:

“Bu işi yaparken, hiç zamanımız yok, sosyal hayat yok zaten. Bir anlamda biz de gece gündüz yok. Gecenin bir vakti hayvanların doğumu olabiliyor ya da hayvanlar hastalanabiliyor. Ayrıca bazen gece uyanık yatıyoruz. Hayvanlarımızın çalınmaması için… Ben de isterim masa başında rahat bir işim olsun. Bu işi yapıyorum, zorluklarına katlanıyorum, zira çocukluğumdan bu yana hayvanların içindeyim. Çekirdekten yetiştim denilebilir. O yüzden bu zorluklara dayanabiliyorum. Bir de en iyi bildiğim iş bu… Şimdi bakıyorum, çocuklarım bu işi yapmak istemiyor. Çocuklarım masa başı, düzenli maaşlı bir işte çalışmak istiyor. Benim yaşadığım zorluğu görüyorlar. Ayrıca, benim de bu işi daha ne kadar yapacağım belli değil… Belim ağrıyor, belli rahatsızlıklarım var. İstiyorum ki çocuklarım okullarını bitirsin, elleri ekmek tutsun. Sonrasında belki bu işi ben de bırakabilirim.”

Bir diğer üreticimizin şu ifadesi de çok çarpıcıydı: “Bize bir şey olur ise, bu iş biter.” Bir diğer ifadeyle kendilerinden sonra çocuklarının hayvancılık işiyle uğraşmayacağını belirtiyor.

Görünen o ki, üreticiler, maliyetleri en aza indirmek için çoğu işi kendi çabasıyla yapmaya çalışıyor. Tabii bu da onları bir hayli yıpratıyor. Bu vaziyeti gören genç nesilde bu işi yapmak istemiyor olabilir. Tam da bu noktada yetkililerin desteğinin kıymetli olduğu düşüncesindeyim. Sadece maddi destek ile değil de üreticilerin yapılan iş ile ilgili bilinçlendirme, işin daha kolay, daha iyi şartlarda nasıl yapılacağı ve en önemlisi de Avrupa’da olduğu gibi daha sistemli nasıl yapılacağı ile ilgili yardıma ihtiyaçları var doğrusu…

Bunu Yeni Zelanda, Hollanda nasıl başardıysa bizde de başarılabilir. Son dönemde kırsal kalkınmayı destekleme programları ve hayvancılığa verilen desteklerler sayesinde hayvancılık faaliyetlerinin ticari anlamda değer kazandığı ifade ediliyor. Aslında bu konuda başarılı olunursa sadece tarım ve hayvancılık da başarı sağlanmış olmuyor, aynı zamanda istihdamın artırılması gibi birçok konuda olumlu sonuçlar ortaya çıkıyor. En önemlisi de kentsel göçü ve bunun ortaya çıkardığı sosyal problemlerin azaltılması gibi sosyal ve ekonomik birçok meselenin çözümüne de katkı sağlanabiliyor. Asıl başarı da bu noktada olacaktır düşüncesindeyim.

Özetle, geçen haftayla birlikte üreticilerle görüşmelerim sonucunda ortaya çıkan şudur:

Kırsal kalkınma konusuna hız verilmesi ve en yakın vadede sahada bu konuyla ilgili olumlu sonuçların ortaya çıkması önemlidir. Bir anlamda, kırsal alanda yaşayan ve geçimini tarım sektöründen veya benzer kırsal uğraşlardan sağlayanların, daha iyi yaşam koşullarına kavuşturulması yani ekonomik, toplumsal, kültürel kalkınmalarını sağlanması önemli ve kıymetlidir. Bu konuda yetkililer tarafından belli çalışmalar yapılıyordur. Ve fakat daha fazla gayretin ortaya konması anlamlıdır. Koronavirüs süreci bu konuda daha hızlı davranılmasını, daha detaylı çalışmaların yapılmasını icap ediyor doğrusu…

Hayvanlar akşam çiftliğe dönerken…

SANATTA GİRİŞİMCİLİK ÖYKÜSÜ: KÜÇÜKKÖY

Ayvalık / Küçükköy’de süt üreticileri ile görüşmenin hemen sonrasında köyü de hızlıca dolaşmak istedim. Lakin ne olduysa o andan sonra oldu. Köyün sokaklarında yavaş yavaş yürümeye başladım. İlk karşıma çıkan “Kabbak Evi” isimli bir dükkândı. Su kabağından yapılan birbirinden güzel, rengârenk dekoratif lambalar… Yürümeye devam ederken “Artura Gallery” dikkatimi çekti ve içeriye girdim. İşte o an sanatta girişimcilik öyküsü de başladı.

Bir anlamda Küçükköy’de sanat alanında değişimi ilk başlatanlardan biri olan sanatçı Uğur Çalışkan (Artura Gallery), köy ile ilgili her ne var ise, bir çırpıda anlatmaya başladı. Anlatırken bir taraftan da yaşıyordu, o kadar içselleştirmiş…

Kısaca, Küçükköy ile ilgili olarak: “Rengarenk sokakları, restore edilerek ayağa kaldırılan Rumlardan kalma taş evleri, konsept butik otelleri ve sanat atölyeleriyle Kuzey Ege’nin tasarım köyü Yeniçarohori, Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı bir yerleşim yeri. Resmi adı Küçükköy olan Yeniçarohori, uzun dönem Rumların yaşadığı, 1893 ve 1913 yıllarında Balkanlardan gelen Boşnakların yaşadığı çok kültürlü bir merkez.” (Kaynak: https://yoldaolmak.com/yenicarohori-kucukkoy.html)

Uğur Çalışkan, bir grup sanatçı arkadaşıyla birlikte yaklaşık olarak 5 yıl içinde muazzam bir girişimcilik başarısı ortaya çıkarmış. Zira köyde şu an 30 sanatçı, 15 sanat atölyesi, 8 sanat galerisi ve 2 müze yer alıyor. Ayrıca, Sabancı Üniversitesi’nin Yaratıcı Teknolojiler Atölyesi’de Temmuz 2019 tarihinde açılmış. Küçükköy Yaratıcı Teknolojiler Atölyesi’nde verilen bilim ve teknoloji eğitimlerden, öncelikli olarak 8-15 yaş grubundaki çocuklar ve kadınların faydalanması amaçlanıyor. Bu vesileyle, Sabancı Üniversitesi’ne de teşekkür ederiz.

Öte yandan, köydeki taş evlerin işçiliği muazzam… Üzerlerindeki motifler, ayrıntılar, özellikle kapılar sanki tüm yaşanmışlıkların yükünü taşıyor üzerinde... Taş evlerin içine girince birden Ortaçağ dönemine geçmiş gibi hissediyorsunuz…

Köyde yaşanan değişimler ile ilgili olarak yetkililerin şu ana kadar yapmış oldukları desteklerden de memnun olunduğu gözlemleniyor. Bu noktada, köyün çıkışında mezarlığın hemen yanındaki yolun yapılması isteniyor. Bir de süt üreticileri köyün yakınında yer alan alanın mera alanı olarak değerlendirilmesini istiyor. Son olarak, Küçükköy’de yaşanan bu eşsiz değişim sonucunda, köyden ayrılanların tekrar döndüğü ifade ediliyor.
İşte bizim özellikle yaşadığımız bu dönemde her konuda girişimcilere ihtiyacımız var doğrusu… Küçükköy özelinde, sanat konusunda girişimciliğin en güzel öyküsünü dinlemek çok keyifliydi…

Bu vesileyle köydeki değişime katkı sunan tüm sanatçılarımıza selam olsun!

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum