Gözlerinden önce kalbi güldüğü için olabilir mi?
“İşitin ey yârenler aşk bir güneşe benzer / Aşkı olmayan gönül misâl-i taşa benzer
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter / Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer”
Yıllar önce Yunus Emre’nin bu şiirini Sırrı Süreyya Önder’den dinlemiştim. Şiiri okurken sanki cümleler kalbinden akıyor gibiydi. Son derece samimi, içten bir tavrı vardı.
Konuşurken gözlerinin içi gülüyordu, aslında kalbi gülüyordu, kalbi dışa yansıyordu.
Önder ile hiç karşılaşmadım yalnız sanki yıllardır tanıyor gibiydim. Çoğumuzda muhtemelen böyle hissediyordur. Sanki mahalleden, aileden, arkadaş grubundan biri gibi…
Oysaki unuttuk biz bunları. Kalpten konuşmayı unuttuk. Neşeyi unuttuk. Küçük şeylerden mutlu olmayı unuttuk.
Edebiyat konuşmayı, şiir okumayı özledik. Etrafımızda candan, iyi niyetli insanlar olmasını özledik.
Basit yaşamayı özledik…
Pir Sultan Abdal’ın bu muhteşem sözlerini ne güzel okumuş Sırrı Süreyya Önder…
“Pir Sultan Abdal'ım dağlar aşalım / Aşalım da dost iline düşelim
Çok nimetin yedim helallaşalım / Geçti dost kervanı, eyleme beni”
Güzelim Anadolu’nun kolektif hafızasının ne denli derin olduğunu bize anlatan kişilerden biriydi Önder.
Şimdilerde çoğumuzun burun kıvırdığı güzelim Anadolu topraklarının altın değerindeki hafızası…
Şuan öyle bir tavır içindeyiz ki… Çoğunlukla geçmişi pek bilen yok. Köksüz bir dal misali oradan oraya savruluyoruz.
Geçmişle bağlantı olmayınca, köke inemeyince, toprağa dokunmayınca gelecek kavramı da karışık.
Çoğunlukla gördüğümüz egolar, hesaplar, maskeli yüzler, gölgeler…
Oysaki “Dünya bir penceredir / Her gelen baktı geçti” sözleri ne kadar derin…
Şu iki cümlenin anlayana anlamı çok büyük…
İstediğin kadar egoya sahip olsan, gölgelerine sarılsan ne olacak? Hücrelerin kibre bulansa ne olacak?
Ya da gölgen yokmuş gibi davransan ne olacak? Bir bilinse bilmem kaç km öteden gölgeler görünüyor.
Nitekim bizde herkes gibi bakıp geçeceğiz… Nice sultanlar gibi, nice ağalar gibi bakıp geçeceğiz.
Önemli olan bakıp geçerken nasıl geçtiğimiz… Yan yana gelmeyecek tarafları bile Önder gibi yan yana getirmek büyük meziyet…
Bir meziyet de ardımızda bıraktıklarımız… Önder’in kızının babası için yazdığı mektubu dinlerken çoğumuzun burnunun direği sızladı.
Öte yandan “Terörsüz Türkiye” için yaptıkları ortada…
Kim istemez Anadolu topraklarında huzuru, güveni, kardeşliği?
Bugün şu ideoloji, bu ideolojiden bahsetmek istemiyorum. İsteyen istediği ideolojinin doğal olarak peşinden gidebilir.
2000’li yılların başları… Bir çalışma için ekip olarak Adıyaman’a gitmiştik. Merkez dâhil olmak üzere neredeyse gitmediğimiz ilçesi kalmamıştı. O süreçte sosyolojiyi araştırma fırsatımda olmuştu.
Açıkçası Önder, Adıyaman’ın aynası gibi denilebilir. Bir anlamda güzelim Anadolu’nun aynası gibi denilebilir.
Türküleriyle, şiirleriyle, âşıklarıyla, harmanıyla, nice güzellikleriyle güzelim Anadolu…
Tekrar belirtmek isterim… Önder’in ardından birçok tarafın bir araya gelmesi gerçekten önemli.
Birçok tarafın bir araya gelmesi çoğunlukla unuttuğumuz şiirleri, türküleri, sanatı, içtenliği, doğallığı bize hatırlattığı için olabilir mi?
En önemlisi gözlerinden önce kalbi güldüğü için olabilir mi?














