“Ölüm katılığı”

Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Nureddin Nebati’nin “Ekonomi Buluşmaları” toplantısındaki konuşmasından bir bölümü belirtmek isterim:

AK Parti iktidarı döneminde hayat standartlarının yükseldiğine dikkati çeken Nebati, ‘Yandık, bittik' diyenler var. 20 yıl öncesindeki yollar, kullandığımız araçlar, havaalanı, hastaneler, okullar, kıyafetlerimiz, yemeniz, içmeniz aynı mı? Bugün bu toplumda hiçbir fert ben 20 yıl öncesiyle aynı yaşıyorum demiyor. Standartları oradan şuraya getirdik ve kimsenin başına da kakmıyoruz. Millet bu standartlarımızı yükselttiğimiz için zaten bize destek verdi, 19 yıldır bu ülkeyi yönetiyoruz. Bu standartları şimdi biraz daha yükseltmek için gayret gösteriyoruz…”

Nedense Nebati’nin bu cümlelerini okuyunca kurumlarda “ölüm katılığı” kavramı geldi aklıma doğrusu…

Öncelikle kurumlarda ölüm katılığı kısaca, değişim gösteremeyen, gelişim ve dönüşümü zamanında, doğru bir şekilde ve kolayca gerçekleştiremeyen bir katılığa uğrayan kurumların durumu olarak belirtilebilir. Bir anlamda sosyal bir varlık olan kurumlarda, siyasi partilerde zaman içinde gelişiyor, değişiyor. Önemli olan bu gelişimin, dönüşümün zamanında ve doğru bir şekilde yönetilmesidir.

Bu noktada, siyasi partilerin ölüm katılığına yakalandığını nasıl anlarız?

Öncelikle siyasi partiler zamanla “rekabet yeteneğini” kaybedebilir ya da siyasi partilerin rekabet yeteneği zayıflayabilir. Ve rekabet yeteneğini sürdürmek için alışılmış stratejilerle yola devam etmek de mümkün olmayabilir. Dolayısıyla önemli olan değişime ayak uydurabilmektir. Bu noktada, iç ve dış çevresel faktörlerin iyi analiz edilmesi önemlidir.

Aslında kurumların, siyasi partilerin iç ve dış çevresel faktörleri dikkate alması günümüz rekabet koşullarının da vazgeçilmez bir unsurudur. Bu nedenle kurumlar SWOT gibi analizler yaparak stratejilerini belirliyor ve böylelikle bir yol haritası ortaya koyabiliyor. Bu adımlar atılmazsa da haliyle değişime ayak uyduramıyor.

Diğer bir belirti de siyasi partiler zamanla mevcudu yeterli görebilir ya da kendisini olduğundan daha iyi düşünebilir. Böyle olunca da tabi eksiklikler görünmeyebilir ya da daha iyisi için uğraşılmayabilir. Aslında böyle bir ihtiyaç bile hissedilmeyebilir.

Üçüncü belirti de siyasi partilerin takipçilerinden, seçmenlerinden, üyelerinden gelen öneriyi, şikâyetleri yeterince dikkate almamasıdır.

Gelinen bu noktada, ‘yandık, bittik’ diyenler şu anda yaşadığı sıkıntıyı dile getirmeye çalışıyor. Mutfaktaki yangını, markette alışveriş yaparken çektiği sıkıntıyı belirtmek istiyor. Ya da gübre maliyetini karşılayamadığı için gübresiz ekim yapmak zorunda kaldığının bilinmesi istiyor. Bir anlamda yalnızlığının fark edilmesini istiyor.

Yani seçmenin bir şikâyeti var ve bu şikâyetiyle ilgili gereğinin yapılmasını ve bu sorunla ilgili önlemlerin alınmasını bekliyor.

Zira mesele burada yapılan köprüler, yollar vs. değil… Mesele çok basit aslında... Seçmen geçinmekte zorlanıyorum diyor ve bununla ilgili ivedilikle çözüm bekliyor. Konu bu kadar net…

Dolayısıyla meseleyi oraya buraya çekiştirmeden, çözüme odaklanmak önemlidir.

Buradan hareketle, siyasi partilerin rekabet gücünü kaybetmeye başlaması, geçmişe takılı kalmaları bir anlamda yeniliklere açık olmaması ve gerçek durumu görmezden gelmesi de ölüm katılığı sürecine girmesinin ilk belirtileri olarak ifade edilebilir.

Son olarak, siyasetin yavaş yavaş ısındığı bugünlerde siyasi partilerde hata yapanların sistemin dışına çıkarılması önemlidir. Ki bu durum ters işliyorsa yani hata yapan değil de liyakatli kadrolar sistemin dışına çıkarılıyorsa bu da siyasi partilerin rekabet yeteneğini zayıflatabilir.

***

Bugün hazır rekabet, strateji, SWOT gibi kavramlar üzerine bu kadar konuşmuşken… Şu “SWOT”a bir örnek verelim. Tabii ki SWOT gibi analizler uzun araştırmalar sonucunda ortaya çıkıyor. Elde birçok verinin olması gerekir ki bu verilerin üzerine analiz yapılabilsin. Dolayısıyla, sadece bir örnek olarak belirtmek isterim.

Bu örnek SWOT analizini şu anki muhalefet bloğu için yaptığımızı düşünelim. Muhalefet derken Cumhur İttifakı karşısındaki tüm partileri kastediyorum.

SWOT = S: Strenght (güçlü yönler), W: Weakness (zayıf yönler), O: Opportunities (fırsatlar), T: Threats (tehditler)

S - Güçlü Yönler

Muhalefetin “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” çalışmalarında uzlaşı sağlaması

Özellikle ekonomide ve dış politikada yaşanan tıkanmalar üzerinden güçlü bir politika oluşturabilme olasılığı

W - Zayıf Yönler

Muhalefetin “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” geçiş süreciyle ilgili belirsizliğinin devam etmesi

Partilerin politikalarını tam olarak henüz ortaya koymamış olmaları

Güçlü liderlik özelliklerinin henüz sahaya yansımamış olması

O - Fırsatlar

Ötekileştirme, yoksulluk, hamaset, liyakatsizlik gibi kavramlardan çok sıkılan kalabalıklara yeni hikâyeler ortaya çıkarmanın yaratacağı olumlu etki

Cumhur İttifakı rekabeti üzerinden muhalefette oluşabilecek dayanışmanın sinerji yaratabilme potansiyeli

Muhalefetin şu ana kadar yaşadığı tüm olumsuz deneyimlerden dersler çıkarabilme olasılığı (Bunun üzerinden politika setlerini ortaya koyabilme potansiyeli)

T - Tehditler

Cumhur İttifakında deneyimli liderlerin yer alması

(Yıllardır siyasetin dar sokaklarından, karanlık dehlizlerinden geçmeyi başaran Erdoğan ve Bahçeli faktörü)

Muhalefetin parçalı bir tablo ortaya koyma olasılığı

*

Sonuç olarak, önümüzdeki dönemin en stratejik konularından biri “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” geçiş sürecinin nasıl yönetileceğiyle ilgili olacaktır.

Bir de yaklaşık iki ay önce yazdığım bir yazıda “Oyunu kim kuracak? Erdoğan mı muhalefet mi?” diye sormuştum. Şu ana kadar geldiğimiz noktada, oyun henüz kurulmadı. Çabalar var ama bu çabalar henüz oyunun kurulması için yeterli değil… En son CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun helalleşme söylemi “ezber bozan” bir hamle olarak dikkat çekicidir. Ama oyun kurmaya yetecek bir hamle değildir düşüncesindeyim.

***

ORTA SAYFA

Son dönemde çoğu haber kanalında alıştığımız tablo nedir?

“Bağrış, çağrış…”

Cevabım çok kısa oldu ama maalesef durum bu. Tartışma programlarına katılan bazı konuklar sanki kavgaya sabahtan hazırlanıyor gibiler…

Bir de programlarda tartışılan pek de bir konu yok aslında. Olan biten “sen onu dedin, yok ben onu demedim” üzerine…

İşte böyle bir ortamda FOX TV’de Orta Sayfa isimli yeni bir program başladı.

İlk izlenimim, şükür gündem üzerine ne var yok konuşulabildi. Bir de program boyunca Çiğdem Toker’in teknik bilgisini şiir gibi konuşturması, Murat Yetkin’in de konularla ilgili yaptığı yorumlarda yılların deneyimini usta bir şekilde ortaya koyması özellikle dikkat çekiciydi.

“Orta Sayfa”nın yolu açık olsun!

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum