Eğitimde reforma gerek yok!..

Milli Eğitim Bakanı sayın Mahmut Özer geçen hafta içinde güzel bir açıklama ile geçmişte her bakan değişikliği sonrası sanki hükümet değişmiş gibi -halbuki 2002’den beri Ak Parti iktidarı var- enkaz devraldık edebiyatı yapmak yerine atılan adımların sonuçlarının takibinin önemli olduğunu vurguladı.

Sayın bakanımız “Her bakana göre reform yapılmaz. Yapılan değişikliğin sonucu alınmalı. Açıkçası benim önceliğim reform değil, mevcut hizmetleri sürekli gözlemleyip geliştirmek, eksikliklerimizi gidermektir. Ayrıca şu anda eğitimde ‘reform’ diye bir gereksinimiz yok” diyerek gerçekçi bir bakış açısına sahip olduğunu hepimizle paylaştı.

Bu konuda sayın bakanımıza kısmen katılıyorum; eğitimde bir reforma ihtiyacımız olup-olmadığını bir kenara bırakarak var olan birtakım aksaklıklar konusunda dediği gibi “reform değil, iyileştirme” yapılması gerektiği çok açık.

Mesela yine geçen hafta içinde, Bakanlık tarafından alttan dersi olan lise öğrencileri için Kasım ayında yeni bir ek sorumluluk sınav hakkı tanındı.

Maşallah hayatımız ek sınavlardan geçilmiyor. Dünyada herhalde bizim kadar çok -üniversitelerde dahil- öğrencilerine sınav hakkı tanıyan ve öğrenci affı getiren başka bir ülke yok. Fakat işin komik tarafı şu bu sınavların sürekli yenilenmesine rağmen -acı ama gerçek- öğrencilerin hemen hiç birisinin bu sınavları ciddiye almaması ve geçmek için bütün yükün eğitimcilere bırakılması.

Ortada kocaman bir yanlış var. “Biz bu sınavları ne için yapıyoruz?” sorusunun anlamlı bir cevabı yok. Amaç müfredat kazanımlarının öğrenci tarafından kazanılıp kazanılmadığı ise bunun pek de bir anlamı olmadığı açık. Sınıfta kalmanın neredeyse imkansız olduğu, devamsızlık ya da sınavların tümüne girmemek gibi bir durum olmadığı sürece sınıfların elini kolunu sallayarak geçildiği bir geçme sisteminden bahsediyoruz. İnşallah sayın bakanımız bu saçmalığa iyileştirme noktasında el atar.

***

Bir de işin fırsat eşitliği kısmı var. Kimse kusura bakmasın bu ülkede fırsat eşitliği dün de yoktu, bugün de yok ve maalesef yakın bir gelecekte olması da pek mümkün görünmüyor.

Bir tarafta savaşa hazırlanır gibi topyekun eğitim seferberliği ilan etmiş aileler ile, işi mecburiyetten okula ve çocuğun Allah vergisi yeteneklerine bırakan milyonlarca aile arasında haksız bir rekabet var ve bu ailelere de çok fazla kızma hakkımız yok. Çünkü, hayat şartları -gurbetçi arkadaşlar kabul etmese de- o kadar ağır ki pek çok ailede anne baba evlerini geçindirebilmek için çalışmak zorunda. Pek çok ailede de anneler çalışmasa bile eğitimleri çocuklarına yardım edecek seviyede değil.

Tüm bunların üstüne öğrencinin önünde hiçbir hakkaniyetli değerlendirme uygulaması da olmayınca iş tamamen öğrenciye ve öğretmenlerin gayretine kalıyor.

Üniversitelerde kalbur üstü bölümlere girecek öğrencileri daha lise giriş sınavında belirlerken, milyonlarca çocuğumuzu milli sporumuz olan “kendini kandırma” işi ile yalan umutlarla üniversite kapılarına kadar getiriyor ve meslek edinme yaşlarını sürekli öteliyoruz.

***

Bir de Sayın Bakanımız yardımcı kaynakların bundan böyle MEB tarafından dağıtılacağını açıkladı. Bu açıklama hem serbest piyasa açısından hem de eğitim açısından bence yanlış.

İkincisinden başlarsak; öğrencilerin yardımcı kaynaklara ihtiyacının sebebi gerek MEB ve gerekse ÖSYM’nin müfredatın çok çok ötesinde ağır sorular sormasıdır. Bu yıl hem lise giriş hem de üniversite sınavlarında çıkan matematik soruları ortada iken yardımcı kaynaklara gerek yok demek çok da doğru değil. MEB kendi müfredatını bile yok sayabilirken siz bu açığı kapatmaya çalışan serbest piyasaya engel olamazsınız. Yapılacak iş çok üzülerek söyleyeyim ki sadece halkın vergilerinin birilerinin cebine haksız olarak girmesinden başka bir anlama gelmeyecektir.

***

Son olarak Sayın Bakanımıza daha önce de sordum ama en azından kamuya açık bir cevap gelmedi. Sabık Bakanımız sayın Ziya Selçuk’la birlikte açıkladığınız ‘Yeni Orta Öğretim Modeli’ne ne olduğu açıklansa da kamuoyu ne olduğunu öğrense iyi olmaz mı?

Son olarak belki reforma ihtiyacımız yok ama yapılması gereken basit şeyler var. Haftalık ders saati sayısının azaltılması, öğrenciyi boğan 15-16 farklı ders uygulamasına son verilmesi, disiplin yönetmeliğinin düzenlenmesi ve en azından sınıf geçme sistemi ile ilgili liselerde bir düzenleme yapılması acil konularımız arasında olmalı ki öğrencilerimizin yılları boş yere çalınmasın.

Meslek edinmenin 30’lu yaşları bulduğu bir Türkiye’ye doğru gittiğimiz ve bizim de bunu kaldıracak ekonomik bir gücümüzün olmadığı ortada. Ne yazık ki ülkece orta gelir tuzağına düştük diye üzülürken şimdi de dünyanın en ucuz iş gücüne sahip ülkesi olma yolunda ilerliyoruz. 19 yılın sonunda geldiğimiz yer burası olmamalıydı…

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum