Matematik seferberliği mi yoksa özgüven verme mi!

Geçenlerde matematik öğretmeni bir arkadaşım anlattı. Ders zili ile sınıftan çıkarken arkasından gelen öğrencilerden biri diğerine şöyle der: “Valla biz çok şanslıyız, düşünsene biz 2 saat diğer sınıflar tam 6 saat matematik dersi görüyor!”

Tesadüf bu ya, aynı günlerde sayın Milli Eğitim Bakanımız Mahmut Özer: “Matematik seferberliği başlatacağız!” açıklaması yaptı. Değerlendirmede güzel tespitler de var: “Matematikteki öğrenme yaklaşımını değiştireceğiz. Yeni yaklaşımla öğrencilerimizin matematiği severek öğrenmelerini ve yaşama uyarlamalarını hedefliyoruz. Öğrencilerimiz, projelerini geliştirecek, alacakları geri dönütlerle projeyi sürekli geliştirecek ve böylece sürekli bir öğrenme sağlanacak. Bizim matematik dersindeki yaklaşımımız, öğrencileri soyut bilgi yığınından kurtarıp o bilgileri hayatta pratik şeylere dönüştürerek kalıcı öğrenmelerini sağlamak. 21. yüzyıl becerileri denildiğinde de kastedilen budur. Yani bilgi havuzunda boğulmadan öğrencilerimize bilgi okuryazarlığını öğreterek daha çok üretmelerini sağlamak istiyoruz. Matematik sadece yetenekli öğrencilerin üstesinden gelebileceği zorlu bir ders olmaktan çıksın, tüm öğrencilerin keyifle, günlük yaşamla bağdaştırılabildikleri keyifli bir ders olsun istiyoruz.”

***

İşin esasına bakarsak sayın bakanımız da sevgili öğrencimiz de haklı. Ancak, ikisinin de haklı olması problemimizi çözmüyor. Ülkede sürekli ders müfredatları ve sistemle oynandığı için eğitimin içinde olanlar bile olan biteni bazen algılamakta zorluk çekiyor.

Bakanımız üniversiteden 1992’de mezun olmuş, bu demek ki aynı sistemden mezun olmuşuz. O dönem ile bugün arasındaki belki en büyük fark meslek liselerinin görece itibarı. O yıllarda meslek lisesini bitiren ortalama bir öğrencinin üniversite sınavında rahatlıkla yapabileceği en az 20-25 matematik sorusu olurdu.

Şimdi şapkayı önümüze koyup “bugün aynı sayıda soruyu cevaplayabilecek öğrencimiz var mı?” diye sorsak alacağımız cevap sanırım “hayır” olur. Bugün mesleki okullar ve niteliksiz(!) Anadolu liselerinde -özel olarak öğrenci seçen üç beş nitelikli(!) bölüm hariç- okuyan ortalama bir öğrencinin 5 ve üzeri matematik yapma ihtimali nerede ise sıfır.

Bence asıl sorulması gereken, ilkokulda öyle ya da böyle -Türkiye’nin her köşesinde- öğrenciler kendilerinden istenen temel matematik becerilerinin büyük kısmını edinebilirken nasıl oluyor da ortaokul ve lisede matematik ‘engelli’ hale geliyorlar?

Bugün herhangi bir taşra ilkokuluna gidin ve çocuklara temel matematik bilgisi ile yapılabilecek bir soru sorun, yapamayacak öğrenci neredeyse çıkmayacaktır. Aynı soruyu gidip niteliği(!) olmayan herhangi bir lise sınıfına sorun yapan öğrenci sayısı iki elin parmaklarını zor geçecektir.

Matematik dersini ters piramit gibi düşünürsek, sınıflar ilerledikçe öğrencinin sırtına binen yük katlanarak artıyor. İşin aslı, somut gibi görünen matematikte modern matematik konularının çoğu öğrencilerin zihinlerinin kavrayamayacağı kadar zor ve soyut bir evrende kalıyor. Ve biz herkese aynı müfredatı dayattığımız için, öğrencilerin ezici çoğunluğu bu zorlanma karşısında temel matematik becerilerini dahi kullanamaz hale geliyor, sahip oldukları bilgiler de anlamsızlaşıyor. Anlamsızlaştığı için de öğrenciler kabuklarına çekilerek, derse karşı kalın bir duvar örüyorlar.

Aslında toplama, çıkarma, bölme, çarpma yapamayan bir lise öğrencisi yok ama kendilerini o denli aciz hissediyorlar ki içinde matematik olan her şeye karşı ördükleri duvarın arkasına gizlenip, basit becerileri dahi kullanamaz hale geliyorlar.

Emin olun, okulda iki kere ikiyi hesaplayamayan bu öğrenciler okul boyunduruğundan kurtulup hayatın kollarına atıldıklarında iki kere ikiyi de yağa, şekere, una gelen yüzdelik zamları da maaşlarına gelecek %32,75’lik zammı da rahatlıkla hesaplayabilecekler.

Tabii ki okuldaki matematik bu kadar basit değil ama gördüğünüz gibi mevcut sistem basit bilgileri bile kullanamayacak derecede öğrencileri dumura uğratıyor. Yeni nesil sorularla mesele daha da karmaşık bir hal aldı. Çünkü, ortadaki matematiksel problemi çözebilmek için öncelikle sizden neyin istendiğini de anlamanız gerekiyor. Ancak, onca saatlik Türkçe dersine rağmen öğrencilerimizin kelime dağarcıkları da yeterli düzeyde değil. En basitinden gündelik hayatta kullandığımız ve herkesçe bilindiğini düşündüğümüz atasözleri ve deyimlerin çoğunu duymayan ve bilmeyen milyonlarca öğrenci ve yetişkin var.

Muhafazakâr ve milliyetçi bir koalisyonda ne yazık ki uzun süredir bakanından en alt kademelerine kadar her yerde, her seviyede “harekete geçmek, vaziyet almak, gerekeni yapmak, tedbir almak, derhal davranmak, önlem almak” ve benzeri kullanabilecek söz varken “aksiyon almak-aldık” denmesini her halde bir tek ben yadırgamıyorum!...

Sahi, iki kere iki her zaman dört mü ediyordu?

YORUMLAR (20)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
20 Yorum