Napolyon’un yerine biri mi lazım?

Çocukluğumdan beri fantastik filmleri severim. Çocukluğumda Süperman’ı televizyonda ilk izlediğimde çocukluk hali ile filmin öyle etkisinde kalmıştım ki misafirleri uğurlarken hızla kapanan kapıyı durdurabileceğim zehabına kapılıp tutmaya çalışırken az daha parmaklarımdan olacaktım. Akıllandık mı peki? Hayır… Gecekondumuzun balkonundan sırtımıza çarşaf bağlayıp uçmaya bile kalkardık… Allahtan futbolcu Rıdvan gibi değildik de düşmeyi bildiğimiz için ufak tefek çiziklerle atlatırdık durumu…

Neyse, mevzu fantastik sinema ve animasyonların dünyası değil. Bilenler bilir Süpermen’in çizgi romanları dışında, çizgi filmlerden sinemaya, oradan dizilere kadar birçok uyarlaması var. Son dizi uyarlamasını da değerlendirecek değilim, isteyen hazreti Google bakarak bulabilir.

Dizinin yayınlanan son bölümünü izlerken izlediğim bir sahne açıkçası hem içimi acıttı hem de beni biraz karamsarlığa itti. İzlediğim sahne aslında öyle aman aman bir sahne de değil. Duygusal deseniz duygusal değil, dram hiç yok ama ben çok rahatsız oldum.

Sahneyi isterseniz ana hatları ile aktarayım. Dizinin yardımcı karakterlerinden bir kadın kahramanı girdiği belediye başkanlığını yarışını kazanmış ve görevdeki ilk günlerini yaşıyor. Sabah görevine gitmek için hazırlandığı sırada kızı kendisine iş yerinde ihtiyacı olan bazı eşyaları kolilediğini ve isterse aracına kadar taşımaya yardım edebileceğini söylüyor. Fakat, kadın lise son sınıf öğrencisi kızına dönerek “daha iyisini yapmak ister misin?” diye soruyor. Kız “nasıl” der gibi bir bakış atıyor ve o sırada annesi bir çekmeceden bir araba anahtarı çıkarıyor, elinde sallayarak büyük bir gülümseme eşliğinde “istersen kolileri arabanla sen getirebilirsin!” diyor…

“E ne var, bu sahnede?!” diye sorarsanız ben kendimce olanı anlatayım:

İçinden geçtiğimiz derin ekonomik kriz ortamında ortalama gelir sahibi bir çalışanın bugün için bir araba alma hayali nerede ise sıfır. Açıklanan son konut kredisi oranlarına rağmen ev sahibi olmanın neredeyse imkansız olması gibi. Evvelden ya da atadan bir birikiminiz yok ise bütün bunlar zor ötesi gibi bir durum. Dizide ise 18 yaşını doldurmuş kızına araba hediye eden bir anne-baba var.

Sık sık asgari ücret tartışmalarının yapıldığı, ev kiralarının, et, domates, biber, patlıcan fiyatlarının batı ile kıyaslandığı bugünlerde dizideki bu sahne açıkçası benim içimi burktu. Kendi kendime “kızım 18 yaşına gelse acaba ona kullanması için düşük model de olsa ilk arabasını hediye edebilir miyim?” diye düşündüm. Tabii bunu düşünürken aklıma 10. yılını deviren aracımı değiştirebilmek ve yaşını küçültebilmek için benzer segmentteki bir araca 350-400 bin TL civarında fark ödemem gerektiği geldi. Sonra kendi kendime dedim ki “daha ben kızımın uzun süredir istediği tableti alamazken arabayı nerden alacağım!..”

Uzun Ak Parti iktidarı hayatımızdan adeta dört mevsim gibi gelip geçti. Kış ile başlayıp yine kara kış ile sonlanacağa benziyor. İçinden geçtiğimiz krizden çok büyük bir mucize olmazsa yakın zamanda çıkacağımıza dair de hiçbir emare yok. Seçimin çözüm olmayacağı da belli. Geçenlerde yazdığım gibi önümüzdeki seçimleri kim kazanırsa kazansın, gelen iktidarın ülkeyi çok büyük bir mucize olmazsa 3 yıldan fazla götürmeyeceği çok açık.

Ancak, bunu söylerken kimse de enseyi karartmamalı. Doğa hiçbir zaman boşluk kabul etmiyor, boşluğu mutlaka başka bir şeyle dolduruyor. Ortaya çıkacak kaostan yeni bir sinerji mutlaka doğacaktır. Türkiye tarihi geçmişte bunun birçok örneği ile dolu. Daha yakın zamanlarda 12 Eylül Darbesi sonrası ANAP, yerel seçimler sürecinde SHP, 2000 krizi sonrası Ak Partinin ortaya çıkması vb. birçok örnek var.

Türkiye çok uzun süredir aşırı derecede gergin siyasi iklime sahip ve toplumun bir rahatlamaya ihtiyacı var. Aklı başında insanlar bu gerginlikten bıkmış durumda. Ülkenin geleceği bizim kayıkçı kavgalarımızdan çok daha önemli… Bu nedenle sistemin bu hali ile devam etmeyeceği de ortada. Bu nedenle bazen işleri oluruna bırakmak gerekiyor. Alternatif yok vs. diye yapılan her söylem bizim önümüzü daha da kapatıyor.

Türkiye’nin ihtiyacı bir alternatiften çok bir ara dönemdir. Maalesef geçmiş birikimimiz bize siyaset dışında bir çare de bırakmıyor. Bu nedenle yaşanacak bir ara dönem toplumun önüne yeni bir siyasi aktör-aktörler ve parti-partiler çıkaracaktır. Umarım böyle bir tercih karşımıza çıktığında yine onu alternatifsiz tek güç odağına dönüştürmeyiz ve geçmiş uzun iktidar deneyiminden sağlıklı dersler çıkarırız.

Napolyon’un yükselişi ve çöküşünü anlatan bir Fransız belgeselinin sonundaki kapanış cümleleri beni çok etkilemişti. Belgesel şu mealde bir cümle ile bitiyordu. “Bugünkü Fransa’nın temellerini atan Napolyon Bonapart dönemi biz Fransızlara şunu öğretti: Bir lider ne kadar büyük bir dahi ve ne kadar başarılı olursa olsun bir ulusun kaderi asla bir kişiye bırakılamayacak kadar önemlidir ve Fransızlar daha sonraki dönemlerde bu dersi hep akıllarında tuttular!..”

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum