Okullar açılırken!
“Eğitim şart” mottosundaki eğitimin ne olduğu konusunda bile anlaşamazken hep birlikte aynı türküyü tutturmuş gidiyoruz, içeriksiz “ileri demokrasi” türkümüz gibi. Halbuki eğitim nedir, nasıl olmalıdır diye eğitim sendikalarını ve eğitim uzmanlarını bir masa etrafına oturtsak eminim kavga kıyamet gırla gider. Herhalde nedenini burada yazıp da boş yere mürekkep ve kâğıt sarfiyatında bulunmaya gerek yoktur.
Hepimiz okul binası tasarlarken spor salonunu, tiyatro sahnesini, serbest alanları, kantin alanını yapmayı akıl edemeyen sınıfı dört duvar ve bir kara tahtadan ibaret sanan, öğrencileri de bir kaba sokabileceğimiz malzeme gören bir düzenin parçasıyız.
Okul bahçelerimizi topraktan kurtarıp asfalta mahkum etmeyi de marifet sanıyoruz çünkü temizlik işleri sakata geliyor aksi durumda. Halbuki “kirlenmek güzledir” diye çok hoş bir reklam mottomuz bile var. Okulları yağmur yağdı mı çamur, rüzgar esti mi toz götürüyor endişesindeyiz haklı(!) olarak. Ama unuttuğumuz bir şey var: işin paylaşımını doğru yapabilsek bu sorun sorun olmaktan çıkıp öğrenim sürecinin gayet işlevsel ve faydalı bir parçası haline getirilebilirdi.
Öğrenciliğimde ve öğretmenliğimin ilk yıllarında kendi okulumu ve sınıfımı temizlemekten hiç ama hiç gocunmamış, rutin görevlerimiz arasında addetmiştim ama sonra birden tuhaf bir sürece girdik. Kendi attığı çöpü yerden almaktan yüksünen ve alınması istendiğinde ailece öğretmen ve okul idaresinin üstüne çöreklenen bir nesil çıktı içimizden.
40 yaş üstü hemen herkes okulda dayak da yedi, yer de süpürdü hatta soba da yaktı ama bu nesil günün moda tabiri ile nasıl bir çocukluk travması yaşamış ise kendi çocuklarına büyümüş de küçülmüş prens-prensesler gibi davranılmasını ister olduk. Yapamadığımız, açlığını çektiğimiz ne varsa önlerine yığdık sonra da onların başarı-başarısızlıkları üzerinden ahkâm kesmeyi kendimize hak gördük.
Okullar açılıyor ve daha önce de yazdım şimdi de yeni Milli Eğitim Bakanımız Sayın Mahmut Özer bey için tekrarlayayım. Tamam teknik konuları beceremiyoruz, ilkesel doğru adımları ideolojik gerekçelerle boğarak atamıyoruz ama şunu yapabiliriz. Hazır salgın günlerini en şiddetli şekilde yaşadığımız bugünlerde okullarımızın temizliğinden öğrencilerimizi de sorumlu tutsak, sınıflarımızın ve WC’lerin temizliği konusunda kendilerine sorumluluk versek olmaz mı?
Sınıf süpürme ile lavabo temizlemek ile çocuklarımız değerlerinden hiçbir şey kaybetmeyecekleri gibi bizatihi şahsi ortak sorumluluklarının da farkına varırlar. Ve bence onlarca dersle veremeyeceğiniz temel bir doğruyu da böylece uygulamalı öğretmiş oluruz.
Ama bu fikrimin uygulan(a)mayacağını da adım gibi biliyorum çünkü bizim çocuklarımız mesela Japon çocuklarından daha değerli. Japon çocukları çok değersiz(!) oldukları için anasınıfından itibaren temizlik yapıp kendi kahvaltılarını hazırlamak zorunda… Dolayısıyla bu değersiz çocuklardan ileride bir şey beklemek de ancak Japonlar gibi biraz saf toplumlara özgü bir durumdur.
Şaka bir yana, Türkiye ile Japonya’yı çeşitli alanlarda kıyaslamak bile aramızdaki farkı sanırım fazlası ile açıklayacaktır ama çıkan sonuçlardan çok da memnun olmayacağımızı sanırım burada yazmaya gerek yok…
Japonlar yanlış yapıyor diye bizim de yanlış yapma hakkımız olamaz değil mi? Neyse espriyi fazla kaçırmayalım, okullar açılıyor ve hâlâ birçok eksiğimiz var.
Bu arada merak ettiğim bir durumu sormak istiyorum, Sayın Bakanım Mahmut Özer bey sizin de yardımcısı olduğunuz sabık Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’un kamuoyu ile Mayıs 2019’da paylaştığı ve bu yıl salgın olmasa idi 9. ve 10. Sınıflarda uygulanmaya geçirileceği deklare edilen yeni ortaöğretim modeline ne oldu acaba?
Kamuoyunu kısa bir bilgilendirme ile aydınlatsanız da öğrensek çok makbule geçecek emin olun.