Soma’dan Amasra’ya töresizlik
Amasra’da yaşanan maden faciasının ardından yazmak gerçekten çok zor. Birincisi; kim ne derse desin, isterse devlet oraya tüm kadroları ile yığılsın, Diyanet sabır telkin etsin, kim ne yaparsa yapsın üç beş gün sonra oradaki insanlar tek başlarına kalacak ve acılarını daha da derinden hissederek yaşayacaklar.
Bir millet devletini başına bir şey gelmeden önce yanında hissettiği zaman kendisini güvende hisseder ama bizde ne hikmetse bu anlayış bir türlü oturmadı. Ağızları açıldı mı Türkçülüğü elden bırakmayan anlı şanlı zevat bile binlerce yıllık Töre’den habersiz Törenin sadece devlete itaat etmek olduğunu sanıyor. Halbuki o bahsettikleri Töre’de devlete katıksız itaat yoktur tam tersi şartlı bir teslimiyet vardır ama nedense bu halka bu unutturulmuştur. Hem de bizzat meslektaşı olduğum tarihçiler tarafından.
İşleri güçleri Osmanlı güzellemesi olan bir takım zevat, halkı ezilecek böcekler olarak gördükleri için -kendilerini bunun dışında sanmaları ise daha büyük gülünçlük- genelde iç isyanları hep devletin gözü ile nakletmiş ve devletin gözü ile değerlendirmiştir. Bu alışkanlık Osmanlı için de Cumhuriyet için de geçerlidir. İşin bir ucunda devletin bulunduğu her durumda katıksız bir devlet yanlılığı esas kabul edilmiştir. İşi o kadar abartmışlardır ki devletin maaşlı vakanüvisleri bile bugün onlardan daha insaflı kalmakta ve onlar ki araya bir iki kelam ile de olsa halkın bu işe neden tevessül ettiğini yazmayı ihmal etmemişlerdir.
Ferman padişahınsa dağlar bizimdir diyen töre sahibi atalar nice devlet kurmuşlardı geçmişte. Kayıtlara geçen 200’den fazla devlet nasıl kuruldu sanıyor acaba bu Töre bilmez zevat.
Devletten bugün ne bekleniyorsa Töre de az çok bunu vaat eder ve bir devlet-hanedan-parti bu vaadi tuttuğu sürece gücünü kuvvetini korur. Adalet, refah, güvenlik vs. esastır. Kim ki bunları sağlar Gök Tengri o hanedanın sancağını yüksekte tutar.
O çok beğendiğimiz Osmanlı bu döngüyü kırmayı başardı ve ömrünü uzattı. Kendisinden başka alternatifinin düşünülmesine izin vermedi. Asıl olan devletin sebebi iken devletin kendisi asıl amaç oluverdi. Tanzimat Fermanı ile başlayan süreç de demokratik dönüşümümüzü sağlamaya yetmedi.
Ve birilerinin iddia ettiği gibi maalesef Cumhuriyet de bu anlayışı değiştirmedi. Yeni bir ulus inşası için Cumhuriyet de yeri geldiğinde en az Osmanlı kadar halka karşı şedit olmakta bir sakınca görmedi ve bu bir alışkanlık olarak devam edip gitti. Devlete boşuna “baba” demiyoruz. Baba hem sever hem de döver kim ne diyebilir ki?
Mevzu derin ve bu konunun özü aslında neden demokratik ve insan haklarına saygılı bir düzen kuramadığımızın da cevabını içeriyor ve ben şu an daha fazla derine inmek istemiyorum.
Daha önce Soma Faciasında da devlet tüm gücü ile sahaya inmişti. Hemen ardından kanunlar çıkarılmıştı ama gelin görün ki işin fıtratını değiştirmeyi aradan geçen bunca yıla rağmen yine becerememişiz. Soma’nın yetim çocukları büyüdü koca koca insanlar oldu ama eminim ki onların yaralarının bir tarafı hala sanki bugün gibi diri.
Amasra faciasından geri kalanlarınki de diri kalacak ve daha nicelerinin de! Bu iş böyle gidip duracak tâki biz millet olarak önce evimize, sonra aleme nizam verebilmek için halimizi düzelteceğimiz güne kadar...