Türk’e hak kardeşine değil!..
Rahmetli Hasan amca çok küfürlü konuşurdu. Bir keresinde “Hasan Amca çok küfür ediyorsun, biraz az etsen!” dediğimde aldığım cevabı hiç unutmuyorum; “Evladım, benimki küfür değil, yürek soğutucu!” demişti. O zamanlar yürek soğutmanın ne demek olduğunu tam olarak anlamasam da ben de yaş aldıkça insanın bazen çaresizlik içinde nasıl sığınacak kapı aradığını anladım.
Burada küfür iyidir, edilmelidir manasını kimse çıkarmasın. Dinen uygun mudur değil midir o da başka bir tartışma. Dinen kem söz caiz değildir muhakkak ama ondan daha fazlaları var ama hiç dikkat etmiyoruz. İsmet Özel’in meşhur sözünü tekrara gerek de yok.
Kamu malını yani halkın malını iç etmek de caiz değil ama kamu malı ile vakıfçılık oynamak bu ülkede moda. Kamu malı ile vakıfçılık haramdır dediğim için kızanlar olmuştu. İnsanın öfkesini yatıştırmak için ya da espri niyetine ağzından çıkan iki çift sözü büyütenler kendi paraları ile istediklerine yardım edebilecekken halkın parası ile (sadece) kendi yandaşlarına yardım etmeyi Allah katında marifet sanıyor!..
Yıllar önce çok önemli bir cemaatin başı olan bir merhumun Türkiye’de yaşayan geniş bir kitle için ettiği uygunsuz laflar için itiraz edip, sinirlenerek “camide abdest aldığın sudaki payımı sana helal etmiyorum!” dediğimde çok şaşırmış “Ama!” diye itiraz etmişti. Farkında bile değildi abdest aldığı suda dahi hakaret ettiği, adam yerine koymadığı başka insanların da payı vardı.
Bu ülke duyarlı insanlar için gerçekten de zor bir yer ve bazen düşünüyorum da Hasan amca haklı, insanın bir şekilde yüreğini soğutması lazım.
***
Geçen hafta Makedonya’da güzel bir gelişme oldu. Kuzey Makedonya’nın Vasilevo şehrinde, Türk nüfusu %20’yi geçtiği için Türkçe ikinci resmi dil ilan edilmiş. Bu kararla birlikte ülkede Türkçe'nin resmiyet kazandığı belediye sayısı da 9'a yükselmiş. https://www.trthaber.com/haber/dunya/kuzey-makedonyanin-vasilevo-sehrinde-turkce-resmi-dil-kabul-edildi-733068.html
Ne güzel haber değil mi? Eminim oradaki Türk soydaşlarımız için hepimiz mutlu olduk.
Peki, bizde neler oldu bu arada?
Geçen hafta içinde Meclis çatısı altında Milli Savunma Bakanı kendisini “bilinmeyen bir dille (!)” selamlayan bir milletvekilinin selamını almak için halkın (!) Meclis’inin başkanından izin istiyor ve birlikte her fırsatta etle, tırnak olduklarını iddia ettikleri kardeşlerinin selamını alınmaya layık görmüyorlar. Kayıtlara da … (üç nokta) olarak geçiriyorlar.
Hemen hemen aynı günlerde milyonların izlediği bir tv programında kayıp kızı ile kavuşan acılı bir ANNE’nin yavrusuna kendi dilinde ağlayıp, sızlamasını -kendisi de o kökenden bir adamın eşi olmasına rağmen ki kayınpederini o isimle herkes bilir- bir anne olarak kelimelere ihtiyacı olmadan en iyi kendisinin anlaması gerekirken tüm insancıllığı ile anneyi azarlayarak kendisinden Türkçe konuşmasını istiyor. Bırak kadıncağız içini döksün iki dakika anlamasak ne olacak!..
Makedonya’daki habere benim gibi sevinen tüm dostlara soruyorum iç içe yaşadığımız, aynı acıları paylaştığımız insanların dilini duymak neden bize bu kadar ağır geliyor. Bir ecnebi Hulusi Akar beyefendiye Meclis çatısı altında İngilizce, Almanca, Fransızca selam verseydi. Bu selamı almak için meclis başkanından izin mi isteyecekti?
Ya da bizim çok kıymetli sunucumuz o ananın yerinde bir ecnebi anne olsa idi “Seni anlamıyoruz, Türkçe konuş” diye baskı mı yapacaktı yoksa “gözyaşları ve ses tonu bize her şeyi anlatıyor” diyerek iç geçirip, yanağından yaş mı dökecekti?..
Bu ülkede herkesin bir yürek yarası var ve soğutulmayı bekliyor ama ne hikmetse birileri kendilerinden başka kimsede bu hakkı görmüyor.
Bakın sabah akşam 28 Şubat diyerek ülkeyi kamplaştırmak isteyen bir kesim var ki geçmişteki korkunç katliamlara maruz kalan insanların acılarını dillendirmek istemelerine bile tahammül gösteremiyorlar.
Tabii ki haklılar, çünkü Maraş’ta Amerikalılar, Çorum’da Çinliler, Sivas’ta da Myanmarlılar yaşattı tüm bu acıları.