Ülkenin efkârına geldi çattı Ramazan

İktidar ve bileşenleri dini referansları seçmen üzerinde etkili olmuş bir siyasi oluşumdu. Dinin hele ki İslam dini gibi sosyal adaletsizliğin zirve yaptığı bir toplumda ortaya çıkmış bir dinin, bir toplumda sağlamayı hedeflediği en temel yapı olan “sosyal adaleti” uzun yıllar sonunda sağlayamamış olması hüzünlü bir başarısızlık olarak önümüzde tüm haliyle duruyor.

Gerçekten de vahyin ilk muhatapları açısından bu din, Mekke toplumunun iliklerine kadar işlemiş ekonomik sömürü ve adaletsizlik düzenini sarsacak bir etkiye sahipti.

Mekke’nin liderlerini öncelikle rahatsız eden ve düşmanlıklarına yol açan olgu, kendi çıkarlarına zarar veren, işlerine gelmeyen ekonomik düzenin bozulmasıydı.

Zenginlerin aleyhine fakirlerin ise lehine işleyen iki mekanizma “faizin kaldırılması ve infakın teşvik edilmesiydi”. Bu anlamda bugünkü anlamıyla bir muhafazakarlıktan bahsedeceksek tarih bize bu muhafazakarlığın temelinin sosyal bir devrim ile atıldığını anlatıyor; kuru söylemler ve laf kalabalığıyla değil.

Bu özdeşleştirmeyi sorunlu bulanlar olabilir. O zamanki toplumun izole bir kabile topluluğu olduğu ve küresel etkilerinin sınırlılığı öne sürülebilir. Ancak son dönemde yaşanan küresel çalkantıların gelir dağılımını en çok etkilediği ülkeler arasında yer alıyor olmamız gerçeği, bize tüm ekonomik politikaları sorgulama hakkını veriyor. Çünkü vaziyet gerçekten kötü.

Delillendirelim;

Türkiye’de son yıllarda yaşanan ekonomik gelişmeler, gelir adaletsizliğinin gözle görülür bir şekilde arttığını gösteriyor. Özellikle Knight Frank’in 2024 raporuna göre ortaya çıkan veriler, bu gerçeğin en çarpıcı örneği.

Rapora göre, Türkiye 30 ülke arasında ultra zengin sayısının en çok arttığı ülke olmuş. 2022 senesinde serveti 30 milyon doların üzerinde bulunan kişi sayısı bin 761 iken, 2023’e gelindiğinde bu sayı bin 932’ye yükselmiş. Bu artışın arkasında yatan sebepleri anlamak zor değil.

Ülkede gelir dağılımı adaletsizliğinin bu denli derinleşmesi, sosyal dokuda ciddi bir çatlak oluşturuyor ve toplumsal huzursuzluğun da başat nedeni.

İktidarın son yıllarda izlediği ekonomi politikaları, sermaye çevrelerini ve büyük şirketleri korumaya odaklı. Kodaman şirketlerin teşvik edilmesi, desteklenmesi, küçük işletmelerin ezilmesinin ve dolayısıyla gelir adaletsizliğinin artmasının en önemli nedeni. Keza vergi sisteminin adaletsizliği, işsizlik oranlarının yükselmesi ve küçük işletmelerin daha daha küçülmesi, emeklinin hal-i pür melali… Derken vaziyet hiç iç açıcı değil.

İşçisin sen İşçi kal.

Gelir adaletsizliğinin en büyük nedeni hükümetin devletleşmesi ve devletin parti devleti statüsüne dönüşmüş olması hali. Parti devleti oluşumu, kamu hizmetlerinden eşit şekilde faydalanma ilkesini zedeliyor en başta. Zenginler daha da zenginleşirken, fakirler daha da fakirleşiyor. Bu nur topu gibi büyümüş uçurumun en büyük nedeni de ülkedeki hukuk sisteminin öyle bahsedildiği kadar dört başı mamur bir vaziyette olmayışı.

***

Bu parametreler eşliğinde geldik çattık bir Ramazan ayına daha. Zenginin iftar menülerinden menü beğeneceği, fakirin de minimim parayla maksimum faydayı gözeteceği bir dönem olacakmış şu yüzyılda ülkemin Oruç tutma serüveni.

Siyasilerin iftar konuğu oldukları evler ne derece gerçeği, gerçek bir yaşantıyı yansıtıyor? Bu soruyu sormak iktidarı ne yapsa beğenmeyen fitne fesatların işi bir defa.

Bu ekonomik verilerle ortalama maaştaki bir insanın “geçiniyorum, her iftarda çoluk çocuğum ne istiyorsa onu alıyorum” diyebilme olasılığı nedir? “Yoktur böyle bir ihtimal” dediğinizi duyar gibiyim. Ayıp ediyorsunuz. Asgari ücretin satın alma kapasitesinin aydan aya düştüğü, makasın kapanmamak üzere açıldığı fecaat hali bu ülkeye yakıştıramazsınız. Afrika mı burası?

“Diğer bir mesele olan “barınma” sorunu her iki taraf içinde birer kangrene dönmüş vaziyette” derseniz bozuşuruz. Her tarafın mağdur olabildiği, tek dört başı mamur olanın daha da zenginleşen bir tebaa olduğu ülkede “Ramazan açın halinden anlamaktır” mavalını daha ne kadar dinleyeceğiz onu bir düşünün. Herkese nasip olmaz.

“Kaç Ramazan ansızın gidiliyormuş sekansıyla bir iftar sofrası davetine daha nail olacağız.” Bu ansızın gelişler neden ekmeğini dahi askıda ekmekten almış (böyle bir uygulamanın olması dahi ayrı bir fecaat olarak başka bir yazının konusu), faturaları ödenememiş, iş bulabilmek için mevcut kurumlara başvurmuş random bir eve neden yapılmıyor. Aklımızda deli sorular” olsa da sakın sorayım demeyin. Sorgulayan, akleden kavimlerden hiç mi bir ibret almadınız?

Neden gidilen, ansızın kapısı çalınarak iftar konuğu olunan her ev hayatından bu kadar memnun mesela? veyahut biz gerçekten farklı bir evrende mi yaşıyoruz bilelim. Biz de o evrene taşınalım. İktidar ve şürekâsı nerede yaşıyorsa oraya. Yapmazlar mı bize bu iyiliği?

Sonra her Ramazan ayında canım ülkemizde neden iki kesim de sıraya giriyor? Of şu sorular bitmek bilmedi; bazıları bayilerde sıfır araç bulamadığı, bilmem kaç ay sonrası teslim alacağı araba için sıraya giriyor, kimileri de piyasa fiyatından daha düşük ücrette et alabilmek için bir gece öncesinden veya ucuz pide alabilmek için birkaç saat öncesinden sıraya giriyor.

Ben bu noktada da bir iktidar hikmeti gördüm. Ne yapsa hayranlık duyan yakınları gibi aradım buldum zor olsa da yakaladım o hikmeti. Bakın bu sıraya girmeyi, sırayı bozmamayı, ön sıralara kaynaşmamayı bu sayede gerçekten öğrendik. Avrupa Birliği’ne giremesek de bu vesile Avrupa Ahlakına hızlı bir giriş yaptık.

Ne yüzyılıydı bu Ramazan ayının denk geldiği yüzyıl. Hah o yüzyılın alamet-i farikası işte bu yaşadıklarımız.

Allah bu imkanları bize sunanlardan razı olsun.

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum