Parti mi aşiret mi?

Partilerimizi ‘aşiret’ gibi algılama şeklindeki siyasi hastalığımızdan bahsedeceğim ama önce Almanya’ya bir göz atalım.

Merkel on altı yıl kavgasız gürültüsüz başbakanlık yaptı, ülkesinin ekonomik gücünü ve itibarını arttırdı.

Görevinden ayrılırken her kesimce saygıyla uğurlandı…

Rakibi Sosyal Demokrat Sholz, bir hareketi Merkel’e benzetildiğinde “başarılı bir başbakana benzetilmek memnuniyet verici” diye konuştu.

Artık Almanya’yı Sosyal Demokrat Sholz’un başbakanlığında Yeşiller ve Hür Demokratların üçlü koalisyonu yönetiyor; orada koalisyonlar da kavgasız gürültüsüz...

Fulya Canşen “İktidar sarhoşu olmaması da Merkel’in güçlü bir kadın olduğu ve öyle kalacağının göstergesi” diye yazdı. (T24, 10 Haziran)

Doğru… Fakat daha önemlisi şu: Almanya güçlü kurumlar ve yerleşmiş kurallar ülkesidir. Kim bunları çiğneyip geçmeyi tasavvur edebilir ki?...

Hitler’in canavar faşizmi, demokratik kurumların ve kuralların değerini korkunç acılarla öğretmişti.

BİZ AŞİRET DEĞİLİZ

Türkiye’deyiz, 22 Ocak 1949, Meclis’te ana muhalefet lideri İstanbul mebusu Celal Bayar kürsüde, Meşrutiyet devrini zehirleyen azgın parti ve kimlik kavgalarını hatırlatan uzun konuşmasında şöyle diyor:

Arkadaşlar; biz medeni bir devlet kurmuşuz, bu devlettin medeni icaplara göre işlemesini isteyen insanlarız. Biz bir aşiret devleti değiliz. Bir aşiret reisinin diğer reise kızmak suretiyle birbirine hasım olması âdetini bu memlekete sokmayacağız…”

(Bravo sesleri, alkışlar)

Mâzinin parti mücadelelerini, kardeş kavgalarını göz önünde bulundurarak…. memleketin siyasi hayatında yer tutmasına biz de meydan vermeyeceğiz…”

CHP adına Sivas mebusu Başbakan Şemseddin Günaltay söz alarak şöyle konuşur:

Karşı partinin muhterem liderinin sözlerini dinlerken demokrasi hayatımızdaki inkişafın feyizli neticesini görmekle büyük bir haz duyduk. Biz demokrasiyi memlekette husumet, nefret, memleket çocukları arasında şiddet ve düşmanlık yaymak için istemiyoruz... Burada en şiddetli münakaşaları yaparız, fakat kapı dışarı çıktığımız vakit hiçbir husumet duymaksızın birbirimizin elini sıkarız…”

Ne güzel değil mi? Bu sözlerinde samimiydiler üstelik… Ama sonra?

SİYASİ İHTİRAS

İyi niyetle demokrasiye geçen devlet partisi CHP’de kısa sürede “bunlar memleketi yönetemez, biz yönetiriz” duygusu, iyi niyetle iktidara gelen ve ilk yıllarda çok pozitif gelişmeler sağlayan Demokrat Parti’de ise “bunlara iktidarı bırakamayız” duygusu gittikçe keskinleşti…

Köylerde, mahallelerde kahveler bile partilere göre ayrıldı, partililer arasında kanlı meydan kavgaları çıktı…

İyi niyetle yola çıkanlar niye bu kutuplaşma ve çatışma yoluna düşmüşlerdi?

‘Kim haklıydı’ kavgasını sürdürmek yerine, asıl bu sorunu hepimiz araştırmalıyız, hepimiz düşünmeliyiz. Benim “Kuvvetler Ayrılığı Olmayınca” adlı kitabımın konusu bu sorudur.

Anayasa hukukumuzun büyük isimlerimden merhum Prof. Ali Fuat Başgil, 1949’da demokrasiyi savunan bir yazısında şöyle diyordu:

Siyaset insan ihtiraslarının en çok kabardığı bir sahadır!” (Vatan, 20 Ocak 1949)

Kabaran siyasi ihtirasların tahribatını önlemek için Başgil kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargı, bağımsız anayasa mahkemesi gibi kurumları tesis eden yeni bir anayasa yapılmasını savunuyordu…

Böyle bir anayasa yapılmadığı gibi, siyasi güç mücadelesinin körüklediği ihtirasları frenleyecek, denetleyip dengeleyecek gelenekler de yoktu… İhtirasların önü açıktı… Feci akıbet malum; kirli ve kanlı darbe ve arkasından gelenler…

GÜCÜN SINIRLANMASI

Merkel ateşli ihtiraslara sahip olsaydı, hangi kuralı, hangi kurumu çiğneyebilirdi ki?..

Biz gelişmişlikte hangi düzeydeysek, hukuki kurallar, hukuki kurumlar ve siyasi olgunluk bakımından da aşağı yukarı o düzeydeyiz! Hâlâ “bizim partimiz”e aşiret gibi bağlanıyor, partiler arası rekabeti, aşiretlerin husumetiyle yürütüyoruz…

Celal Bayar’ın yetmiş yıl önce söylediği “bir aşiret reisinin diğer reise kızmak suretiyle birbirine hasım olması âdetini” siyasi hayatımızda ne ölçüde aşabildik?

Liberal demokrasinin büyük filozoflarından Hayek‘in dediği gibi “iktidarın etkili bir şekilde sınırlandırılması toplum düzeninin en önemli meselesidir.” (Yasama ve Özgürlük, İŞ Bankası Yay. S. 594)

Öyle ki kimse sınırsız güce heveslenmesin…

Sadece anayasa maddeleri değil, kültürümüzde de bunu kökleştirmeden gelişmiş ülkeler arasında yer alamayız.

YORUMLAR (199)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
199 Yorum