Meraklısına iki İstanbul definesi
Fatih Dalgalı’nın İstanbul’a dair anılarını paylaştığı ve Ötüken Neşriyat’tan çıkan ‘Bölük Pörçük Hatıralar’ kitabı bana Reşad Ekrem’in ‘İstanbul Ansiklopedisi’nden maddeler okumak keyfini verdi. Soyu anne tarafından Ahmed Midhat Efendi’den, baba tarafındansa Şâire Nigâr Hanım’dan gelen Nigâr Nigâr Alemdar’ın Timaş Yayınları’ndan çıkan ‘İstanbullu Üç Osmanlı Ailesi’ de önemli bir yayıncılık faâliyeti.
Bu haftanın kitaplarında Fatih Dalgalı kardeşimin Ötüken Neşriyât’tan çıkan ‘Bölük Pörçük Hatıralar’ını birinci sıraya yazarım. Kitabı o kadar çok sevdim ki, okudum, sonra başa dönüp yeniden okudum, bir de bazı bölümlere Tuzla-Üsküdar arasında trendeyken notlar düştüm. ‘Bölük Pörçük Hatıralar’ bir İstanbul definesi, Adnan Özyalçıner, Ahmet Nezih Galitekin, Aydın Boysan, Gavsi Bayraktar, Ramazan Minder ve Semavi Eyice gibi herkesin bildiği isimlerin dışında, bizlerle eski İstanbul’a dâir pek değerli anılarını paylaşan ‘isimsizler’ de ‘Bölük Pörçük Hatıralar’ın sayfalarında dolaşıyorlar. Nur Kalemleri’ni ve Üç Yıldız Şekerleri’ni unutmuştum, kitabı okurken anımsadım ve onları akıl defterime yazdım, 63 numaralı Sütlüce vapurunun kaptanı Tahsin Efendi’yi de. Gavsi Bayraktar’ın müthiş Cemâleddin Server Revnakoğlu portresini unutmayalım, bir de onun ‘56’da vefât eden Salim amcasını. Adam eski kabadayılardanmış, yanında hep tetikçileriyle dolaşırmış, o tetikçilerden biri benim gençliğimde ‘mafya babası’ olmuştu, Oflu Hasan. Salim’i mutlaka gazete arşivlerinden araştıracağım, inanın pek merâk ettim. Kitabın Şevket Kokal bölümündeyse çok eğlendim. Saka kuşları nasıl öter diye merâk ediyorsanız, Şevket Kokal söyleşisinin ‘Çipili çipili, şak şak’ kısmını mutlaka okuyun, gülmekten yerlere yattım. ‘Bölük Pörçük Hatıralar’ bana Reşad Ekrem’in ‘İstanbul Ansiklopedisi’nden maddeler okumak keyfini verdi, Fatih’i kutluyorum, kitabın ikinci cildini de en kısa zamanda beklediğimi buradan söylüyorum.
Bir diğer İstanbul kitabı da Timaş Yayınları’ndan Nigâr Nigâr Alemdar’ın ‘İstanbullu Üç Osmanlı Ailesi’, önemli ve değerli bir yayıncılık faâliyeti. Nigâr Nigâr Hanım, anne tarafından Ahmed Midhat Efendi’den, baba tarafındansa Şâire Nigâr Hanım’dan geliyor, bir de babaannesi Nebire Hanım’ın Abdülkadir Geylânî’ye ve Yahyâ Efendi’ye uzanan soyu var. Bu yüzden ‘İstanbullu Üç Osmanlı Ailesi’ şehir tarihçilerimiz için bilhassa ilk defa gördüğümüz fotoğraflarıyla ayrı bir define. Sadece Ahmed Midhat Efendi faslında biraz eksikler buldum, onun yaşamındaki Şâire Fıtnat Hanım için Ömer Hakan Özalp dostumuzla irtibât kursaydı, eminim çok renkli sayfalara imza atabilirdi. Bir de Ahmed Midhat Efendi’nin son zevcesi var, umumhâne sermâyesinden iyi kalpli bir Rum kızı, üstâdımız onu umumhâneden çıkarıp nikâhına alıyor, dedikodulara hiç aldırmıyor, ben de birkaç defa yazmıştım, Ahmed Midhat Efendi’nin çocuklarıyla Servet Hanım’dan daha fazla ilgileniyor. Belki Nigâr Nigâr Alemdar kitabın ikinci baskısını belirttiğim husûslarda biraz daha genişletebilir, bunu yaparsa da, mest olurum.
HEMINGWAY SEVENLERE YENİ BİR ARMAĞAN
Benim Amerikan Edebiyatı’nı ne kadar çok sevdiğimi bilen Oğuzhan Murat Öztürk kardeşim, bana Michael Reynolds’un ‘Genç Hemingway’ kitabını hediye almış, hemen o gece okuyup bitirdim. Kitapta, Hemingway’in doğup büyüdüğü Oak Park için değerli bilgiler var, ‘Silâhlara Vedâ’ romanındaki Hemingway’in bütünüyle uydurulduğunu söylemesiyse ilginç. Hemingway’in yaşamı boyunca annesini suçladığını ve babasının ölümünden annesini sorumlu tuttuğunu biliyoruz, bunun niçinini Michael Reynolds üstü kapalı bir şekilde açıklıyor, merâklıları hemen çözecektir. ‘Genç Hemingway’, önemli bir araştırma, ama yeterli mi diye sorarasanız da, Oak Park, savaş, savaştaki hemşire ve Longfield Çiftliği kısımları daha farklı olabilirdi derim. Hemingway’in niçin büyük bir yazar olduğu ancak oralardan çıkacaktır. Yine de kitap bende hemen bir Hemingway hikâyesi okuma isteğini uyandırdı, bilhassa da ‘Köprüdeki Yaşlı Adam’ı. ‘Genç Hemingway’, büyük ustayı seven herkesin kitaplığında mutlaka bulunması gereken araştırmalardan biri, aslında Carlene Fredericka Brennen’in ‘Hemingway’s Cats, An Illustrated Biography’ ile A. E. Hotchner’in ‘Hemingway and His World’unu da birileri kitaplardaki fotoğraflarla dilimize kazandırsa ne iyi olur. Bir de yayıncılara Leicester Hemingway’in ‘My Brother, Ernest Hemingway’ini öneriyorum...
RUSYA ANCAK BU KADAR EĞLENCELİ ÖZETLENEBİLİRDİ
Timaş Yayınları demişken, Mark Galeotti’den Müge Kübra Oğuz’un çevirdiği ‘Pagan Dönemden Putin’e Rusya’ kitabını atlamayalım. Rusya tarihi ancak bu kadar eğlenceli ve bu kadar başarılı özetlenebilirdi, bir gece uyku tutmayınca, elimde Mark Galeotti, sabahladım. Bolşeviklerin iktidar gasbı, GULAG kampları, Bolşevikliğin Marksist düşünceyle ilgisinin olmaması ve ‘Stalincilik’ benim ilgi alanlarımdan olduğundan, o bölümleri çok dikkatli okudum. Neticede Mark Galeotti ile üç aşağı beş yukarı benzer fikirlere sâhip olmamızaysa sevindim, çok kişinin aksine söyleyeyim, aslında ‘Stalincilik’ diye bir şey yok, Stalin de Lenin’in icat ettiği köleleştirilmiş emeğe dayalı polis rejiminin bir memuruydu. Lenin pragmatist ve acımasız biridir, bu yüzden Marksist düşünceyi kendisine göre eğip büküp şekillendirmiştir. Ortaya çıkan köleleştirilmiş emeğe dayalı polis rejiminin inkişafını görmeye ömrü yetmeyince de yarım bıraktığını tamamlamak işi Stalin’e kalmıştı. Efendim, Troçkistlerin ağızlarına sakız olan vasiyet meselesine de fazla takılmayın, Troçki de bir Bolşevik’ti. Sanılanın aksine GULAG sistemi Stalin’in değil Lenin’in fikridir, ilk mahkûmları da anarşistler ve sol muhaliflerdi. Kitapta Putin bölümü de hayli ilginç, Mark Galeotti’nin niçin ‘Putin uzmanı’ olduğunu ve Putin’in ona niçin Rusya’ya giriş yasağı koyduğunu anlıyorsunuz.














