Metin Celâl’in ‘Hep Yaşadığımı Hatırlatıyorum Kendime’ anı kitabı rafta
Şair ve yazar Metin Celâl’in anılarını derlediği ‘Hep Yaşadığımı Hatırlatıyorum Kendime’ kitabı Çolpan Kitap’tan çıktı. ‘Acemi Yayıncının Frankfurt Macerası’ yazısında pek eğlendiğimi belirteyim. Metin’in Faruk Şüyün ve Barlas Özarıkça ile mekân mekân dolaştıkları yıllarda yoktum, Onat Kutlar’ın kayıp günlüğünün hikâyesinden de haberdâr değildim, kafamın bir köşesine not aldım. Benim gibi ‘edebiyat dedikodusu’nu, ona kibarca ‘hurde teferruat’ deniyor galiba, pek sevenlere hararetle öneririm.
Metin Celâl, anılarını derlediği ‘Hep Yaşadığımı Hatırlatıyorum Kendime’ isimli şeker kitabını bana ‘Hep bildiğin şeyler!’ diye imzalamışsa da, yanılıyor. Yazdıklarının bazılarını hiç bilmiyorum, çünkü benim Bâb-ı Âli’den çekildiğim yıllara aitler, bazılarıysa aklımdan çıkmış. Örneğin, şu ‘Yeryüzü Konukları’ hikâyesini Metin’den okuyunca anımsadım. Ama, Metin Celal’in, Adnan Özer’in ve Enver Sezgin’in taksitle kitap satışı mâcerâlarını hiç bilmiyordum, sahi siz tâcir kafalı Tuna Yetkin miydiz ki, böyle bir işe kalkıştınız, hadi Metin sen neyse de, Adnan paradan hiç anlamazdı, üstelik taksitle kitap satışı o günlerde birazcık ‘dolandırıcılık’ işiydi galiba, fakat üçünüzde de ‘dolandırıcı’ ruhu yoktu, bu yüzden dolandırılmanız muhakkaktı, inan okurken çok güldüm. Bir de ‘Acemi Yayıncının Frankfurt Macerası’nda pek eğlendiğimi belirteyim. Metin’in Faruk Şüyün ve Barlas Özarıkça ile mekân mekân dolaştıkları yıllarda yoktum, şu Onat Kutlar’ın kayıp günlüğünün hikâyesinden de haberdâr değildim, şimdi onu edebiyat tarihimiz açısından çok önemli bulup, kafamın bir köşesine not aldım. Allah rahmet eylesin de, Sinematek’in bıyık burup sigara içen ‘sekter’ Onat Kutlar’ından hiç hazzetmezdim, onun yüzünden Sami Şekeroğlu’nun gösterilerini daha fazla sever olmuştum. Metin’in kitabındaki ‘Kötü Çeviri Yoktur, Basiretsiz Tacir Vardır’ bölümü ise beni alıp ‘70’li yıllara savuruverdi. Günümüzdeki çeviri romanların pek çoğundan tad alamadığım biliniyor, birkaç ismin dışındakiler, onlardan da sadece Ayşe Hacıhasanoğlu, Senail Özkan ve Tamer Gülbek ne çevirirlerse okurum, ruhsuz çevirilerdir, bu yüzden hep, ‘70’li yılların, e, Bilgi, Yankı, K, Koza, Hürriyet ve Milliyet baskısı çeviri romanlarına dönüp duruyorum, onlardaki edebî lezzeti unutmam mümkün değil. Metin’in kitabının yarısını Beyoğlu’ndan Tuzla’ya dönerken trende okudum, yarısını da evde. Çolpan Kitap’tan çıkan ‘Hep Yaşadığımı Hatırlatıyorum Kendime’yi benim gibi ‘edebiyat dedikodusu’nu, ona kibarca ‘hurde teferruat’ deniyor galiba, pek sevenlere hararetle öneririm.
HER OKURUN KİTAPLIĞINDA BULUNMALI
Bu haftanın diğer çok önemli kitabı da Bahriye Çeri’nin Masa Kitap’tan çıkan ‘İstanbul Edebiyat Haritası’, tam benlik, şıkır şıkır bir ‘rehber kitap’. Edebiyata düşkün herkesin kitaplığında mutlaka bulunsun demeyeceğim, hep ellerinin altında mutlaka bulunsun. Biliyorsunuz, ben ‘Edebiyatın İstanbul’u’nu pek severim, bu minvâlde kim ne yazarsa yazsın diğerlerinden farklı şeyler yakalayıp çıkarıveriyor, inanın Bahriye Çeri’den de çok şey öğreneceksiniz. Biz ecnebilerin aksine Türk Edebiyatı için ‘rehber kitaplar’ yapmaya çok geç başladık, bunun bir nedeni de Ahmed Rasim’in ve Sermet Muhtar’ın önemlerini ve değerlerini pek geç keşfetmemizdir, bırakın şimdiki kuşakları, yahu ben dahi Sermet Muhtarı ancak ‘80’lerde tesâdüfen keşfetmiştim, yazar çizer arkadaşlarımsa onu hiç bilmiyorlardı. İstanbul’a dâir yazan herkese müteşekkirim, bu arada Bahriye Çeri’ye üç isim daha vereceğim: Rüştü Esin, Ahmet Zeki Pamuk ve İhsan Köse. Rahmetli Rüştü Esin arkadaşımdı, Levent ve Göztepe semtleri üzerine nefis iki kitabı var. ‘...Ve Bir Gün Levent’i de Vurdular’ ile ‘Göztepe’de Bir Köşkü Vurdular...’. Bilhassa ‘... Ve Bir Gün Levent’i de Vurdular’ kitabı semtin kuruluş dönemine ait bana göre en iyi kaynak kitap. Ahmet Zeki Pamuk da arkadaşım, onun ‘Hatırlatmalar’ı biz ‘57’lilerin Beyoğlu semti için leziz bir ‘ağıt’. İhsan Köse’nin ‘Yakacık’ı da okuduğum en iyi semt kitaplarından biridir. Kalemine sağlık Bahriye Çeri, bana keyifli bir hafta geçirttin, iyi ki okullarda senin gibi birkaç hoca var!
BALKAN TARİHİ MERAKLILARINA
VakıfBank Kültür Yayınları’nın ‘Tarih’ dizisine bayılıyorum, en son o diziden Dennis P. Hupchick’in ‘Balkanlar’ını okudum, Cengiz Yolcu’nun çevirisi, bilhassa ilk üç bölümünü çok değerli buldum. Biraz daha fazla teferruat arayanlaraysa Sevba Abdula’nın ‘İktidar, Tarih ve Kimlik’ini öneririm. Kitap Sırplarda ötekinin inşâsı üzerine temellendirilmiş, ben kendi payıma ikinci, üçüncü ve beşinci bölümleri epeyce aydınlatıcı buldum. Ben Balkanlar ve Orta Asya tarihine düşkünüm, bu yüzden Balkanlar ve Orta Asya kitaplarını kaçırmamaya çalışıyorum, siz de öyleyseniz, bu iki kitap tam aradığınız heyecân, size tatile yanınızda götürün demiyorum, onların ışığında tarihe seyâhat edin diyorum.
KALİTELİ KİTAPLARI SAHHAFLARDA KEŞFEDİN!
Bu haftadan itibâren size bir ‘Sahhafiye’ paragrafı açacağım, piyasadaki kitapların büyük kısmı ‘çöp kitaplar’ olduğundan, sahhaflarda keyifli edebiyatı keşfetmeniz mümkün. Bu hafta sahhaflarda aramanızı istediğim kitaplar şunlar: Manuel Scorza’dan ‘Dikenli Tel’, ‘75’de İzzet Yasar’ın çevirisiyle e Yayınları’ndan çıkmıştı. Bana göre Marquez’in ‘Yüz Yıllık Yalnızlık’ından daha büyük bir roman. Bulamazsanız, Ötüken Neşriyât’tan bu yaz içinde çıkacağını duymuştum. Yine e Yayınları’ndan Horace MacCoy’un ‘Atları da Vururlar’ı, Hasan Aslan çevirisiyle ‘70’de çıkmıştı, Göktürk Ömer Çakır bu romanın yeni baskısının önümüzdeki yıl Ötüken’den yapılacağını söyledi. ‘Atları da Vururlar’ bence Amerikan Edebiyatı’nın en iyi on romanından biridir. Alain Spiraux’nun ‘Hitler, Annen Seni Çağırıyor’u, Müntekim Ökmen çevirisi, ‘77’de Milliyet Yayınları’ndandı. Birileri umarım sizi hem güldürecek hem de ağlatacak bu nefis kitabı yeniden basar, ancak Ferit Erkman’ın kapak düzenindeki hava yeniden yakalanabilir mi, işte ondan pek emin değilim. Altın Kitaplar’dan Aziz Üstel çevirisiyle Paul Gallico’nun ‘Poseydon Macerası’, ‘73’de yayınlanmıştı. Sinemaya uyarlamalarında bulamayacağınız bir bölüm var ki, tüyleriniz diken diken olacaktır. Son olarak yine bir Aziz Üstel çevirisini yazıyorum, Herman Raucher’in Bilgi Yayınevi’nden ‘72’de çıkan ‘En Tatlı Yaz’ı, görürseniz, kaçırmayın...














