Oktay Taftalı’dan tersine ‘pentimento’
Oktay Taftalı’yı öğrenciliğinden beri tanırım. Şâirdir, felsefecidir ama hikâyeciliğini hiç bilmiyordum. ‘İyilik ve Hiçlik’ isimli hikâye kitabını okumaya başlayınca, çok şaşırdım, çünkü müthiş bir hikâyeci ile karşılaştım. İlk üç hikâyeyi dönüp dönüp yeniden okudum. Hikâyelerinin kahramanı bizden ve muhtemelen kendisinden de kaçırdığı Oktay Taftalı, âdeta bir tür tersine ‘pentimento’ yaşadım, ‘pişmanlık’ duyduğu Oktay Taftalı’yı kazıyınca altından asıl Oktay Taftalı çıkıyor.

Oktay Taftalı çok eski arkadaşım, kendisini ‘Üç Çiçek’ öncesinden, öğrenciliğinden beri tanırım. Şâirdir, felsefecidir, tamam, ama hikâyeciliğini hiç bilmiyordum, bunu neden bizden saklamış, hayret ediyorum. Onun Vapur Yayınları’ndan çıkan ‘İyilik ve Hiçlik’ isimli hikâye kitabını açıp okumaya başlayınca, çok şaşırdım, çünkü müthiş bir hikâyeci ile karşılaşmıştım, hikâyelerinin hiç ama hiç bu kadar iyi olabileceğini tahmin etmiyordum. Bu yüzden, ilk üç hikâyeyi, yani ‘Karyağdı Sokak’ı, ‘Bir Seyrek Komşu’yu ve ‘Aşk ve Börek’i, dönüp dönüp yeniden okudum. Hikâyelerinin kahramanı Oktay Taftalı’nın bizden ve muhtemelen kendisinden de kaçırdığı Oktay Taftalı’dır, âdeta bir tür tersine ‘pentimento’ yaşadım, ‘pişmanlık’ duyduğu Oktay Taftalı’yı kazıyınca altından asıl Oktay Taftalı çıkıyor, üslûbundaki kara mizahın tadınaysa inanın doyum olmuyor, ben bundan sonra şâir ve felsefeci Oktay Taftalı’dan hikâyeci Oktay Taftalı’yı bekliyorum, sıkı takipçisi olacağım.

NAZIM HİKMET’İN DEDESİ HASAN ENVER’İN EZBER BOZAN DÜŞÜNCELERİ
Ömer Hakan Özalp kapitalist edebiyat pazarındaki az sayıdaki namuslu adamdanlardan biridir, bir diğeri de Oğuzhan Murat Öztürk’tür, pazarın kurallarına ve simsarlarına hiç aldırmaz, gece gündüz çalışıp unutulanları gün ışığına çıkarmaya çalışır, hakiki münevverin timsâlidir, bu yüzden kendisini tanımaktan ve arkadaşlığından onur duyuyorum. Geçtiğimiz günlerde İşaret Yayınları’ndan Ömer Hakan’ın yayına hazırladığı ‘Sergüzeştim, Nâzım Hikmet’in Dedesi Enver Paşa’nın Hatıraları’ çıktı, elimden bırakamadım. Hasan Enver için, Nâzım Hikmet’in dedesi diyoruz da, Oktay Rıfat’ın da dedesidir, bunu unutmayalım. Hasan Enver’in bilhassa Sultan II’nci Abdülhamid hakkındaki düşüncelerini, ezber bozucu buldum, Sultan’ın sadece iyiliğini gören Hasan Enver’in iki tesbitinin altına ben de imzamı atarım.
Birincisi, “Eğer Sultan Hamid olmasaydı, Avrupa bizi çoktan parçalayıp paylaşırdı. Şimdi de, Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Paşa olmasaydı, Türkiye’nin yalnız tarihî bir nâmı kalırdı” diyor ki, çok doğrudur. İkincisiniyse, Sultan II’nci Abdülhamid devrini çalışan herkesin bir yere not almasını isterim, Hasan Enver, ‘Sultan Hamid’in herkese güvenmemesi meselesi ve zamanında jurnalciliğin dehşetli bir seviyeye ulaşması, yalnız bir tarafın değil, iki tarafından da birbirine güvenmemesinden kaynaklanabilir’, diye yazıyor, ben de aynen öyle düşünüyorum. Tarihi seven herkese ‘Sergüzeştim, Nâzım Hikmet’in Dedesi Enver Paşa’nın Hatıraları’nı harâretle tavsiye ediyorum.
HER MÜNEVVERİN KİTAPLIĞINA GİRMELİ
Haftanın bir başka anı kitabı da Timaş Yayınları’ndan, Ali Vâsıb Efendi’nin ‘Bir Şehzadenin Hatıratı’, yayıma Osman Selahaddin Osmanoğlu hazırlamış. Kitabı gerek üslûbuyla olsun, gerekse de görselleriyle olsun, çok beğendim. Yıllardır hanedanın hudûd haricine sürgünlerinin politik açıdan doğru bir karar olmadığını söyler dururum, sürgün yerine daha sıhhatli bir başka çözüm bulunabilirdi, çünkü sürgün kararı pek çok drama neden olmuştur, ayrıca kutuplaştırıcı bir zihniyeti de büyütmüştür. Ali Vâsıb Efendi, Sultan V’inci Murad’ın alt soyundandır, pederi Sultan’ın hafidi Şehzâde Ahmed Nihad Efendi, validesiyse Safiru Hanım’dır. Kitapta harika bölümler var, örneğin Tevfik Fikret bahsi benim için çok değerli bir bilgi oldu, içki yasağı devrinde Abdülhak Hâmid Bey’in asâbının bozulmasına ve kederlenmesineyse çok güldüm. ‘Bir Şehzadenin Hatıratı’nı mutlaka alıp okuyun, her münevverin kitaplığına girmelidir.

SAİT FAİK’İN HİKÂYESİ ÇOCUKLAR İÇİN UYARLANDI
Ötüken Neşriyât’ın çocuk kitapları Ayşegül Karayama’nın editörlüğüyle çok farklılaştı, en son da Sait Faik’in ‘Dülger Balığının Ölümü’ hikâyesi Büşra Tan Ezik’in uyarlamasıyla ve Gözde Eyce’nin resimlemesiyle çıktı, Mahmut Doğan’ın grafik uyarlamasını da ıskalamayalım. Kitaba bayıldım, Üsküdar’dan Tuzla’ya giderken banliyö treninde okudum, sağımdaki solumdaki zevât da fırsattan istifâde yandan yandan bakışlarıyla benden ‘okudular’. Çocuğunuza alın diyeceğim ama ‘Dülger Balığının Ölümü’nü asıl kendiniz için alıp kitaplığınıza koyun, ben öyle yapacağım, mahalledeki çocuklardan birine hediye etmeyeceğim. Aferin Ayşegül Karayama’ya! Ondan böyle bir iki Sait Faik hikâyesini daha kitaplaştırmasını bekliyorum. Bu arada sıkı durun, Ötüken Neşriyât’tan Bedri Rahmiler tıpkı basım olarak geliyor, şimdiden alacağınız kitaplar listesine onları ekleyin...

JACK KEROUAC’IN KALBİNDEN KOPAN AĞIT
Amerikan Edebiyatı’nda Jack Kerouac’a ayrı bir sayfa açın, çok sevdiğim ‘Yolda’ ve ‘Zen Kaçıkları’ bize farklı bir pastoral Amerika sunmuştu. Beat Kuşağı’nın ve Beat Edebiyat’nın doğumuna bir cinâyetin nasıl yol açtığını Ötüken Neşriyât’tan çıkan ‘Her Zaman Gece Kuşları Olacağız’ isimli kitabımda yazmıştım, Jack Kerouac’ı Jack Kerouac yapansa, ‘26’da dokuz yaşındayken vefât eden ağabeyi Gerard’ın hatırasıdır, Gerard kardeşine Tanrı sevgisinin kapısını açmıştır, bütün Kerouac romanlarındaki ölümsüz idealizmi de Gerard kardeşine aşılamıştır. Bu yüzden, Jack Kerouac’ı bilmek isteyenler kesinlikle Gerard’ı bilmelidir, onu bilmek içinse ‘Gerard’ı Düşlerken’i okumak gerekiyor. Bu müthiş roman, daha doğrusu Jack’ın ağabeysi için kalbinden kopan ağıt, Su Akaydın’ın çevirisiyle Siren Yayınları’ndan çıktı, sakın ha kaçırmayın. Romanın bazı yerlerinde boğazımın düğümlendiğini de belirteyim, ‘toprağın yaradılışında vardır mezar olmak’ diyor, yaşamanın yegâne hakikatının da ‘ölmek uğruna yaşamak’ olduğunun altını çiziyor. Jack Kerouac’ın yaşamındaki kahverengi takıntısının nedenini merâk edenler kaldıysa, gerçi Ann Charters yazmıştı, yanıtını en çocuksu ve en şiirsel ifâdeyle ‘Gerard’ı Düşlerken’de bulacaklardır.

