Dersimiz “el koyma”

Malum mega projeler bugünlerde siyaset yapmanın önemli bir aparatı haline geldi.

Bu köşedeki yazılarıma bir vakit yorum yapan bir okur “27 yıl Devlet Planlama Teşkilatında çalışmışsın ve de üstüne bir de profesör olmuşun, yazacak başka bir konu bilmiyor musun hep gelir garantilerini yazıyorsun” demişti.

Değerli okur ilke olarak bildiğim konularda konuşurum. Bilmiyorsam araştırırım ve bir bilenine danışırım.

Ancak muhalefet temsilcilerinin böyle bir çabaya ihtiyaçları yok. Üzülmek mi gerekiyor sevinmek mi? Bilemedim.

Erken kalkan bir şey söylüyor. KÖİ projelerindeki gelir garantileri konusunda her biri farklı sayı söylüyor. Söylesinler tabii ki. Ama sayıların hepsi birbirinden farklı ve ne yazık ki hepsi de yanlış.

Üstüne devran döndüğünde yapacaklarını da söylüyorlar. Önerilerin de hepsi farklı ve yine hepsi yanlış.

Bu kulaklar el koyacağız diyeni duydu. Kamulaştıracağız diyeni duydu. Hesap soracağız diyeni duydu. Sözleşmeleri gözden geçireceğiz diyeni duydu. (Anlaşılan henüz sözleşme görmemişler.)

Kendilerini Cumhuriyet tarihinin en iyi ekonomi yönetimi olarak nitelendiren ithal ekonomistler, KÖİ yatırımlarını yeniden kuracakları Hesap Uzmanları Kuruluna emanet edeceklerini bile söyledi. (Bilmeyenlere not: hesap uzmanlarının temel uzmanlık alanı vergi denetimiydi. KÖİ yatırımları proje döngü yönetiminin konusudur. Bu da kamu yatırımlarının fizibilite sorunudur.)

Cehalet sana hayranım. Çünkü bu kadar büyük cesaret ancak sayende vücut buluyor.

Şimdi bu son sözü neden mi söyledim? Durduk yere değil tabii ki.

Nedenine gelin bir bakalım.

ANAYASA

Mühendisi kamulaştıracağız diyor. Ekonomisti el koyacağız diyor. Tıp doktoru kamulaştıracağız diyor. En acısı hukukçusu da kamulaştıracağız diyor.

Niye en acısı? Çünkü Anayasayı okumuyor, Anayasayı!

Bu arkadaşların iddia ettikleri konularda Anayasa’da iki tür düzenleme bulunuyor: “Devletleştirme” ve “kamulaştırma.”

“Devletleştirme ve Özelleştirme” başlıklı 47’nci maddeye göre kamu hizmeti niteliği taşıyan özel teşebbüsler, kamu yararının zorunlu kıldığı hallerde devletleştirilebilir. Devletleştirme “gerçek karşılığı” üzerinden yapılır. Gerçek karşılığın hesaplanma tarzı ve usulleri kanunla düzenlenir.” (Meraklısı için kanunun tarihi 1984 ve numarası da 3082.)

Yine Anayasanın “Kamulaştırma” başlıklı 46’ıncı maddesine göre “Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya yetkilidir.”

Değerli okur izninizle bu iki hukuki metni sizin adınıza bir de ben okuyayım.

Kamu hizmetlerinin önemli bir özelliği de tekel niteliğinde olmasıdır. Tekeller hizmet kalitesi ve fiyatı açısından geniş takdir yetkilerine sahiplerdir. Bu nedenle tüketiciyi istismar etme ihtimalleri çok yüksektir. Yine bu nedenle kamu hizmetlerini devlet ya kendisi görür ya da özel sektöre gördürür.

Kamu hizmetini özel sektör görecekse, Devlet ya kanunla ya da sözleşmeyle kalite ve fiyat düzenlemesi yapar.

Osmangazi Köprüsünün bileşeni olduğu Gebze-İzmir Otoyolu projesi sözleşmeyle düzenlenen ve denetlenen projelere iyi bir örnektir. (Kanunla düzenlenen projeye ayrıca geleceğiz.)

Otoyolun yapımı için araziye ihtiyaç duyulur. Bu arazilerin bir kısmı özel mülkiyettir. Bu nedenle ihtiyaç duyulan arazilerin kamulaştırılması gerekiyor. Ama bir şartla! Dikkat. Arazinin gerçek karşılığının tiko para ödenmesi karşılığında. Gerçek karşılığında.

Otoyol tekel niteliğinde bir kamu hizmetidir. El koyacaksanız bunun adı devletleştirmedir. Anayasanın bu konuda ne dediğini az önce söyledim. Burada da otoyolun ve köprünün gerçek karşılığının ödenmesi gerekiyor. Gerçek karşılığının.

Gerçek karşılık yatırım, finansman ve proje kârını kapsamaktadır.

Bu otoyollar için de böyledir. Havalimanları ve tren garları için de. Ve hatta şehir hastaneleri için de böyledir.

Devletleştirme yapacaksınız parayı zamana yaymalı biçimde ödeyeceğinize peşin ödersiniz. Bu da işletmecileri mutmain eder. (“Zamana yaymalı finansman” deyimi bana değil, devlet büyüklerimize aittir.)

Bu konuda anlaştıysak gelin bir de kanunla yapılan düzenleme ve denetlemeye bakalım.

ONLAR KONUŞURLAR, PARTİLİ MEMURLAR YAPARLAR

9 Mayıs, 2019 tarihinde bir cumhurbaşkanlığı kararı yayımlandı (Karar No, 1044). Karar’ın dayanağı 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımı Hakkında Kanun’dur.

2019 tarihli bu Karar ile özetle “mesken aboneleri için 10 kW’a kadar (10 kW dâhil) ve sanayi, ticarethane ve aydınlatma aboneleri için kurulan çatı ve cephe uygulamalı güneş enerjisi kaynaklı üretim tesisleri ile diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinde, üretilen ihtiyaç fazlası elektrik enerjisi için Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından ilan edilen kendi abone grubuna ait perakende tek zamanlı aktif enerji bedeli, tesisin işletmeye giriş tarihinden itibaren on yıl süre ile uygulanır” denildi.

İzin verirseniz bu hükmü de sizin için bir daha okuyayım.

Evlerinizin ve işyerlerinizin çatılarına ve cephelerine güneş panelleri kurun ve elektrik üretin. İhtiyacınız kadarını tüketin, tüketemediğiniz kısmını da Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizmasında satın (YEKDEM).

EPDK bu karara uygun olarak Yönetmelikte değişiklik yaptı.

Değerli okur mevzuat hiyerarşisinde tebliğ yönetmeliğe, yönetmelik Cumhurbaşkanlığı Kararına, Karar da Kanuna aykırı olamaz.

Sanayici bu Karar’a inandı ve gitti milyonlarca dolara Güneş Enerji Santrali (GES) yatırımı yaptı.

Bu yatırımlar için krediler çektiler.

Üretim fazlalarını YEKDEM’de piyasa fiyatının da altında satmaya başladılar.

Yakınlarda EPDK yönetmelikte Cumhurbaşkanlığı Kararına aykırı bir değişiklik yaptı ve dedi ki “artık GES’lerde üretilen ihtiyaç fazlası elektrik üretimini YEKDEM’de satamayacaksınız. Hatta bedavaya vereceksiniz.”

Gerekçe, gerçek elektrik tüketicilerini korumakmış.

Yani sanayi şirketlerine deniliyor ki “sizler ihtiyacınızın üzerinde kapasite yarattınız. Oysa tükettiğiniz kadarını üretmeniz daha iyi olurmuş. Ancak bunu 3 yıl önce akıl edememişiz. Şimdi akıllandık. Gelin üretim fazlasını YEKDEM’e bedavaya verin.”

Şirketler yatırım yapmadan önce Organize Sanayi Bölgeleri Yönetimlerinden ve elektrik dağıtım şirketlerinden izin almışlardı.

O zaman bu kapasite fazlasına neden izin verilmiş? Bilmiyoruz.

Acaba YEKDEM’in kasası patladığı için mi satın alma yerine, tüketim fazlası üretilen elektrik bedavaya alınıyor? Bilmiyoruz.

Sanayici bu yatırımın geri dönüşünü hesaplarken YEKDEM gelirini de hesaba dâhil etmişti. Şimdi ne yapacaklar? Bilmiyoruz.

Sanayiciler şalter indireceğiz diyorlar. İndirirler mi? Bilmiyoruz.

Peki, neyi biliyoruz? GES santrallerinde ihtiyaç fazlası üretilen elektriğe el konulmuş.

İyi pazarlar.

Not: 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun. Kurucu liderimiz Atatürk başta olmak üzere bütün şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum.

YORUMLAR (17)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
17 Yorum