Montrö Sözleşmesi’ni tamamen uygulayacak mısınız?

Türkiye’yi ilginç bir ülke haline getirdiler.

Nereden mi biliyorum?

Hatırlayın lütfen! Geçen yıl bu vakitler Türkiye’nin Montrö Sözleşmesinden çıkış yolları tartışılıyordu.

Meclis başkanı “Cumhurbaşkanının, bir anlaşmadan, onaylandıktan sonra vazgeçebileceğini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekildim, Montrö’yü tanımıyorum, feshettim diyebileceğini” ifade etti.

Tabii ki malum basın anında pozisyon aldı.

Değerli okur Montrö Sözleşmesini pranga olarak niteleyenler oldu. “100 yıllık uluslararası sözleşmeler mi ülkenin güvenliğini sağlayacak?” diye soran cahiller oldu.

Keser döndü sap döndü, gün geldi hesap döndü.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme girişiminden sonra, aniden Montrö Sözleşmesinin Türkiye’nin güvenliği konusundaki önemini kavradılar.

Dışişleri Bakanı bir televizyon programında “Montrö Sözleşmesi’nin bütün hükümlerini şeffaf bir şekilde uygulayacağız” dedi. Dedi gerçekten.

Değerli okur Sözleşmenin güvenlik boyutunu konunun uzmanlarına bırakalım ve kendi uzmanlık alanımıza giren kısmını ele alalım.

Nasıl mı?

Gelin bir bakalım.

ALTIN FRANK

Malum, Karar’da yazmaya başlamadan önce kendi kişisel bloğumda yazıyordum. 26 Mart, 2020’deki blog yazımda Montrö Sözleşmesi çerçevesindeki mali haklarımızı yazmıştım.

Aradan 2 yıl geçmesine rağmen yazıdaki uyarılarım dikkate alınmadı.

İzninizle, Dışişleri Bakanının “Sözleşmenin bütün hükümlerini uygulayacağız” ifadesinden cesaret alarak uyarımı buradan tekrar edeceğim.

Sözleşmeye göre “Barış zamanında, ticaret gemileri, gündüz ve gece, bayrak ve yük ne olursa olsun, Boğazlardan geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) tam özgürlüğünden yararlanacaklardır. Bu gemiler, Boğazların bir limanına uğramaksızın transit

geçerlerken, Türkiye Sözleşmesinin Ek’inde öngörülen vergileri ve harçları tahsil edecektir.” (Madde 2).

Değerli okur ben size göre önden gittiğimden, Sözleşmenin Ek’indeki vergileri ve harçları okudum. Hemen aşağıda sizinle de paylaşayım.

t27.jpg

Bu vergiler ve harçlar ticari gemilerin boğazlardan transit (uğraksız) geçen bir gidiş-dönüş geçişine uygulanacaktır. Bir ticari gemi geri dönmeyeceğini beyan ederse, bunların yarısını ödeyecektir. Ya da gidiş yapan gemi 6 ay sonra dönerse ikinci bir defa ödeme daha yapacaktır. Ücretler gemilerin tonajına göre değişmektedir.

Değerli okur bu teknik bilgiler burada kalsın ve biz yolumuza devam edelim.

Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünün (KIYEM) resmi internet sitesinde halihazırda tahsil edilen ücretlere ilişikin yer almaktadır. Size zahmet olmasın diye KIYEM sayfasına gittim ve sordum: “1.000 ton yüke sahip bir ticari gemiden tahsil edilecek ücret ne kadardır?”

Cevap: “385,41 ABD doları.”

Değerli okur sizinle önemli bir bilgi paylaşacağım. Bu ücretler 1981 yılından beri sabittir. Yani sizin ödediğiniz köprü ve yolların ücretleri her yıl ABD veya Avro bölgesi enflasyonuna göre zamlanırken, armatörlerin ödedikleri bu ücretler yeryüzündeki hiçbir ülkenin enflasyonundan etkilenmiyor.

Nasıl mı?

Devam edelim.

ALTININ RESMİ FİYATI

Bretton Woods (IMF/Dünya Bankası) Sistemi kurulduğunda altının resmi fiyatı ABD doları üzerinden sabitlenmişti.

Buna göre 1 ons altın = 35 dolar ya da 1 dolar 0,88867 gram altın olarak belirlenmişti. ABD dış talep olduğunda doları bu kur üzerinden altına çevirmeyi kabul etmişti.

Bu sistem ancak 1970’lere kadar sürdürülebildi. ABD’nin yüksek dış açıkları ve borçları bu sabit kur sistemini sürdürülemez hale getirdi. ABD 1973 yılında altın/dolar paritesini önce 35’ten 42,2222 dolara çıkardı. Yani doları altın karşısında devalüe etti. Bunu da sürdüremedi ve doların altına dönüştürülmesi kuralından tamamıyla caydı.

Sonuç olarak, altının fiyatının serbest piyasalarda belirlenmesine karar verildi.

Dünyada bütün bunlar olup biterken; 1981 yılında Türkiye Hudutlar ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Merkez Bankasına boğazlardan geçen ticari gemilerden tahsil edilecek ücretin hesaplama biçimini sordu.

Merkez Bankası Kambiyo Genel Müdürlüğü yaptığı hesaplamada altının o dönemdeki serbest piyasa fiyatı yerine, terk edilen 1 ons altın=42,2222 dolar paritesini esas aldı.

O gün bugündür de Altın Frank uygulamasında bu parite uygulanıyor.

Bu nedenle boğazlardan transit geçen gemilerden alınan ücretler bir türlü güncellenemedi.

Oysa Montrö Sözleşmesinin bu mali kuralı tam anlamıyla uygulansa ortaya muazzam bir gelir çıkacaktır.

Değerli okur gelin bu hesabı Sözleşmeye ve yeni para sistemine göre biz kendimiz yapalım ve yıllardır devletin kaybettiği ve yıllarca da kaybedebileceği gelirin boyutunu görelim.

ALTININ PİYASA DEĞERİ

Dönemin İstanbul Ticaret Mahkemesi Reisi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Deniz, Hava ve Sigorta Hukuku Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Tahir Çağa Tahir Çağa’ya göre Altın Frank 1805 yılında Napolyon tarafından ihtisas edilen Fransız para birimidir.

Bir Altın Frank 0,29 gram altın içermektedir.

3 Mart, 2022 tarihi itibariyle 1 ons altının fiyatı ise fiyatı ise 1.934 dolardır.

1 ons altının da 31,1 gram olduğunu biliyorsanız gerisi dört işlem.

Değerli okur sizin adınıza bu hesabı da yaptım ve 1 Altın Frankın değerinin 18,1 dolar olduğunu buldum.

Hatırlayın lütfen! Yukarıda 1.000 netton yüke sahip bir geminin geçiş ücretini KIYEM’e sorup 385,41 dolar cevabını almıştık ya.

Şimdi de aynı soruyu değerli Excel’e soruyorum.

Cevap: 22 bin 390 ABD doları.

Uygulamadaki ücretlerin tam 24 katı. Yazıyla da söyleyeyim. Yirmi dört.

Kanal İstanbul ÇED Raporuna göre KIYEM’in gelirlerinin % 61’i boğazlardan transit geçen gemilerden tahsil edilen ücretlerdir.

Resmi istatistiklere göre 2013-2019 yılları arasında KIYEM’in transit/uğraksız gemi geçişlerinden elde ettiği ücret ortalamada 168 milyon dolardır.

Çarp bunu 24 ile: eder size 4,1 milyar dolar.

Yanlış hesap nedeniyle her yıl kaybedilen gelir 3,9 milyar dolar. Yanlış duymadınız 3,9 milyar dolar.

Değerli okur bunu sadece ben mi biliyorum?

Ne münasebet.

İDARELERİN DURUŞU

Prof. Tahir Çağa bu bilgiyi 40 yıl önce, 1982 yılında devlet kurumlarıyla paylaştı.

İdareler hocayı haklı buldu.

Ancak denizcilik sektörü temsilcileri ve özellikle de armatörler ücretleri dramatik biçimde artıracak olan Altın Frank sistemine şiddetle itiraz ettiler. Ve maalesef başarılı da oldular.

Hadi eski Türkiye’de armatör lobisi başarılı oluyordu diyelim.

Yeni Türkiye’de durum nedir?

Tarih 7 Ocak 2011. Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Altın Frank hakkında şu açıklamayı yaptı: “(Montrö Sözleşmesinde) Altın Frank olarak adlandırılan yüksek geçiş ücreti hakkına dönük bir madde bulunmaktadır. Bu uygulama önemli bir geçiş ücreti bariyeri oluşturacaktır. Bunun kullanılmasını ve bu rakama başvurulmasını temenni etmiyoruz.”

Peki neden?

Çünkü, Türkiye’yi rahatlatacak olan bu uygulama, biricik şirketlerine zarar verecekmiş.

Aynı Bakan aynı konuşmasında demiş ki “Boğazlardan geçişte ücretlerin artırılması Türkiye’yi rahatlatacak, ancak taşımacılık ve üretim yapan bazı firmaların maliyetlerini artıracak.”

Anlaşılan, bazı şirketlerin refahı, Türkiye’nin refahından daha kıymetliymiş.

Son sözüm de ulaştırmanın partili devlet memurlarına gelsin.

Dolar garantili köprülerin ve yolların ücretlerini her yıl ABD enflasyonuna ve kur artışlarına göre zamlandırıyorsunuz.

Bak bugünün Dışişleri Bakanı “Montrö Sözleşmesinin bütün hükümlerini uygulayacağız” diyor.

Öyle çakma grafikler hazırlayıp, ortalıkta bilgi kirliliği yaratacağınıza; Atatürk’ün diplomatik dehasının bir ürünü olan Montrö Sözleşmesinden kaynaklanan ve anamızın ak sütü gibi helal olan bu gelirleri tahsil edin.

Tabi gücünüz biricik şirketlerinize yetiyorsa.

İyi pazarlar.

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum