Düşmanın ahlakıyla ahlaklanmak

Bir yöntemi, bir üslubu, ‘Makyavelist’ sıfatıyla andığımızda ne yapmış oluruz?

Küfür gibi bir şeydir ‘Makyavelist’ lafı.

‘Maksada ulaşmak için her yol mubahtır.’

Ana fikir bu…

Daha çok siyaset için, idare için kullanılan bir niteleme. Evet, siyasette böyle bir şey var.

Fakat siyaset bu konuda yalnız değil.

Kötü tecrübelerle öğreniyoruz ki, bu ilke, hayatta da geçerli.

Kazanmak için hile mi yapman gerekiyor?

Haksızlık mı yapman gerekiyor?

İftira mı atman gerekiyor?

Yap. Meşrudur.

Biz eski kuşağız ve ideallerin hayatın gerçekleriyle çatıştığı böyle durumlarda galiba en çok bizim ruhlarımız sarsılıyor.

En çok biz, böyle halleri hem bir şaşkınlık hem de bir tiksinme ve ikrah hissiyle karşılıyoruz.

Böyle çok hikayeye tanık olmuşuzdur. İş hayatında… Memuriyette… Akademik hayatta… Siyasette…

Bizim memleketimizde, ‘maksada ulaşmak için her şeyin meşru sayılması’nın en teferruatlı misallerinden biri, FETÖ hikayesidir.

Adamını, orduya, bürokrasiye sokmak için sınav sorusu mu çalman gerekiyor?

Çal. Maksada ulaşmak için hırsızlık yapmak sevaptır.

Oralarda barınabilmek için takiyye mi yapman gerekiyor? Yap. Her türlü melaneti işlemek pahasına yap.

Bir iş adamını ‘himmet’ sızdırmak için yargı ve kolluk marifetiyle tehdit mi etmen gerekiyor? Et. Caizdir.

Bir siyasetçiyi, bir bürokratı tasfiye etmek için iftira mı atman gerekiyor?

Ne duruyorsun, at. Allah seni ödüllendirecektir!

Yalan?

O hooo! Yalan en kolayı. Günah-ı kebairden sayılmıyor artık. Hele seni menzil-i maksuda ulaştıracaksa... Sonuna kadar helal!

Bütün memleketi ecnebilere peşkeş çekmek için… Amerika’ya, İsrail’e kul köle etmek için darbe mi yapman gerekiyor?

Milletin çocuklarını öldürmen mi gerekiyor?

Öldür.

Senin niyetin güzel. Haksız yere öldürürsen, öldürdüğün cennete gider. Sorun değil.

Vay namussuz!

Birçoğumuz, bu sefih ve sefil yöntemlere karşı bir mücadele verdik.

En azından bugün için belayı savuşturmaya muvaffak olduk.

Bütün bu süreç, bir başka açıdan, hayatımızın en kötü tecrübesiydi.

Nasıl en kötü?

İnsanoğlunun bu kadar çirkinleşebileceğine şahit olduk.

Kötülüklerin, aklımızdan hayalimizden geçmeyen, işitsek inanmayacağımız çeşitlerini gözlerimizle gördük.

Kötü bir şeye tanık olmak insanı ruhen yıpratır.

İnsan sevmese de, karşı koysa da, hiç bulaşmasa da, kötülüğün bu derecesine şahit olmaktan dolayı bir kirlilik hissine kapılır.

Ruhumuza o kirlilikten bir leke bulaşmış gibi.

Bu hissi, kerih bir his olduğunu bilerek idrak etmekte bir mahzur olduğunu düşünmüyorum.

Yıpratıcılığına rağmen ikrahla idrak edilmesinde fazilet bile görülebilir.

Fakat bazı huylar, bazı haller, mikroplar vasıtasıyla geçen hastalıklar gibi insandan insana, cemiyetten cemiyete sirayet edebiliyor.

Sağcı, solcu, ilerici, gerici fark etmiyor. Mezhebi geniş olan herkese bulaşabiliyor.

Bunun örneklerine en çok sosyal medyada rastlıyoruz. Ben Twitter’la iştigal etmediğim için doğrudan doğruya görmüyorum. Daha çok gazetelere, televizyonlara yansıdığı zaman haberdar oluyorum.

Birisi hakkında bir şey yazıyorlar.

Mesela ‘paralel’ diyorlar. ‘FETÖ’cü’ diyorlar.

Yahu biliyorum, bahsettikleri adam paralel değil. Allah Allah! Nasıl uluorta, aşikare iftira atabiliyorlar?

Küçük menfaatler için mi? Meslekte ilerlemek için mi?

Oğlum sen, FETÖ’yle mücadele ediyorum diyorsun ama, FETÖ senin içine girmiş?

Bizim ‘alamet-i farika’mızın, dürüstlük, fazilet, ahlak olması lazım değil miydi?

Ne bu müptezellik?

Biz gide gide başka bir şeye mi dönüşüyoruz?

Bu kirlilik, bu kötülük, ‘düşmanın silahıyla silahlanmak’ bahanesiyle mi taklit ediliyor?

Ama hadis mecmualarında öyle bir hadis yok?

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum