Geleceğin hikayesi

Aslında ‘Gelecek’in demeliydim. Hatta Gelecek Partisi’nin.

Konuşma dilinin akışına kıyamadım.

Ahmet Davutoğlu ismini 70’lerden beri biliyorum. Boğaziçi’nde okuyordu. Bulunduğumuz ortamlarda gelecek vadeden bir entelektüel olarak adı geçerdi.

Muhtemelen 90’larda tanışmışızdır. Benim sunduğum bir konferansa konuşmacı olarak katıldığını hatırlıyorum. Dolu doluydu konuşması, herhangi bir bölümünü kaçırmak istemezdiniz.

Bir süre Yeni Şafak’ta yazdı. Yani aynı gazetede çalışmış olduk.

Bilim Sanat Vakfı’nda birçok değerli isimle birlikte üniversite gençliğine yönelik ilmi ve felsefi programlara önayak olduğunu da iyi biliyorum.

Başbakan Erdoğan’a danışman olduğu zaman sevinmemiştim.

Siyaseti herkes yapar, bürokrasiyi de yapacaklar bulunur fakat herkes ilim yapamaz.

Hayat onu siyasete doğru çekti.

Bir müddet arka planda durdu. Fakat dış politikadaki etkisi hissediliyordu.

Sonra Dışişleri Bakanı oldu. Dış politikanın teorisiyle pratiğini bir arada yapma imkanı buldu.

Endişeliydim. Pratik, teoriyi hırpalar diye düşünüyordum.

Tezini iyi savunuyordu, geliştirdiği politikalar sonuç veriyordu.

Sevindim, teoriyle pratiğin at başı gitmesine.

Sonra işler karmaşık bir hal aldı.

Bilhassa Arap Baharı’nda herkesin teorisi çöktü. Arap Baharı Arap Sonbaharı’na dönüştü.

Bazen siz doğru tasavvur edersiniz. Fakat gerçekte neyin doğru olduğunu hayat belirler.

Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilince yerine Ahmet Davutoğlu geldi. Bu tabii ki Erdoğan’ın tercihiydi.

Bir iltimas değil elbette. Muhtemelen Erdoğan o aşamada en doğru ismin Davutoğlu olduğunu düşünmüştü.

Davutoğlu’nun Başbakanlık dönemi hem AK Parti için hem Türkiye için bir yenilenme bir tazelenme imkanı olabilirdi.

Avrupa ile ilişkiler doğru bir çizgide ilerliyordu. Serbest dolaşım konusunda anlaşmaya da varılmıştı.

Öte yandan Davutoğlu siyasi şeffaflık üzerinde duruyordu. Şeffaflık siyaseti daha temiz bir alana doğru çekebilirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu adımlardan hoşlanmadı.

Böyle bir aşamada parti içinde Davutoğlu’nu tasfiyeye yönelik siyaset oyunları devreye girdi.

Davutoğlu nazik bir üslupla Başbakanlıktan istifa etti.

Sonra Davutoğlu’nun içeriden eleştirileri, uyarıları, tavsiyeleri…

Bunlar AK Parti’nin dikkate alması gereken eleştiri ve tavsiyelerdi…

Dikkate almak yerine AK Parti ihraç sürecini başlattı.

Buraya kadar anlattıklarımın tafsilatı, tartışılacak tarafları var. Ben özet geçtim.

Sonunda Davutoğlu parti içinde benimsenmeyen düşüncelerini, vizyonunu hayata geçirmek için Gelecek Partisi’ni kurdu.

Kurucular ve sonradan katılanlar ülkeyi yönetmeye talip bir siyasi kadro olarak yeterli nicelik ve nitelikteydi. En çok da ekonomi ve hukuk alanında…

Dün Gelecek Partisi kuruluşunun 2. Yılını kutladı.

Katıldım.

Salon dolu. Fakat ben salonları saymasını bilmem.

İçeride merhum Abdürrahim Karakoç’un “Biz geleceğiz” şiirinin bir bestesi çalınıyor.

Heyecan yüksek. Davetlilerin etkileşimi de oldukça iyi.

Ardından Genel Başkan Davutoğlu kürsüye çıktı.

İktidarın ekonomik krizi ehil olmayan kadrolar üzerinden oluşturduğunu… Dış mihraklara bağlayarak örtmeye çalıştığını…

Diğer taraftan krizin varlığının bile tartışılamayacağı OHAL ilanı için zemin hazırladığını söyledi. Ardından “İktidar sahipleri”ne seslendi:

“Devleti yöneten sizsiniz. Eğer birileri böylesi bir operasyon yapıyor da siz faili tespit edip ilan edemiyor ve cezalandıramıyorsanız acizsiniz; yok eğer böyle bir odak yok da siz kendi beceriksizliğinizi, cehaletinizi örtmek için bunları uyduruyorsanız halkı aldatıyorsunuz.”

Hak ve özgürlüklerin “kendisine benzemeyenlerin” hak ve özgürlüklerine bağlı olduğunu vurguladı.

“Anayasal çerçeveye oturmuş eşitlik ilkesiyle” herkesin kendi kimliğini inşa edebileceğini söyledi ve ana dilde eğitim vaat etti.

“Bütün vatandaşlarımız ortak ve resmi dilimiz Türkçe yanında kendi anadilini öğretimde, eğitimde ve sosyal hayatta öğrenebilecek ve kullanabilecektir.”

Şeffaflığın başbakanlık makamını terk etmesine mal olduğunu belirtti ve ekledi:

“Siyasi ahlak, şeffaflık, imar, siyasetin finansmanı, rekabetçi ihale yasalarını çıkararak toplumun kanlarını sülük gibi emen asalakların rant ve çıkar düzenine son vermek boynumun borcudur.”

Mülakat sistemini “İstihdam yolsuzluğu” olarak adlandırdı.

“Devlet mimarisinde ehliyet ve liyakati esas alacak, akraba ve yakın kayırmacılığına asla izin verilmeyecektir. İstihdam yolsuzluğu anlamına gelen mülakat istemine son verilecektir.”

Görüldüğü gibi, mesajlar, bir siyasi parti için yeterli.

Hoca’nın enerjisi de kondisyonu da yüksek.

Bütün mesele bu enerjinin ve salonun içindeki heyecanın salonun dışındaki topluma sirayet etmesi.

YORUMLAR (33)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
33 Yorum