Oylar ne tarafa gidiyor?

58 milyon 222 bin 937. Yuvarlak hesap 59 milyon olsun.

59 yeterince yuvarlak olmadı mı?

60 milyon diyelim. Küsurat hesabından kurtulalım.

Yok. 60 milyon demeyelim. Zaten, kafalar enflasyonist. Herkes her şeyi yukarıya yuvarlıyor. Aşağı mahallede 25 olan sayı... Ne sayısı olursa olsun. İster bir otomobilin içindeki yolcu sayısı, ister macuncunun etrafındaki müşteri sayısı, ister fasulyenin fiyatı... Yukarı mahalleye varana kadar 45’e çıkıyor. Lafı her işiten sevabına iki üç ekliyor.

Doğru olsun, küsuratlı olsun.

58 milyon 222 bin 937. 16 Nisan’da sandığa gidip oy kullanmakla mükellef seçmen sayısı.

Bu sayı, ortadan tam ikiye bölünemez. Yani, herkes oyunu verse sonuç ‘pata’ olmaz. Birinden biri galip gelir.

Yine de bölelim ikiye.

29 milyon 111 bin 318 virgül 5.

Tabii ki bunlar teori. Varsayım.

Gerçek şu: Seçmenlerin bir kısmı sandığa gidip rey atmayacak.

Belki yüzde 5’i, belki 10’u, belki 15’i.

Bizim seçmen sayımız, muhtemelen 50 milyonun biraz üzerinde olacak.

Anketçilerin hata payı varsa, müsaadenizle benim de hata payım olsun.

(Ben, hata yapmayı kendime yakıştırıyorum. Biz, aynı zamanda hatalarımızdan müteşekkiliz. Bu yüzden, benim hata payım daha ziyade olsun.)

Diyelim, 50 milyon seçmen oy kullandı.

Anayasa değişikliğinin kabul edilmesi için 25 milyondan biraz fazla oy lazım.

Bu oy, referandum kararının yeni kesinleştiği günlerde ‘çantada keklik’ değildi.

Hoş, ben dahil herkes ‘karanlığa taş atar gibi’ konuşuyordu ama, varsayımlar şöyleydi:

MHP’lilerin önemli bir kısmı ‘hayır’ diyecek.

Benim tahminim ‘yarıdan biraz fazlası evet diyecek’ şeklindeydi ama, bu nispet üçte bire kadar düştü.

Yani, etrafıma bakarak, MHP’nin varsayılan seçmeninin üçte birinin evet diyeceğini düşünüyordum.

AK Parti’de de mütereddit, değişiklik paketini tatminkar bulmayan bir kitle vardı. Kimine göre yüzde 3, kimine göre yüzde 5, kimine göre 10... (AK Parti’nin değil, toplam seçmen sayısının yüzde 3’ü, 5’i.)

Bir de ‘Kürtler ne yapacak?’ sorusu vardı.

Yine varsayımlara göre, Doğu ve Güneydoğu’daki Kürt nüfus devletin varlığını hissetmiş, PKK vesayetinden (veya tehdidinden) bir ölçüde kurtulmuştu.

HDP’nin halka yaptığı gösteri çağrılarına istediği cevabı bulamıyordu.

Bunlar, ‘evet’ lehine yorumlanıyordu.

‘Evet’ avantajlıydı ama ‘evet’le ‘hayır’ın nispetleri birbirine yakındı.

Derken, Avrupa’da bir takım gelişmeler oldu.

Almanya’da, Hollanda’da, AK Partili bakanların toplantıları faşizan yöntemlerle engellendi.

Bununla kalmadı.

İsviçre’de bir PKK gösterisi yapıldı.

Gösteride, teröristlerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef gösteren pis bir pankart açmasına dahi göz yumuldu.

Bununla da kalmadı.

AB yetkilileri, herhalde feyiz almak için Papa’nın huzurunda toplandılar.

Bunun, Türkiye’de bir ‘kimlik tazelemesi’ olarak görülmesi normal.

Bunların hepsinin, Türkiye’deki seçmenler üzerinde az veya çok etkisi oldu.

Mesela, Avrupa’nın ‘hayırcı’ tutumu, MHP’li seçmeni mutlaka ‘evet’ lehine motive etmiştir.

Hepsini değil.

Ama yüzde 1’ini, 2’sini motive etmiştir.

Aynı şey, AK Parti’deki müteredditler üzerinde de etkili olmuştur.

Çıplak gözle gözlemlenebilir göstergeler, ‘evet’ oylarının referandum kararının alındığı günlere göre birkaç puan arttığını gösteriyor. (Ne kadar çok göz, gösterme lafı kullandım! Değiştirebilirim ama değiştirmeyeceğim. Bu cümlenin kelimeleri bunlar.)

Doğrusu, bu eğilime, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Parlamenter sistemin sakıncasını Başkanlık sisteminin sakıncasıymış gibi anlatan radyo konuşması da katkı yaptı.

Kürt seçmen, kapalı kutu gibiydi.

Ancak, AK Parti’nin bölgede yaptığı mitinglere gösterilen alakaya bakılırsa, orada da pozitif bir gelişme var.

Referanduma daha 20 gün var. Şimdilik, yolda izde, köyde kentte, gördüklerim bundan ibaret.

YORUMLAR (19)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
19 Yorum