Sevimsiz bir mevzuydu

Bizler, kendi bedenlerimizin hacmiyle sınırlı varlıklar değiliz. Aklımız, fikrimiz var.

Sevdiklerimiz var. Annemiz, babamız, eşimiz, dostumuz var.

Neyimiz varsa, onları ‘ben’den ayıramayız.

Onlar, bizim devamımız. Bizim cüzlerimiz.

Dijital çağa uygun bir terim kullanmamız gerekirse, bizim ‘uzantı’larımız.

Onların toplamına ‘ben’ diyoruz.

Empati. Bizim temel vasıflarımızdan biri.

İnsanlar, bu vasıflarını bazen insanın ‘eşref-i mahlukat’ olma vasfına uygun bir şekilde kullanırlar.

“Kendisi için istediğini kardeşi için istemek, kendisi için istemediğini kardeşi için de istememek…”

Veya…

Başkasının başına gelen şeyi, başkasının halini, kendimizi onun yerine koyarak anlamaya çalışmak.

Bazen de kötü kullanır insanlar ‘empati’yi.

Belki karşısındaki insanın kendisi kadar kötü olduğunu düşünmekten kaçınamadığından.

Tabiatımızda var, Allahu Teala bizi böyle yaratmış.

Ne görsek, ne işitsek, kendimizle irtibatlandırıyoruz.

Başkasının arabası çalınsa hemen kendi arabamızın telaşına düşüyoruz, başkasının evine hırsız girse hemen kendi evimizin…

Başkasının çocuğunun başına bir iş gelse hemen kendi çocuğumuzun telaşına düşüyoruz.

Çocuğu taciz eden bir mütecavizin taciz ettiği çocukla evlenmesi halinde hakkında verilen hapis cezasının infaz edilmemesini öngören kanun teklifi, insanın bu tabii, yani Allah vergisi nitelikleri sebebiyle tepki gördü.

Korunuyor mu tacizci? Af mı çıkıyor?

Ya birden fazla mütecaviz varsa?

Düşünürken bile insan vicdanını rencide eden sorular.

Konuyu tartışmak bile, hatta yazmak bile ne kadar rahatsız edici.

Ben, ara sıra Bayazıt’a, Çınaraltı’na giderim. Oralarda antikacılarla, küçücük tezgahlarında tespih, yüzük satan esnafla hasbihal ederim. Bazen onlara müşteri olurum.

Bazılarının adını sanını biliyorum.

Beni gördükleri zaman memleketin ahvalini de sorarlar.

Siirtli bir esnaf… (Adını maalesef unuttum. Bir dahaki gidişimde öğreneceğim ve unutmayacağım.)

Selam verdim, beni tezgahına davet etti. Bu kez alışveriş için değil.
Hemen mahut kanun teklifini sordu.

“Abi bu nedir?”

İzah bekliyor.

Nereden indirdiyse ‘akıllı telefon’undan gösterdi. Teklifin metni, teklifi veren milletvekillerinin resmi.

Hayır karışık kuruşuk bir adam değil.

Darbe gecesi çocuklarına “Haydi dışarı” demiş, “Yoksa hakkımı helal etmem.”

“Abi” diyor, “O gece tankın üstüne çıktık. Bak, tankın anteni, (cep telefonundan resmini gösteriyor) evdedir.”

“Çok isteyen oldu, vermedim. O, büyük hatıradır. Nesilden nesile gidecek.”

“Biz, ne diyeceğiz CHP’lilere?” diye soruyor.

“Bilmem” dedim, “Hükümet, ‘mağdur olmuş aileler için yaptık’ diyor. Ama şu anda, şu kadar derdin arasında hiç ihtiyacımız yoktu.”

Hassa cümle:

“Hepimizin çocukları var.”

‘Çocuk tacizi’yle ilgili bir yasa ister başkasının çocuğuyla, ister hayali bir çocukla ilgili olsun, herkesin hanesini alakadar ediyor.

“Abi biz sokağa çıkamayız.”

Bunu birkaç defa söyledi Siirtli tespihçi. Demek sahada bu kadar etkili ‘hassas’ mevzular.

İyi bir şey ahalinin her şeye ‘eyvallah’ dememesi.

Bu insanlar katışıksız, hesabı kitabı olmayan insanlar.

‘Reis’i çok seviyorlar.

“Müdahale eder mi Reis?”

“Edebilir. İnşallah eder.”

Sonunda galiba sağlıklı bir noktaya geldik.

Vatandaşın umduğu oldu.

‘Reis’ tashih etti. Kanun torbadan atıldı.

İyi de oldu.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum