Yapay zekâ için en önemli mahkeme kararı
Geçtiğimiz hafta yapay zekâ açısından en önemli davalardan birisi sonuçlandı. Amerika Birleşik Devletleri Anayasa Mahkemesine göre, telif hakkıyla korunan verileri yapay zekâ algoritmalarını eğitmek için kullanmak yasadışı değil.
Çin ve ABD yapay zekâ yatırımlarında büyük yarış içerisindeler. ABD hükümeti yapay zekâ konusunda küresel rekabete çok önem veriyor. Öte yandan Çin, yapay zekâ’da dünya lideri olma planını istikrarlı bir şekilde yürütmekte ve Avrupa Birliği 2020 yılına kadar bu teknolojiye en az 24 milyar dolar yatırım yapacağını açıkladı.
8 Temmuz 2017 tarihinde Çin Devlet Konseyi yönetim organlarını teşvik etmek için “Yeni Nesil Yapay Zeka Gelişme Planı” yayınladı. Yapay zekânın gelişimine katkı sağlamak için Mentougou bölgesindeki bir yapay zekâ sanayi parkına 2,1 milyar dolar yatırım yaptı. Yapay zekâ konusunda Dünya Liderliğine ulaşmak için gerekli donanıma sahip veri bilimcisi yetiştirmek konusunda kamu ve özel sektörde milli seferberlik başlatıldı.
Yapay zekâ konusunda bu kıyasıya yarış devam ederken ve teknoloji son sürat ilerlerken bunun karşısında bazı engellerin olduğu da bir gerçek. Melesa yapay zekâ insanlardan daha zeki olduğunda ne olacağı sorusu insanlığı korkutuyor. Yapay zekânın hangi kanunlara tabi olacağı, hangi ülkenin değerlerine sahip olacağı yine tartışma konusu. Buna ek olarak ABD Yazarlar Loncası “Author’s Guild” teknoloji devi Google’ı arama sonuçlarında kaynaklara daha isabetli ulaşmak için telif hakkı ile korunan kitapları yapay zekâ algoritmalarını eğitmek suçundan mahkemeye vermişti.
Google geçtiğimiz 10 yılda San Francisco kütüphanelerindeki bütün kitapları dijital ortama aktarıyor. Belki de hiç kimsenin içeriğini bilemeyeceği, unutulmuş ve hiç okunmayan fakat kütüphanede bir rafta duran bütün kitaplar tek tek taranıp optik yazı tanıma sistemleri ile bilgisayarlara aktarılıyor. Sonra da arama sonuçlarında bu içerik ortaya çıkıyor ve normal şartlar altında hiç okunmayan kitaplar böylelikle gün yüzüne çıkmış oluyor. Ancak herkes aynı fikirde değil.
2005’in son aylarında, Yazarlar Loncası ve Amerikan Yayıncıları Birliği’nin Google’a dava açması, şirketin bir kitap arama algoritmasını eğitmek için telif hakkıyla korunan kitapları kullanması nedeniyle “telif hakkı ihlali” gerçekleştirdiğini iddia etti. Google ise projesinin verilerin adil kullanımını (fair share) temsil ettiğini ve uygulanmasının kütüphanelerde bulunan katalog aramasına eşdeğer olduğunu iddia etti. 2011 yılında Amerikan Yayıncıları Birliği Google ile masaya oturup davadan vazgeçti ancak Yazarlar Locası davasını sürdürdü.
2013 yılında mahkeme Google lehine sonuçlandı. Dava Hakimi Danny Chin’in kararında telif hakkı ile korunan kitapların Google’ın algoritmalarında kullanılmasında kamu yararına büyük katkısı olduğunu ve bilim ve teknolojinin ilerlemesine yardımcı olduğunu söyledi. Telif hakkı sahibini ekonomik zarara uğratmasından çok eserlerin arama sonuçlarında çıkmasından satışların artması konusunda yardımcı olduğunu da iddia etti. Ancak Yazarlar Loncası bu karara itiraz etti ve dava bir üst mahkemeye taşındı.
Üst mahkeme tarafların dinlenmesinden sonra Google’ın izinsiz olarak telif hakkı ile korunan kitapları dijital ortama aktarması ve arama sonuçlarında bu kitaplardan alıntı yaparak göstermesinin suç olmadığına karar verdi ve konu anayasa mahkemesine taşındı. Anayasa Mahkemesi ise son noktayı koydu ve dava Google lehine sonuçlanmış oldu.
Bu kararın yapay zekâ için en önemli olmasının sebebi ise Derin Öğrenme (Deep Learning) dediğimiz yapay zekâ algoritması alanında çok büyük çığır açacak olması. Yapay zekâ bu algoritma sayesinde bütün kitapları okuyup insanlar gibi ne demek istediğini anlayıp sentiment analizi yapabiliyor. Bu kitaplardaki konuşmalar ve kelime kullanımları aynen robotlara aktarılabiliyor ve robotların ‘edebiyat’ yapması karşısında artık hiçbir engel yok. Yapay zekâ artık en güzel şiirden daha güzel bir şiir, en güzel romandan daha güzel bir roman, en etkili aşk sözlerinden daha güzel aşk şiiri üretebilecek. Güzel şiir okumada sayın Hayati İnanç ile yarışan robotlarımız olacak. Tabiki robotlardan bu duygusal şiirleri dinleyen kızlarımız robotlara aşık olurlarsa ne olacak? Bu konu ayrıca bir tartışma konusu. Çünkü önümüzdeki yıllarda robotlar insanlardan ayırt edilemeyecek kadar gelişecek. Bu durumda robotlarla evlenmek isteyen insan sayısında da ciddi artış olacak. Din adamlarımıza da bu konuda bir görev düşüyor: Robotlarla evlenmek caiz mi?
Bu dava açıldığında Derin Öğrenme algoritması henüz piyasada yoktu. Mahkeme heyetinin muhtemelen bu algoritmadan haberi yok. Çünkü burada şöyle bir problem olacak: Robotlar insanlardan iyi bir kitap yazdığında ve resim yaptığında bunun telif hakkı kime ait olacak. Çünkü robotlar bunu kendileri icat etmedi. Telif hakkı ile korunan bu eserlerden ilham aldı ve algoritma geliştirdi ve daha güzelini yaptı. Eğer mahkeme heyeti bu konuyu biliyor olsaydı muhtemelen kararları da farklı olabilirdi.
Geçtiğimiz hafta Arizona’nın yeşillikler içindeki şirin şehri Flagstaff’da Pluto’yu keşfeden Lowell Gözlemevi’ni, ardından Kuzey Arizona Üniversitesi Fizik ve Astronomi Bölümü’nü ziyaret ettim. Bu kampüste öğrencilerin maskotu olmuş, sevip oynadıkları robotlar gördüm. Bu yapay zeka donanımlı robotlar çok ilginç özelliklere sahipti. Öğrenciler telefonlarına yükledikleri bir aplikasyon üzerinden yemek siparişi veriyor ve bu robotlar sipariş gelir gelmez yemeği alıp öğrenciye ulaştırıyor. Üstelik öğrenci kampüse yakın bir yerde yaşıyorsa annesine mesaj gönderiyor. Robot önce anneyi ziyaret edip yemeği alıyor ve öğrenci derste ise sınıfa, kütüphanede ise kütüphaneye götürüyor. Üstelik bu sürede öğrencinin konumu değişirse robotto kendi rotasını otomatik değiştiriyor. Bu robotlar yayalara da çok saygılı. Yolda bir yaya algıladığı zaman hemen duruyor ve yolun boşalmasını bekliyor. Bu robotlarla konuşup sohbet edebiliyorsunuz. Ancak sevmek için kucağınıza alırsanız kızıyor ve polisi ariyor. Kampüsteki bütün ağaçları ve binaları ve binaların krokilerini ezbere biliyor. Son teknoloji kameraları sayesinde 3 boyutlu görebiliyor ve etrafındaki nesneleri tanıyor. Hatta öğrencilerin çoğunun ismini bile biliyor ve yüz tanıma sistemlerini kullanıyor.