Demokrasi için her İslam ülkesine bir Gannuşi lazım

Mehmet Ocaktan

Müslüman coğrafyalardaki demokrasi denemeleri maalesef henüz modern demokrasiye evrilmeyi sağlayacak düzeyde değil. Türkiye bu konuda bütün eksiklerine rağmen, diğer Müslüman ülkelerle karşılaştırıldığında hiç kuşkusuz belli bir olgunluğa ulaşmış durumda. Bir kere Osmanlı dönemindeki denemeleri de dikkate aldığımızda uzun bir demokrasi tecrübesine sahip. Elbette bu tecrübe önemli, ancak yeterli değil.

İşte tam da bu yüzden Tunus’taki Gannuşi örneğine biraz daha yakından bakmakta yarar var. İslam dünyasının önemli entelektüellerinden birisi olan Gannuşi Ennahda hareketinin de siyasi lideri. Bilindiği gibi Tunus daha yakın bir zamana kadar Zeynel Abidin Bin Ali’nin yönetiminde diktatörlüğün en acımasız örneklerinin yaşandığı bir ülkeydi. Arap Baharı’nın hem ilk kez burada başlaması hem de tek başarılı olan ülkesi olması bakımından da demokratik anlamda bir laboratuvar olma özelliğine sahip.

21-22 Mayıs’ta gerçekleşen Nahda kongresiyle birlikte Gannuşi, “Siyasi İslam’ı bırakıp demokratik İslam’a geçiyoruz” diyerek yeni bir demokrasi hamlesi başlatmış bulunuyor.

***

Biliyorum bu sözler bazıları için kışkırtıcı, hatta tavizkar gelebilir. Ama unutmayalım ki Tunus gibi yıllarca diktatörlük rejiminin en ağır şartlarının yaşandığı bir ülkede laiklerle birlikte yeni bir demokratik sistem inşa etmek hiç kolay değil. Elbette bu, İslami değerlerden vazgeçtikleri anlamına gelmiyor. Ülkede kutuplaşmayı azdırmadan seküler kesimlerle birlikte yeni bir tolerans rejimini oluşturmaya çalışıyorlar. Bu yüzden laik Nida partisi ile Gannuşi’nin Nahda partisinin oluşturduğu koalisyon ülkeyi yönetiyor.

Gannuşi’nin değerlendirmelerini dikkatle analiz edersek, Nahda açısından Türkiye’deki AK Parti tecrübesinin çok önemli bir referans noktası olduğunu ve benzeşen süreçler yaşadıklarını söyleyebiliriz. Ancak burada tamı tamına örtüşen bir benzerlikten de söz edemeyiz. Zira AK Parti’nin evrim süreci uzun demokrasi tecrübelerinin yaşandığı seküler bir sistemde gerçekleşmiştir.

Evet Türkiye de erken başlayan demokrasi denemelerine rağmen, darbelerle önü kesilmiş ve ağır bedeller ödemiş bir ülke. Zaten AK Parti’yi de uzun yıllar toplumsal hayattan siyasete, ekonomiden hukuka kadar her alanda büyük tahribatlar yaşayan bu Türkiye şartları doğurmuştur.

***

İşte bu fırsatları iyi değerlendiren AK Parti kuruluş ilkeleriyle, kurucu lideri Tayyip Erdoğan’ın bizzat şekillendirdiği hedeflerle bir taraftan darbe dönemlerinin tahribatlarını onarırken, bir taraftan da ülkedeki kutuplaşmayı ‘birlikte yaşanabilir’ bir iklime dönüştürmeye çalışmıştır.

Mesela 2004 yılında Erdoğan partisinin düzenlediği Uluslararası Muhafazakarlık Sempozyumu’nun açılış konuşmasında aynen şunları söylüyordu: “Biz parti olarak din üzerinden siyaset yapılmasını doğru bulmuyoruz.” Ayrıca burada Erdoğan’ın Mısır ve Tunus’ta laikliğin lüzumunu belirten konuşmalar yaptığının da altını çizmek gerekiyor.

Gelinen noktada bir gerçeği tespit etmekte yarar var; ne yazık ki bugün itibarıyla AK Parti 13 yıl önce Tayyip Erdoğan’ın başlattığı demokrasi hamlelerinin biraz gerisinde kalmıştır. Daha açık ifade etmek gerekirse, AK Parti 2004 yılında Erdoğan’ın sözlerinin tam aksine bugün dini argümanları siyasetin merkezine taşımış bulunmaktadır. Ayrıca başında bir kadro hareketi olan AK Parti, artık şimdilerde lider partisine dönüşmüştür.

İşte tam da bu yüzden “Dinî faaliyetin siyasî faaliyetten tamamen bağımsız olmasını istiyoruz” diyen Gannuşi gibi vizyoner bir siyasi lidere her İslam ülkesinin ihtiyacı var.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (8)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.