Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2025 yılının üçüncü çeyreğine ait Gayrisafi Yurt İçi Hâsıla verilerini yayımladı. Açıklanan verilere göre Türkiye ekonomisi, geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 3,7 oranında büyüme gösterdi. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış olarak değerlendirildiğinde, bu yılın ikinci çeyreğine göre yüzde 1,1; geçen yılın aynı dönemine göre ise yüzde 3,4’lük bir büyüme gerçekleşti.
Prof. Dr. Mahfi Eğilmez, büyüme oranının “bizim potansiyel büyüme oranımız olan yüzde 4,9’a göre düşük olmakla birlikte dünyada büyüme hızlarının genel olarak düştüğü bir ortamda bu, iyi bir oran olarak kabul edilebilir” değerlendirmesini yaptı.
“TARIM ÜRETİMİNİ KAYBEDİYORUZ”
Sektörel verileri değerlendiren Eğilmez, “Tarım sektörü hariç bütün sektörler büyümüş. Tek kaybeden, üstelik de yüzde 12,7 gibi ciddi bir oranla, tarım sektörü olmuş.” diyerek bu alandaki gerilemeye dikkat çekti. Tarım sektöründeki olumsuz gidişatın maliyetinin giderek ağırlaştığını belirten Eğilmez, şu öneriyi dile getirdi:
“Tarım sektörüyle ilgili olarak zaman geçirmeden kapsamlı bir programın yürürlüğe konması, tersine öneri yapan uluslararası kuruluşları dinlemeksizin tarım kesimine geniş bir destekleme uygulamasını hemen başlatmak gerekli diye düşünüyorum. Bu önerimin iki gerekçesi var: tarım üretimini kaybediyoruz.Tarımla uğraşanlar bu uğraşıyı terk ederek kentlere geliyor ve burada ikinci, üçüncü sınıf işlere girerek tarımda verecekleri katkı kadar katkı veremiyorlar.”
İNŞAAT VE SANAYİ BÜYÜYOR, AMA NEDEN ŞİKÂYET VAR?
İnşaat ve sanayi sektörlerindeki büyümeye rağmen sahadaki şikâyetlerin sürdüğüne işaret eden Eğilmez, şu değerlendirmede bulundu:
“İnşaat sektöründeki firmalar ‘satışların durduğundan’ şikâyet ediyorlar. Oysa TÜİK’in konut satışları endeksi bu şikâyetlerin pek doğru olmadığını gösteriyordu. Burada da sonuç endeks bilgilerini doğrular şekilde çıkmış. İnşaat sektörü büyümede lokomotif olmaya devam etmiş.”
Sanayi cephesine dair ise şu ifadeyi kullandı:
“Her kesimden sanayici, işlerinin kötüye gittiğinden, maliyetlerin çok yükseldiğinden ve yeterince kazanamamaktan şikâyet ediyor. Özellikle tekstil sektöründe bu şikâyetler en üst düzeyde. Gerek İmalat Sanayii Kapasite Kullanım Oranındaki (KKO) gelişmeler gerekse TÜİK’in Sanayi Üretim Endeksi (SÜE) verileri de bu şikâyetlerin haklı olduğunu gösteriyor.”
KKO ve SÜE verileriyle hazırladığı grafik üzerinden konuşan Eğilmez, “Grafik, KKO’da oluşan aşağı yönlü eğilimi ve SÜE’de 2025 başından beri yaşanan dalgalanmaları ve aşağıya gidişi gösteriyor” dedi.
Bu çelişkiyi şu sözlerle ortaya koydu:
“Bu durumda eğer TÜİK’in hesaplamaları doğruysa inşaatçı ve sanayicilerin şikâyetleri haksız, yok eğer onların şikâyetleri haklıysa TÜİK’in hesaplamaları sorunlu demektir. Bir başka deyişle ikisi birden doğru olamaz.”
Eğilmez, ürünler üzerindeki vergilere ilişkin de dikkat çekici bir noktayı vurguladı: “Yine tablo bize ürün üzerindeki vergilerin ciddi oranda arttığını gösteriyor. Bu artış ürünlere verilen sübvansiyonlar düşüldükten sonraki artış olduğu için görüldüğünden de fazla demektir.”
Tüketim harcamalarının yüzde 4,8 oranında artmasının dezenflasyon süreciyle çeliştiğini belirten Eğilmez, şunları ifade etti:
“Normal koşullarda bu artış anormal sayılmaz ama eğer dezenflasyon programı uygulanıyorsa bu artış bize hane halklarının dezenflasyona inanmadığını ve tüketime devam ettiğini gösteriyor. Özellikle de enflasyonun oldukça üzerinde reel faiz verildiği bir ortamda tüketimin bu şekilde artması beklentilerin kırılamadığının açık bir göstermesi olarak karşımızda duruyor.”
Dış ticaret dengesindeki bozulmayı da değerlendiren Eğilmez, “İhracat geçen yılın üçüncü çeyreğine göre yüzde 0,7 azalırken ithalat yüzde 4,3 artmış görünüyor. Bu da kur baskılamasının artık ihracatı iyice zorlamaya başladığını ve ithalatı teşvik ettiğini açık biçimde gösteriyor” dedi.
Eğilmez, kur politikasına yönelik eleştirisini ise şu sözlerle dile getirdi:
“Kuru baskılayarak enflasyonla mücadele bu sistemde yaygın bir uygulamadır. Ne var ki bu tür uygulamalar uzun sürmemesi gereken, en çok bir – bir buçuk yılda sonuç alınması gereken uygulamalardır. Süre uzadıkça yan etkiler ortaya çıkmaya başlar. Türkiye, enflasyonla mücadeleyi aşağı yukarı iki buçuk yıldır uyguluyor. Süre fazlasıyla uzadığı için yan etkiler artmaya başlamış görünüyor. Üstelik yukarıda da değindiğimiz gibi hane halklarının enflasyonun düşeceğine olan inancı bulunmadığı için enflasyonun düşürülmesine katkıları da çok zayıf kalıyor.”
İşgücü ödemelerine ilişkin veriyi de değerlendiren Eğilmez, “İşgücü ödemeleri geçen yılın üçüncü çeyreğine göre yüzde 41,1 artmış görünmesine karşılık GSYH içindeki payı hiç değişmeden yüzde 35 olarak kalmış bulunuyor” dedi.
“SADECE İHRACATÇILARIN YAKINMALARI VERİLERLE TUTARLI”
Mahfi Eğilmez, değerlendirmesini şu cümleyle sonlandırdı:
“Özetle söylemek gerekirse çevrede gördüğümüz, duyduğumuz yakınmalardan yalnızca ihracatçıların yakınmaları TÜİK verileriyle tutarlı görünüyor. Diğerleri kafa karıştırıcı yakınmalar ya da sonuçlar olarak duruyor.”
