Prof. Dr. Mustafa Öztürk: İktidar çevresindeki muhafazakarlar kendini bitirmeye doğru gidiyor

KARAR TV'de yayınlanan Bi' Karar Ver programına katılan ilahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Öztürk, 'Türkiye'de muhafazakarlık nereye gidiyor?' sorusuna cevap verdi. Öztürk, 'Anadolu coğrafyasındaki ortalama dindarlık anlamındaki muhafazakarlık bâki, onda bir sıkıntı olmaz. Ama Türkiye’de siyasallaşmış, politize olmuş, şehirli ve daha çok iktidarın kenarında ve köşesinde cephelenen, zihnen, fikren ya da fiilen yer alan muhafazakarlar kendini bitirmeye doğru gidiyor' dedi.

MUSTAFA SİVİŞ

Elif Çakır ve Yıldıray Oğur'un yorumuyla ekranlara gelen Bi' Karar Ver, gündemin nabzını tutmaya devam ediyor.

17 Ocak Çarşamba günü izleyenleriyle buluşan programın konuğu, ilahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Öztürk oldu. Özellikle Kızıl Goncalar olmak üzere TV dizileri üzerinden gündeme gelen muhafazakarlık, tarikat ve din algısı konusunda değerlendirmelerde bulunan Öztürk, 'Anadolu coğrafyasındaki ortalama dindarlık anlamındaki muhafazakarlık bâki, onda bir sıkıntı olmaz. Ama Türkiye’de siyasallaşmış, politize olmuş, şehirli ve daha çok iktidarın kenarında ve köşesinde cephelenen, zihnen, fikren ya da fiilen yer alan muhafazakarlar kendini bitirmeye doğru gidiyor' ifadelerini kullandı.

İşte, Mustafa Öztürk'ün birbirinden önemli değerlendirmelerinden satır araları...

KIZIL GONCALAR DİZİSİ VE TARİKATLARIN TEPKİSİ

ÖZTÜRK: İlk defa bir dizi kitabın ortasına yaklaşmış. Cemaat, tarikat yapılarının iç dünyasını ortaya koyan bir cesareti ilk defa bu dizide gördüm. Eskiden kıyısından köşesinden dokunur geçerdi ama bu sefer neşter atılmış gibi görünüyor. Dolayısıyla diziyi cesaretli buldum. Diziyi seküler ve muhafazakar tarafın karşılıklı kutuplaşması gibi okumadım.

Ülkenin yapısına baktığınızda diziye her yerden bir tepki gelmedi ki ağırlıklı olarak tek bir yerden geldi. O da kendisini hissettiriyor dizide. Dizinin yapımcısıyla da tanışma fırsatım oldu ve konuştum. Dizide İsmailağa cemaati hissediliyor. Zaten onlar diziye tepki gösteriyor. Yarası olan gocunur. Cemaatin iç yapısının diziye aktarılışına baktığınızda, az çok Türkiye’nin gündeminden haberdar olan bir kişi dizide İsmailağa’nın hissedildiğini buluyor.

Cemaat yapılarının dizideki tahlil ve kritiğinin yapılmasına dair bir abartı görmedim. Eksiği var fazlası yok. Biz öğrenciyken bize, otobüste kadınların kalktığı koltuğa hemen oturmamamız telkin ediliyordu. Üniversitede otobüse binip okula gidene kadar ayaklarıma kara sular inerdi, bir kadın indiği zaman o koltuğa bir süre oturmazdık, ayakta yolculuk ederdik.

Dizideki bence en çarpıcı yer, çocuğun 28 Şubatçı ve muhafazakar kesimi tasvir eden denklemi yazdığı sahneydi.

KUTUPLAŞMA VE TOPLUMSAL REFLEKSLER

ÖZTÜRK: Şu anda toplumda sağduyuya kulak verecek bir atmosfer yok. Türkiye’de sağduyulu kesim çok az kaldı, marjinal küçük bir grup olarak bunların da sessiz insanlar olduğunu, seslerini çıkartmadığını düşünüyorum. Kitlesel olarak işte bu eski muhafazakar çevrenizi eleştirmeniz ve geleneksel tarikat, cemaat yapısına yönelik sert eleştiriniz karşısında diğer tarafın bir beğenisi oluyor, sizi tasvip ediyorlar. Bu aslında, düşmanımın düşmanı, benim dostumdur tasvibidir. Sizi onayladıkları, kanıksadıkları, benimsedikleri için değil. Yani ‘Bak bu adam gerçekten aydın, vicdanlı, ortada durmayı, adalet ve insaf sahibi olmayı ilke edinmiş dürüst bir adam. Bu noktada biz bu adamla her şeyimizi paylaşırız, yüreğimizi açarız’ şeklinde değil de ‘Bugün benim söylemim, senin nefret ettiğin kesime yönelik olduğu için seni destekliyorum’ diye bir bakış açısı var. O destek ve beğeni sizi ve karakterinizi onayladıkları için değil. Diyalog yok, onların işine yarayan şeyleri söylediğiniz sürece onların tasvibine mazhar olursunuz. Sizin köken aidiyetiniz her zaman onlar için bir muhalefet şerhi olmak üzere köşede hazır durur.

yeni-proje-67.jpg

Benim ümidim şuydu, 28 Şubat’ta yaşadığımız, bunun sembolik bir anlamı olduğu için söylüyorum, yıllara uzanan aşağılanmalar, kısıtlanmalar ve mağduriyetler düzelir gibi bir düşüncem vardı. Şu AB fasıllarının açıldığı zamanları bir hatırlayın, o dönemlerde Türkiye’de iyi bir şey oluyordu. Hatta ‘Bize geçmişte yaşattıklarını görün ve bakın, insaf ve adalet duygusu, insan, demokratik özgürlükçü tavır böyle oluyormuş diyerek şunları mahcup edelim, olmayacaklar da vardı ama’ gibi bir duygu içerisine girmiştim.

Çok sembolik bir cümle söyleyeceğim. Sayın Cumhurbaşkanı bugün Türkiye’nin, devletin başını temsil eden bir kişi olarak söylemini seküler kesimleri de kapsayacak şekilde, hani bir devlet babanın babacan tavrını gösterir üslupla kucaklayıcı, yumuşatıcı, sıcak, kapsayıcı bir dil kullansaydı zarar mı gelirdi? Ben açık söylüyorum bugünkü oy potansiyelini konsolide etmenin üstünde daha da oy biriktirebilirdi açık söylüyorum.

TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKARLIK NEREYE GİDİYOR?

ÖZTÜRK: Anadolu coğrafyasındaki ortalama dindarlık anlamındaki muhafazakarlık bâki, onda bir sıkıntı olmaz. Ama Türkiye’de siyasallaşmış, politize olmuş, şehirli ve daha çok iktidarın kenarında ve köşesinde cephelenen, zihnen, fikren ya da fiilen yer alan muhafazakarlar kendini bitirmeye doğru gidiyor. Siyasal iktidar bittiği gün bu muhafazakarlık da bitecek. Ve bir daha Türkiye’de epeyce bir süre muhafazakarlığın ismi, hayırla anılan bir kavram olarak geçmeyecek. Bir dönem adeta böyle yasaklı, ne bileyim lanetli gibi bir algıya konacak. Bunun da sebebi, şu içerisinden geçtiğimiz süreçte yapılan ağır haksızlık, hukuksuzluk. Ve çivisi çıkmış uygulamalar ile yönetildiğimiz bu dönemin yıkım duygusunun faturası, toplumsal ve sosyolojik olarak muhafazakarların üzerine kalacak.

Tırnak içerisinde bir şey söyleyeceğim. Sol ve sağ kavramlarının her ikisinin de bir yığın eleştirilecek şey var. Ama sağ kötü bir şey, bu kadar söylüyorum. Sağ ve sağcılık çok kötü bir şey.