Behçet Necatigil ile Tahir Alangu’nun 1933-1953 yılları arasındaki yazışmalarını bir araya getiren ‘Hani Seninle Susar, Yürür ve Susardık’ kitabı Yapıkredi Yayınları’ndan çıktı. Mektuplarda özellikle Necatigil’in Almanya’ya dil öğrenmek için gittiğinde çektiği sefalet beni yüreğimden vurdu. Bir gencin ilim aşkına çektiği sıkıntı belki de şimdinin insanına anlamlı gelmeyecektir. Bu süreçte “Berlin caddelerinde iki gün aç dolaştık” ya da “Ekmek yüzüne hasretim” diye yazıyor Alangu’ya.
ŞABAN ÖZDEMİR
Necatigil arşivinden yeni bir kitaba daha kavuştuk. Behçet Necatigil-Tahir Alangu mektuplaşmaları ‘Hani Seninle Susar, Yürür ve Susardık’ adıyla Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Son yıllarda çıkan diğer Necatigil kitapları gibi, bu mektupları da yayına Serenad Demirhan hazırlamış. Necatigil arşivinden her sene bir kitabın okuyucu ile buluşmasında Necatigil’in kızı Ayşe Sarısayın’ın da emeği var.
Mektuplar bir edebiyatçının gizli dünyasının ortaya çıkması gibidir. Hele ki yakın bir dosta yazılan mektuplarda neler neler yoktur ki?.. Yarıda kalmış aşklar, arzular, hülyalar, planlar… Cahit Sıtkı’nın Ziya Osman’a yazdığı o eşsiz mektupları düşünün; Cevdet Kudret’e, Oktay Akbal’a yazılanlar… Bu mektuplar olmasa edebiyatımız çok yarım kalırdı. Necatigil arşivinden yayımlanan mektupları da aynı sıraya koyuyorum. Şimdilerde ise Necatigil-Alangu mektuplarına kavuştuk. Daha ortaokul yıllarında başlayan Necatigil- Alangu dostluğunun izlerini birbirlerine gönderdikleri mektuplar sayesinde sürebiliriz.
Kültür ve edebiyat tarihimizin bu önemli isimlerinin mektupları beni çok etkiledi. Yirmi yıllık bir zamanı kapsayan mektuplarda özellikle Behçet Necatigil’in Almanya’ya dil öğrenmek için gittiğinde çektiği sefalet, açlık beni yüreğimden vurdu. İlim aşkıyla yanıp tutuşan bir gencin idealleri uğruna çektiği sıkıntı belki de şimdinin insanına çok anlamlı gelmeyecektir. Necatigil’in Almanya’dan gönderdiği mektuplardan birinde “Açlık ve uykusuzluk bizi bitiriyordu. Berlin caddelerinde iki gün aç dolaştık” sözleri yer alırken, başka bir mektubunda “Hem öyle muntazam bir yemek gördüğüm de yok. Mesela bu akşam açım. Sonra ekmek yüzüne hasretim” diye yazıyor Alangu’ya.
Alangu’nun sık sık Behçet Necatigil’den şiir yazmasını istemesi, Alangu’nun ihtisas alanı olan halk edebiyatı ile Necatigil’in de ilgilenmesi iki kadim dostun birbirlerini nasıl beslediklerini de gösteriyor. Mektuplarda insan Necatigil’i buluyoruz. Kendini fâş ettiği birçok satırı okuyoruz: “Ya benim müfrit hassasiyetim? Ya benim bu, beni her an kendime çeken korkum, vehmim?”
Necatigil’in Zonguldak’ta öğretmenlik yaptığı yılları aralayan satırlarla da karşılaşıyoruz mektuplarda. Anlaşılan o ki Behçet Hoca, Zonguldak’ı pek sevememiş. Necatigil’in Alangu’ya yazdığı mektupların birinde platonik bir aşkından bahsediliyor, handiyse bir hikâye tadında… Alangu’nun öğretmen olmasındaki en büyük rolün Necatigil’in bu konu hakkındaki ısrarı olduğunu bu mektuplarda görebiliriz.
Öte yandan, kitapta mektuplarda geçen eski sözcüklerin anlamları dipnotlarda verilmiş. Keşke bu konuda daha ayrıntılı bir çalışma yapılsaydı. Zira günümüz okuyucusunun bilemeyeceği bazı sözcüklerin anlamlarının da verilmesi daha isabetli olurdu. Eskilerden bazıları arşivcidir. Necatigil de bunlardan biridir. Hilmi Yavuz’un sınav kâğıdını yıllarca saklaması, yeri ve zamanı gelince çıkarıp okuması buna delildir. Bu arşive sahip çıkıp bizi her sene bir kitapla buluşturanlara çok teşekkürler...
20’Lİ YAŞLARDA ÜST DÜZEY BİR ENTELEKTÜEL SOHBET
Mektuplarda beni şaşırtan başka bir şey de daha 20’li yaşların başındaki gençlerin entelektüel birikimleri oldu. Şimdilerde üniversite hocaları arasında bile yapılamayacak üst düzey entelektüel sohbeti, birbirlerine gönderdikleri mektuplar aracılığıyla yapmaları, aynı zamanda o dönemin eğitim kalitesini de gösterir mahiyette. Necatigil, Almanya’dayken -21 yaşında- peşine düştüğü kitaplar, askerdeyken Ankara’da kütüphaneye gidip yazma eserler üzerine araştırma yapması, yazışmaların birçoğunda dergi çıkarmaktan, kitap bastırmaktan, projelerden bahsedilmesi bize bu iki dev adamın nasıl yetiştiğini gösteriyor. Hayatlarının odağına edebiyatı almışlar. Değil mi ki odası dünyadan büyük Necatigil için “önce şiir” geldi her zaman.
“Knut Hamsun’un Açlık’ını alacağım. Henüz para yok ama alacağım ve okuyacağım. “Et kıraat ol kitabı hâle uygun maluma.” Su iç bir ara diyorsun. İki bardak su bir ekmek yerini tutar diyorsun.” (Necatigil’in Alangu’ya Berlin’den yazdığı, sayfa 27’de yer alan 11.08.1937 tarihli mektubundan.)