BESİM DALGIÇ
Muhtemelen yılın sonuna doğru Taner Ay ile Adnan İslamoğulları’ndan iki müthiş roman gelecek. Bunlar da olmasa bu yıl da roman türü yine verimli olamayacaktı. Hikâyedeyse durum daha iyi. Hikâye denilince her zaman ilk akla gelen Sait Faik’tir. Telif hakları kalktığından Sait Faik’in kitapları birçok yayınevince basılıyor. ‘Dülger Balığının Ölümü’de Ötüken Neşriyat Çocuk Kitapları dizisinden. Editörü Ayşegül Karayama, yayıma hazırlayansa Büşra Tan Ezik. Gözde Eyce ise resimlemiş. Çok güzel bir çalışma. Çocuk edebiyatı bağlamında Ayşegül Karayama editörlüğünde yayımlanan kitaplar takdiri fazlasıyla hak ediyor.
Ötüken Neşriyat’tan çıkan ‘Seçme Hikayeler’ ise yine Sait Faik’ten. Bu kitabı da hazırlayan Büşra Tan Ezik. ‘Seçme Hikâyeler’in hoşuma giden tarafı Sait Faik’in “Hişt, Hişt!..’, ‘Lüzumsuz Adam’ ve ‘Semaver’ gibi en sevdiğim hikâyelerini bir araya getirmiş olması... Bunun yanı sıra Sait Faik’in tüm eserlerini de 14 kitaplık bir set halinde yayımladı. Sait Faik’ten başka hikâyecilerimiz de var elbet. Hülasa hikâyeciliğimiz köklü bir edebiyat türü. Bu bağlamda iki yeni hikâye kitabı okudum.
İYİ BİR İZLENİMCİ
Usta hikâyeci Fadime Uslu ile edebiyat eleştirmeni Doğuş Sarpkaya Ankara’daki ‘İşleyen Kurmaca’ adlı atölyelerinde yıllardır edebiyatın her alanında okuma, yazma, anlayıp yorumlama, sonunda da katılanların kendi kurmacalarını oluşturma düzeni içinde bir fikir alışverişi yaparak yeni yazarların, yeni ürünlerin ortaya çıkmasına çok büyük katkı veriyorlar, yazmaları için cesaretlendiriyorlar.
Yaptıkları iş çok değerli. P.T. Barva’nın Sözcükler Yayınevi’nden çıkan ilk kitabı ‘Andrea’ya Mektuplar’ da böylesine bir kitap. ‘Andrea’ya Mektuplar’ birbiriyle ilişkili 12 hikâyeyle bir başka bakımdan Karen Blixsen’in ‘Ölümsüz Öykü’sünü de hatırlatıyor. P.T. Barva iyi bir izlenimci. Fadime Uslu kapak arkası yazısında P.T. Barva’nın hikâyeleri hakkında “(…) görmenin büyük bir eylem olduğunu anımsatıyor bize. Öykülerinde hakikati bakışla sınıyor.
Çağımızın büyük kötülüklerinin küçük insanı nasıl etkilediğini, insanın hayatta kalabilme dirayetindeki gücü gözler önüne seriyor. Bakışı çeşitlendirerek, anlatımı çoğullaştırarak yapıyor bunu.(…)” diye başlayan açıklamasında önemsenmesi gereken yeni bir hikâyeciyi müjdeliyor. Aslında kitap iki bölümden oluşuyor. İkinci bölüm ‘Tanrı Parçacığı’. Bu bölümde de birbirinden ilginç 11 hikâye var. P.T. Barva kısmen bilinç akışı tekniğiyle yazsa da, mekân ya da bireyle ilgili alışıla gelmiş anlatım dilini bile kullanırken ilginç kurgusuyla deneme tadındaki hikâyeleri dikkat çekici.

MİZAHLA HÜZÜN YAN YANA
İsmail Kılınç’ın 17 hikâyesi olan ‘Susmak ya da Yeniden Doğmak’ kitabı da Ötüken Neşriyat’tan. ‘Susmak ya da Yeniden Doğmak’taki metinlerin üslûbu hayli ilginç. Bazen sohbet edermişçesine hatta yazım kurallarına bile direnen yanıyla -ki bir hikâyesinde bu kurallardan bile yakınıyor- bazen sözel bir gelenekten gelen meddahmışçasına masalsı anlatımıyla okuru sarıyor. Mizahla hüznü yan yana getiriyor. ‘Bir Çocuk ya da Daha Fazlası’ hikâyesiyse Çehov’un ‘Vişne Bahçesi’ndeki vazgeçmenin ya da terk edilmenin hüzün verici yansıması hissediliyor.
Kılınç’ın metinlerinde de genel olarak bilinç akışı anlatımı hakim. Ancak olay örgüsüne dayanan bazı hikâyelerindeyse, misalen depremin açtığı ağır travmalar karşısında bireylerin çaresizlikleri ya da ortak acının da ortak yaşanacağı algısının pek geçerli olmadığı, herkes kendi varoluşuyla hayatı yeniden oluşturma ya da her şeyden vazgeçme ikileminde kalarak başka bir tür varoluşa yahut acı veren anıları unutma eğilimine daha yakın olduğunu anlatıyor. 89’lu İsmail Kılınç’la, 82’li P.T. Barva birbirlerine yakın kuşaklar. İki yazarın da farklı yanları olsa da benzerlikleri de var. Mesela hikâyelerinde kullandıkları mizah anlayışları ya da bilinç akışı tekniğinden olay örgüsü tekniğine geçmelerindeki ustalık edebiyatımız için umut verici. Her ikisini de kutluyorum.
