ÖMER FARUK
Enis Akın’ın bu yaz yayımlanan kitabı [Turgut Uyar Şiirinin Oluşumu, YKY] üzerimdeki tembelliği attı sonunda. [Terziler Geldiler şiiri için başladığım çalışmayı ne zaman bitireceğim bakalım?] Adını ‘Cumhuriyet ve At’ koymak isteyip, fazla “şiirsel tınladığı” için vazgeçmiş Enis Akın. Keşke, keşke koysaymış! Turgut Uyar’a dair yazılan bir kitaba bundan güzel bir isim düşünülebilir miydi doğrusu?
Enis Akın, Turgut Uyar’ın 1947-1962 dönemine eğiliyor daha çok: ‘Yâd’ şiiriyle başlayıp ‘Terziler Geldiler’ şiiriyle biten dönemine. Çok fazla not çıkarttım okurken. [Enis Bey’le de konuşacağız yakında!] Ama üzerinde durmak istediğim tema, kitabın da kalbinde yer alan şu “modern insan” meselesi.
Kendi de şair olan Enis Akın’a göre “Türk şiiri, gittikçe yoğunlaşan bir biçimde Turgut Uyar’ın merkezinde olduğu bir alan içinde deviniyor. 1950’lerde doğmakta olan modern insanı yakalayan ilk şiiri Turgut Uyar yazmadı, bu keşif Cemal Süreya ile Sezai Karakoç’a aittir (...) ama keşfettikleri bu yeni ülkeyi en iyi sezen, ifade eden Turgut Uyar olmuştur.” Başka bir sayfadan devam edelim: “Yeni bir yaşam kuruluyor, şiirin buna cevap vermesi gereği hissediliyor ama İkinci Yeni’den önce başarılı bir cevap yok.”
Yeni bir yaşam dediği Cumhuriyet modernleşmesi elbette... Haklı Enis Akın. 1923’den sonra muhalefetsiz aşırılığın inşa ettiği “yeni vatan/yeni sosyete/yeni devlet” bir boşluk yaratıyor ya Türk insanının ruhunda: “Ankaralı/Mülkiyeli” İkinci Yeni şairleri işte “bu boşluğu” doldurmaya çalışıyorlar Akın’a göre. Sivil alanda özgürce. Dilin imkânlarını zorlayarak.
Türkiye’dir bu gerçi, alışkındır; Nizâm-ı Cedîd’den bu yana her on senede bir abdest tazelemek modadır atlasın bu ucunda. Ama 923’e kadar böylesi görülmediğinden yalnız şiirimiz değil nesrimiz de şaşakalıyor. Kendisiyle, toplumla, devletle ilişkisi farklı olan bu “yeni insanı/modern kişiyi” edebiyatın içinden gören ilk romancımız Yusuf Atılgan’dır, dersek bilmem abartmış olur muyuz? ‘Aylak Adam’ gibi bir romanın tam da İkinci Yeni ikliminde yazılabilmesi [basılışı 1959] tesadüf olmasa gerek. Turgutların, Ediplerin, Sezailerin açtığı yoldan yürüyen Türk romancıları [Yusuf Atılgan, Bilge Karasu, Vüs’at O. Bener, Oğuz Atay] modern/kentli Türk insanının ne tür bir insan olduğunu ne yiyip neye inandığını, neler düşünüp nasıl yaşadığını [Türkiye’nin Ruhu’nu?] saptamaya çalışıyorlar.
Sola angaje yazarlar bu “yeni insanı” yanlış coğrafyada [kırsalda] arayıp durdu boşa. Bugün kimselerin dönüp bakmadığı Bekir Yıldız’la Bilge Karasu’nun Sait Faik Hikâye Armağanı’nı aynı sene [1971] paylaşmaları Türkiye’nin 60/80 parantezinde nasıl bir ülke olduğunu gösteriyor bence.
Her biri ayrı bir denemenin konusu olabilecek beş merhaleden geçti Türk insanı şu son yüz yılda: 1923-1950 aşırılıklar çağı... 1950-1960 topraktan kopuş... 1960-1980 kendini tanıyış... 1980-2002 dünyaya açılış... Ve 2002’den bugüne: Anomi!

İkinci Yeni iki kez doğdu kanaatimce. 50-60 arasındaki ilk doğuşunu 2002’den sonraki ikinci doğuşu izledi. Modernitenin [kentleşmenin ve bireyleşmenin] başat olduğu, kimlik krizlerinin derinleşip soruların arttığı iki dönemde yani.
İkinci Yeni [ve Turgut Uyar’ın] şiirinin “anlamsız” bulunuşuyla Oğuz Atay’ın anlaşılamayışı arasında ilişki olsa gerek. Ya da şöyle bakalım meseleye: Önce Oğuz Atay’ın sonra Turgut Uyar’ın hızla popülerleşmesi, İkinci Yeni’nin en sıkı mısralarının bir anda ünlenip sokaklara, dergilere, sosyal medya platformlarına taşması... Atay’ın ve Uyar’ın artık anlaşılabilir olması... [Elbette önemli derecede de yanlış anlaşılması!] İyiden iyiye “modernleşen, yenileşen” insanımızın ilgisini, kendini en iyi anlayan ve anlatan yazarlara/şairlere dönmesi olarak görebilir miyiz? Belki, İkinci Yeni şairleri de -ben buradayım, diyen Oğuz Atay gibi- asıl okurunu şimdi bulmuşlardır?
[Okurun Vüs’at O. Bener’i ne zaman keşfedeceğini, Bilge Karasu’ya ne vakit eğileceğini merak ediyorum içten içe.]
Turgut Uyar için “Cumhuriyet’e ve atlara inandı veya modernizme; ayrıca, Osmanlı’ya mı demeli, yoksa kentlere ve nomadlara mı? Hepsine!” diyor Enis Akın kitabında. Modern Türk şiirinin en iyi şiirlerinden birisinin, ‘Terziler Geldiler’in şairini yalnızca “hepsine birden inananlar” okuyup anlayabilecek galiba. Tıpkı Atay’ı arabeskleştirmeden okumayı başarabilen bir avuç mutlu azınlık gibi.
