Karadeniz’in göz bebeğinin sırları bu kitapta

Karadeniz’in göz bebeğinin sırları bu kitapta

Rize Araştırmaları Vakfı’nın yayımladığı ‘Ardeşen’ kitabı, Burhan Okutan’ın Osmanlı arşiv kayıtlarından sözel tarih çalışmasına, şehir kitaplarında başvurulan titiz yöntemlerin terkibiyle ortaya çıkardığı nefis bir çalışma.

Kitabın ‘Mezar Kitabeleri’ ve ‘Köprülerimiz’ bölümleri, şehir tarihçiliği alanında çalışacaklar açısından kaynak niteliğinde. Doğru bildiğimiz yanlışlar da kitaba konu oluyor. Cumhuriyet yapısı olduğu söylenen Peroma Köprüsü’nü aslında 1917’de Rusların yaptığı, köprünün metal aksamının yöre halkınca sökülerek silâh üretiminde kullanıldığı da bu kitapta gün yüzüne çıkıyor.

TANER AY

2 Mart sabahında Ramazan Minder ile Bâyezid Kütüphânesi’nde buluştuk. Oradan, vefâtının 82’nci yılı nedeniyle İsmail Saib Sencer’i kabrinin başında anmak için Merkez Efendi Mezarlığı’na gidecektik. Ramazan, kütüphânedeki sohbetimiz sırasında, bana Burhan Okutan’ın Rize Araştırmaları Vakfı’ndan (REVAK) yeni çıkan, kültür, toplum yapısı ve şahsiyetler bağlamındaki ‘Ardeşen’ kitabını hediye edince çok sevindim. Çünkü, Dergâh Yayınları’nın ‘Rize Kitapları’ dizisini biliyordum ama, REVAK’ın Rize kitaplarını bir türlü bulup okuyamamıştım. Birkaç saat sonra, Merkez Efendi’deki anmaya REVAK’ın yönetim kurulu başkanı Ömer Erdoğan’ın katılmasıysa benim açımdan hoş bir tesadüf oldu.

Şehir tarihçiliğine her zaman ilgi duyduğumdan, eve döner dönmez, ‘Ardeşen’i okumaya başladım. ‘Ardeşen’, Osmanlı arşiv kayıtlarından sözel tarih çalışmasına kadar, şehir kitaplarında başvurulan bütün yöntemlerin terkibiyle ortaya çıkan nefis bir çalışma. 19’uncu yüzyılın başında Ğere’nin (Işıklı) bir mahallesi, 20’nci yüzyılın başındaysa Atina’nın (Pazar) bir nahiyesi olan Ardeşen, 1953 yılında ilçe yapılıyor. İlçeye atanan ilk kaymakam da Hasan Yücer’dir. Antik Çağ tarihine düşkün, keman çalan ve makam aracı yerine bisikletle dolaşan Yücer, bir süre sonra Demokrat Parti’nin Rize milletvekili olan Mehmet Kemal Balta’yı öfkelendiriyor. Bir kaymakamın ‘makam aracı’ olarak bisiklet kullanması, kitap okuması ve keman çalması bugün bile ‘kabahat’ sayılabileceğinden, 1953-1954 döneminde Hasan Yücer’in ne gibi baskılarla karşı karşıya kaldığını tahmin etmek hiç de zor değil. Yücer’in başına gelenlerin ayrıntılarını merâk edenler, kitabın ‘Ardeşen’in İlk Kaymakamı’ bölümünü mutlaka okumalıdırlar.

PEROMA KÖPRÜSÜ’NÜ MEĞER RUSLAR YAPMIŞ

Burhan Okutan’ın çalışmasındaki ‘Mezar Kitabeleri’ ve ‘Köprülerimiz’ bölümleriyse, şehir tarihçiliği alanında çalışacaklar açısından kaynak niteliğindedirler. Ardeşen sınırları içinde günümüze kadar ancak 113 Osmanlı dönemi mezar taşı gelebilmiş. Ardeşen’in kemer köprülerinin pek çoğundansa geçtim. Onlardan farklı olarak çelik konstrüksiyonla inşâ edildiği söylenen Peroma Köprüsü hakkında da epey şey dinlemiştim. Köprüyü anlatan bana Cumhuriyet dönemi eseri olduğunu belirtmişti ama, Burhan Okutan’dan bu bilginin doğru olmadığını öğreniyoruz. Köprüyü aslında 1917 yılında Ruslar yapmış. Fakat, köprünün metal aksamının yöre halkınca sökülerek, el yapımı silâh üretiminde kullanıldığına ilişkin söylentilerin hakikati ifâde ettiğiyse ‘Ardeşen’ kitabıyla sarahat kazandı.

Kitabın ‘Çanakkale Destanı’ bölümü bilinmeyen bir şâirimizi (Mehmed Dursun Dereci) okura tanıtırken, ‘Rus İşgali’ bölümünün kayıp kitaplarıysa hepimizin cânını sıkacaktır. ‘Ardeşen’in ‘Atmacacılık’ ve ‘Ev Düğünlerinden Salon Düğünlerine’ bölümleriniyse, halk kültürüyle ilgili olanlara öneririm.

REVAK’ın ‘Ardeşen’ kitabını ve diğer ‘Rize Kitapları’nı edinmek isteyenler, vakfın ‘Atakent Mahallesi, Atakan Caddesi, Erbay Sokak, No. 9/A, Ümraniye’ adresine müracaat edebilirler veya 0216 443 52 53 numaralı telefondan temin edebilirler...

09kr10-kit22.jpg

ÇERNOBİL FACİASININ RADYASYONLU ÇAYLARI NEREYE GÖMÜLDÜ?

Burhan Okutan’ın çalışmasında Yılmaz Erdoğanlık ve Cem Yılmazlık hayli fazla öykü var. İnsan, gülse mi ağlasa mı, bilemiyor. Doğru bildiğimiz yanlışlar ile bazı sırlar da ‘Ardeşen’ kitabına konu olmuş. Örneğin, çayın Batum’dan getirildiğini sanırız, çünkü öyle yazılmıştır; Okutan ise bu vahim hatayı düzeltiyor, ‘Çay ülkemize getirilmedi. O zamanlar Batum Türkiye’nin bir parçasıydı’ diyor. Haklı. Çünkü, 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması ile Batum Gürcistan’a bırakılmıştı. Çernobil faciasının ardındansa radyasyonlu çayların gömülmesi vak’ası hep bir ‘devlet sırrı’ oldu. Rize’de bunu çok kişiye sormuş olmama karşın, radyasyonlu çayların nereye gömüldüğüne ilişkin sıhhatli bir yanıt alamadığımı anımsıyorum. Okutan, o yıllarda ambar memuru olarak görev yapan İbrahim Kuyumcu’nun tanıklığına dayanarak, 52 bin ton çayın Işıklı’daki çay deposunun zeminine gömüldüğünü belirtiyor. Aslında radyasyonlu çayların gömülmesi olayı Ardeşen’in Sesi gazetesinin 26 Eylül 1989 nüshasına da yer belirtilerek haber olmuş. Yerel basını takip etmek gibi bir alışkanlığımız olmadığından, Ardeşen’in Sesi gazetesini ıskalamamız doğal...

09kr10-kit-dekupe.jpg

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN