Müslüman - muhafazakâr kesimin entelektüel alandaki gücü ne?

Geçen hafta, Müslüman/muhafazakâr kesimin –bu, sadece AK Parti ile sınırlı bir çevre değil- ‘entelektüel alan’daki durumunu ele almış, bu çevrede, tabanda üretilen/tüketilen popüler kültürün (!) üst kesime sunulmasının yanlış olduğunu söylemiştim. O yazıdan alt kültürü küçümsediğim anlaşılmasın, sorun bu değil, sorun bu kültürün ‘entelektüel alan’a arzı; hatta “reçete” olarak sunulması… Yunus’tan, Fuzuli’den, Baki’den, Mimar Sinan’dan, Dede Efendi’den, Itrî’den, Yahya Kemal, Sezai Karakoç ve Neşet Ertaş’tan sonra kalkıp bu millete, bugünkü ne olduğu belirsiz popüler etkinlikleri “muhafazakâr kültür” diye arz etmek doğru değil! Bu, muhafazakâr çevrenin, kendisini “yoz bir popüler kültür”e hapsetmesi ve üst katmanda kültür, bilim, sanat üretmeyi ıskalaması; haydi bir parantez daha açayım, köylülüğün şehre hâkim kılınması, şehrin köylüleştirilmesi demektir. Hasılı, söz konusu “çevre”nin entelektüel alanda kültür üretecek asıl kitlesi –az ya da çok bu ayrı mesele- üstteki entelektüellerdir (yazar, şair, sanatçı, düşünür, araştırmacı, akademisyen vs.)…

***

Ancak bence sorun tam da burada; çünkü Müslüman/muhafazakâr çevrenin en zayıf olduğu katman burası… Evvelâ, yeterli sayıda entelektüeli yok! Eldekilerin “kültürel sermaye”si ise zayıf. Bunu, en bariz biçimde akademide görüyoruz. Akademinin İslam kültürünün üretimine katkısı oldukça az. Meselâ, bu çevrenin en zayıf olduğu alanlardan biri, şehircilik ve mimarî… Ama bu alanda Turgut Cansever’in yanına, bir ikinci, üçüncü isim eklenebilmiş değil… Sosyolojide hakeza; dindar çevrenin analizlerini Şerif Mardin ve Nilüfer Göle ayarında yapabilecek bir entelektüel yok! İsmail Kara, “İslâmcı düşünce tarihi”ne dair çalışmalarda hâlâ yalnız. Üniversitede, sosyoloji ve felsefe bölümlerinde bu konularda araştırma yapan çok az!

Ya edebiyat?.. Orada bir hareketlenme varsa da; ne kadar kültür ürettiği, “entelektüel alan”da ne kadar etkili olduğu tartışılır. AK Parti iktidarıyla beraber, yeni birçok edebiyat dergisi çıkmaya başladı; ama bunların, bırakın rekabeti, kendi “çevre”leriyle ve edebî gelenekleriyle bağ kurmada dahi problemleri var; çoğu kapalı devre çalışıyor ve edebiyat dünyasına güçlü bir kalem kazandıramıyor. Romanda âdeta yoklar, öyküde daha ümit verici durumdalar, şiirde “nitelik” sorunu yaşıyorlar, tiyatro, resim, müzik, heykel vb. alanlar bomboş… Bunu, en bariz biçimde Devlet Tiyatroları’nda sahnelenecek nitelikli oyun bulamama şeklinde yaşıyorlar. Sinemayı yeni keşfediyorlar, TV’de kültür kanalları yok! En önemlisi, bir eleştiri geleneğine sahip değiller! Akademide “İslâm fikri, kültürü ve sanatı”na dair çalışmalarıyla tanınmış, “entelektüel alan”da bu konularda söz sahibi eleştirmen, aydın çok az… Modern sanatlarda durum böyle de geleneksel İslâm sanatlarında nasıl? Orada daha kötü; mazideki sermayeden bîhaberiz!..

***

Bütün bunlar, Müslüman/muhafazakâr kesimin entelektüel alanda zayıf olduğunu ve bir “meşruiyet” sorunu yaşadığını gösteriyor. Zayıflık, devlet aygıtlarına sahip olmamaktan değil, bu kültürü üretecek bilimsel/sanatsal donanım ve zihniyet eksikliğinden kaynaklanıyor. İktidarın da bugüne kadar kültürle ilgili ciddî ve uzun vadeli bir projesi olmadı… Bu durumda ister istemez insanın aklına şu soru takılıyor: Acaba AK Parti’nin “entelektüel alan”da bu kültürü güçlendirmek, onu üretecek kurumlar tesis etmek ve aydın yetiştirmek gibi bir politikası yok mu? İşin aslı şu bence: Sorusu olmayanın, “sorun”u da olmuyor!..

“ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.” (İsmet Özel). Sahi, nereye varır bu sorunun sonu?..

YORUMLAR (15)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
15 Yorum