Toplumda iki farklı ruh hali
Bugün toplumsal dalgalar ile siyaset arasındaki ilişkiler nasıl seyrediyor?
Önce biraz geriye gitmekte fayda var.
1970’ler sonu ve 1980’ler, ülkenin, “ideolojik iklim”den “bireysel iklim”e geçişine tanıklık ettiler. Geçiş, ideolojik olandan kaçışla, birey-çıkar ilişkisinin yükselmesiyle, her anlamda kuvvetli, siyasi ve ekonomik bir liberalizm rüzgarıyla yaşandı. Özellikle 1980’lerde, bu iklimde, kültürel ayrışmalar ile ekonomik-sınıfsal kırılmalar, yeni girdilerle yeni görünümler aldılar ve sıkça üst üste oturdular.
1990’lar ise kimlik hareketleriyle açıldı. Kürt kimliği, İslami kimlik, aidiyet vurgusu ve siyasi örgütlenme şekliyle, geleneksel toplumsal merkezden, merkezi siyasi hareketlerden ayrıştılar.
Bu dönemde iki farklı süreç ve deneyim iç içe geçti.
Bir yanda “kimlik gerilimler” öne çıkarken, bunlara endeksli kültürel ve sınıfsal kutuplaşma ve çatışmalar yaşandı. Siyaset, kültürel bir grubun yaşam alanını genişletmekle, korumakla özdeşleşti, ekonomik unsurlar kültürel alanlara hapsoldu. Siyasi ve toplumsal ilişkiler çatışmacı olmaya yüz tutarken, asli çatışmalar kültürel değer kavgalarına döndü.
Diğer yanda bu ortam, toplumsal farklılıklar arası ilişkilere, temaslara da kapı açıyordu. Zaman içinde kültürel gruplar arasında, deneyim üzerinden, kendiliğinden köprüler oluşmaya başladı. Başka bir ifadeyle, kimlik dalgası, kimlik karşılaşmaları, hak ve özgürlük taleplerini de ifade ettiği oranda, “demokrasi”yi gerekli kıldı, hatta devreye soktu. En önemlisi bu durumun kalıcı kimi girdileri oldu. ira deneyimin bu yönü, kimlikler karşısında bireyselliğin, birey özerkliğinin yükselmesine, bir şahıslaşma haline, farklı bir özneleşme sürecine, bu istikamette farkındalık artışına işaret ediyordu.
Bugün ülkede, baskıcı siyasete, siyaset hegemonyasına ve yaptığı kutuplaşma davetine direnen bir toplumsal yapı varsa, bunda, bu girdilerin hatırı sayılır bir payı vardır.
Siyaset alanında darlaşma, radikalleşme ve otoriterleşmeye ragmen, toplum, genel haliyle, farklı devreler, ara yüzler üreterek, (her tür) otoriter modelle arasında zaman zaman açık, zaman görece ve tedirgin mesafeler koyarak, bu sayede soluk alıyor, umudunu koruyor.
Ne var ki, bu madalyonun sadece bir yüzü…
Siyasetin toplum üzerindeki hükümranlığını besleyen girdilere ve konjonktüre set çekmek mümkün olmuyor.
2015’ten etkileri katlanarak artan bu tür girdileri sıralayalım:
2016 Darbe girişimi, Erdoğan’ın 2013’ten itibaren büyüyen endişeleri, ülke ve bölgedeki yeni durum ve koşulları demokratik araçlarla yönetme yetersizliği, buna oranla siyasi tercihleri, tüm bunlardan beslenen milliyetçi-asayişçi yeni iktidar bloğu (ittifakı), takiben plebiseter süreç ve başkanlık düzenine geçiş, o düzenle doğru orantılı otoriter-popülist-bekacı siyasetin hükümranlığı, en nihayet, önce Suriye’de, sonra Doğu Akdeniz’de, ardından Ege’de jeopolitik ögelerin siyasetin merkezinin oluşturmaya başlaması…
Peki, sonuç?
Bugün toplumsal-siyasal iklimde hakim dalgalar neler? Yanıt için elimizde iki anahtar var.
Az önce altını çizdiğimiz, birlikte yaşama ve demokrasi istikametinde, türlü dönem ve deneyimlerden kaynaklanan, tüm toplumsal grupları kuşatan toplumsal kazanımlar, bunlardan birisidir.
Diğeri ise 2015 sonrası etkisi artan tehdit, tehlike, beka, jeopolitik gibi unsurları öne çeken yeni konjonktürel veriler ve etkileridir.
O zaman, bugünün toplumsal-siyasal dalgalarla bunlardan kaynaklanan iki ayrı ruh halinin hakim olduğunu ileri sürebiliriz.
İlki ruh hali, toplumsal gerilim ve siyasi çatışma yorgunluğudur. Son yerel yönetim seçimleri hem süreç hem sonuç olarak bunu ortaya koymuş bulunuyor. Yapılan kamuoyu araştırmaları, AK Parti-MHP bloğunun toplam oy oranın yüzde 50’nin altına düşmesi de önemli ölçüde bu durumun göstergesi. O zaman, her toplumsal katmanın şu ya bu oranda, hakim siyasi tarza yönelik tepkisi göstermesi ve toplumsal-siyasal merkezin yeniden oluşması beklentisi önemli bir dalgaya işaret etmektedir.
İkinci ruh hali, jeopolitik meselelerin artan oranda siyasetin merkezini oluşturması, bunun bekayı özgüven arayışıyla iç içe sokarak, “siyaset”e verilen anlamı, siyasete yönelik beklentiyi, , sınıflar ve kültürel kesimleri üstü bir etkiyle kuşatması hali veya ihtimalidir. Bu da önemli bir dalga oluşturmaktadır.
Yarınımızı bu iki dalga alarındaki ilişkiler ve çelişkiler belirleyecektir.