Amerika Çökecek mi — Yoksa Tekno-Feodal Bir İmparatorluğa mı Dönüşecek?
Tek Kutuplu Anın Çöküşü: Amerikan Gerilemesine Dair İşaretler
Epeydir çanlar çalıyor: Amerikan çağı sona mı yaklaşıyor? Çok kutuplu bir dünyanındoğmakta olduğu algısı giderek güçleniyor. Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu an, yani ABD’nin dünyaya tek başına hükmettiği dönem, yerini yeni güç merkezlerine bırakıyor. Bu “çöküş” tezini besleyen maddeler saymakla bitmez:
• Çin’in yıldırım yükselişi: elektrikli araçlardan (EV) ileri teknolojilere uzanan üretim gücü, ABD’nin sanayi üstünlüğünü törpülüyor. Çin’in EV satışları küresel pazarın belini kıracak ölçüde.
• Doların hakimiyetinin aşınması: ticarette ve rezerv tercihlerinde alternatif arayışları sürüyor; küresel rezervlerde doların payı son on yılda geriledi.
• Dış politikadaki kazalar: son yıllarda yaşanan zikzaklar, müttefiklerde bıkkınlık yaratıp rakiplere alan açtı; “Önce Amerika” izolasyonculuğu, Pekin ve Moskova’nın boşluk doldurmasına imkân verdi.
• İçerideki türbülans: partizan kutuplaşma, kurumsal erozyon ve yönetişimde tıkanıklık, bir zamanların yumuşak gücünü aşındırıyor.
Tablo bir süpergücün sendelediğini söylüyor. Soğuk Savaş sonrası Pax Americana’nın —“Amerikan Barışı”nın— sonunun başlangıcını mı izliyoruz sorusu boşuna değil.
İçeride: Demokrasi Uçurumun Kenarında
Dış rakipler kadar tehlikeli çatlak, içerideki rejim yorgunluğu. Son yıllarda ABD’de belirgin bir demokratik gerileme yaşandığı inkâr edilemez: 2020 sonrası süreçte seçim sonuçlarını gölgeleyen girişimler, oy kullanmayı zorlaştıran eyalet yasaları, partizan haritalar… Kutuplaşma zirvede, kurumsal güven eriyor, iktidar devir tesliminin barışçıl örfleri bile yara aldı.
Bu yüzden bazı Silikon Vadisi figürleri bile liberal demokrasinin “her an çökebileceği” bir döneme hazırlanıyor. Ama onların tahayyül ettiği “son” bir generaller cuntasına ya da yabancı işgale değil; Büyük Teknoloji’ye kapı aralıyor.
Tekno-Feodal Beylerin Yükselişi
Tekno-feodalizm çağından söz ediliyor: Eğer Amerikan demokrasisi çökerse, Amerikan hâkimiyeti yok olmayacak, sadece özelleşecek. Bir avuç teknoloji milyarderi yeni derebeylere dönüşecek; cumhuriyet, bir gazetecinin isabetle dediği gibi, **“kurumsal bir diktatörlük”**e evrilecek. “Demokrasinin yerini teknoloji şirketlerinin yönettiği fiefdomlar alacak” uyarısı boş bir hiciv değil. Yönetim, Başkandan çok CEO’lara; “hukuk”tan çok platformların kullanım şartlarına teslim oluyor.
Bu senaryo hayal mi? Dünyanın en zenginlerinden bazılarının projelerine bakınca o kadar da değil. Gazeteci Gil Duran’ın alaycı ifadesiyle, yükselen ideoloji bir “Nerd Reich”: libertaryen otokrasi karışımı; Peter Thiel, Elon Musk, Marc Andreessen, Brian Armstrong ve “tuzluk misali” Sam Altman gibi isimlerin ete kemiğe büründürdüğü bir tahayyül. Bu aktörler seçim peşinde değil; paralel egemenlik yapıları peşinde. Deniz yerleşimleri (seasteading), tüzüklü/özel şehirler (charter cities), “ağ devleti” (network state) fantezileri… Sosyal platformlar, kişisel yayın organlarına; veri ve altyapı, bir nevi özel hukuka dönüşüyor.
Ekonomist Yanis Varoufakis’in iğnesi de burayı deliyor: Amazon’un kira rantasına dayalı platform ekonomisini, bizi **“bulut serfleri”**ne çeviren bir düzen diye tarif ediyor. Onun ironisiyle “Facelandia’nın Lordu Zuckerberg ve X’in çürük seçim bölgesinin Şövalyesi Musk”, dijital tebanın üstünde yükselen yeni feodal beyler. Neden etkili? Çünkü şaka, hakikatin payı sayesinde vuruyor: Platformlar, veriler ve dijital kamusal alan, bir avuç milyarderin denetimine girince ortaya çıkan güce başka hangi isim yakışır?
Bu yeni düzende Amerikan İmparatorluğu yıkılmıyor, mülkiyet el değiştiriyor. Demokrasi solabilir ama Google, Amazon, Meta, Tesla ve benzerleri ABD’nin sancağını taşımaya devam eder. Ulusal gündemi seçilmişler değil mega-platformların kuralları ve ürün yol haritaları belirler. (Dışişleri Bakanlığına ne gerek, X küresel söylemi şekillendirirken? NASA’ya ne gerek, SpaceX uzayı tek başına yeniden tarif ederken?) Hiciv fazla mı oldu? “Başkan Zuckerberg, bugün Facebook Krallığı’nın algoritmik anayasasını ilan etti… Kurucu’nun eli öpülsün!”cümlesi kulağa kapkara mizah gibi gelse de yönü açık.
Teknoloji Üstünlüğü: Amerika’nın Yeni Kozu
Bu karanlık senaryonun hâlâ Amerikan üstünlüğüyle bitmesinin basit bir nedeni var: İnsanlık tarihinin en kudretli teknoloji şirketleri hâlâ ABD merkezli. Jeopolitik ağırlık devletlerden şirketlere kayarsa, Amerika A.Ş. tepede kalır. ABD, yapay zekâdan biyoteknolojiye, uzaydan yarı iletken yazılımlarına kadar birçok alanda önde. Yapay zekâda tablo çarpıcı: büyük dil modellerinin ezici çoğunluğu ABD’de geliştiriliyor; özel AI yatırımlarında açık ara lider. AGI(Genel Yapay Zekâ) bir gün gerçekten doğarsa, üzerinde büyük olasılıkla “Made in USA”damgası olacak.
Sadece AI değil: ABD’nin teknoloji devleri, küresel ekonominin üstüne gölge gibi düşüyor. En büyük yedi Amerikan teknoloji şirketi, Avrupa’nın en büyük yedisinden katbekat büyük; piyasa değerleri birçok ülke GSYH’sini aşıyor. Dünya çapında milyarlarca insanın iletişimini, alışverişini, çalışmasını, hatta siyasetle temasını bu şirketler düzenliyor. Bu kurumsal ağırlık, jeopolitik nüfuza çevriliyor. Çin’in devlet güdümlü teknolojik atılımı elbette hafife alınamaz; ama yüksek teknolojinin çoğu kulvarında tempoyu hâlâ Amerikan şirketleri belirliyor.
Kısacası “Amerika” bir ulus-devlet olarak sendelese bile, Amerika A.Ş. dimdik. Beyaz Saray’a kulaklar tıkansa da Silikon Vadisi’ni kimse görmezden gelemez. Antlaşmalardan çok algoritmaların ve patentlerin önem kazandığı bir gelecekte, ABD; en yenilikçi (ve en sömürücü) şirketlere ev sahipliği yaptığı için zirvede kalır. Kimi teknoloji şüphecilerinin dediği gibi, bu milyarderler zenginliklerinin onlara sadece yat ve roket değil, bizzat hukukun kendisini satın aldığı bir dünyaya hazırlanıyor. Böyle bir gelecekte eşitsizlik, AI otomasyonu sayesinde, çılgınca büyür; ama kuşbakışı bakıldığında Amerikan damgası küresel ticaretin üstünde dalgalanmayı sürdürür.
Mizah mı, Gerçek mi?
Bu tablo kulağa kapkara bir hiciv gibi geliyor — ve öyle; ta ki gerçek olana kadar. “Amerikan demokrasisi çöker ama Amerikan hâkimiyeti sürer” önermesi provoke edici; yine de makul bir rotayı işaret ediyor: ABD, efsanevi ‘özgürlük ülkesi’ vasfını yitirse bile, teknolojik ve ekonomik kudretiyle daha eşitsiz bir küresel düzeni pekâlâ tahkim edebilir. Ortalama Amerikalının yaşamı kötüleşirken —haklar budanıp refah yerinde sayarken— bir teknoloji aristokrasisi Amerika’yı (ya da kendi versiyonunu) rakipsiz tutabilir. Seattle’da sunucular mırıldandıkça, San Francisco’da risk sermayesi aktıkça ve modeller kâr ürettikçe, teknoloji imparatorluğu yaşayacaktır. Üstelik bu, bir halk imparatorluğu değil; Bulut Lordlarının imparatorluğu olur.
Yakın gelecekte Amerika çöker mi? Ne bir gürültüyle, ne de tam olarak “Amerika” olarak.Yıldızlar-şeritler solabilir ama Silikon Sultanlığı yükselebilir. Şaka, belki de bize: İmparatorluk yıkılmaz; kaldıraçlı bir satın almayla (LBO) el değiştirir. Geç kapitalizm, konakladığı bedeni bırakıp yenisine sıçrar. Sarayın kapısındaki ünvan değişir (Başkan, İmparator, CEO — seç beğen al), güç mimarisi kalır. Belki de tarihçiler bir gün “Amerikan imparatorluğu hiç düşmedi,” der: Taç Washington’dan Silikon Vadisi’ne geçti. Ve biz yeni tekno-feodal beylerin gölgesinde çalışırken aradaki farkı zar zor hissederiz. Sonuçta eski vecize güncellenir: Kral öldü, yaşasın Kral — daha doğrusu, imparatorluğu kendi suretinde ileri taşıyan Teknoloji Titanları çok yaşa.
