Ergenekon yalan mıydı!

16-04/25/screen-shot-2016-04-25-at-000457-1461580266.png

Yargıtay, ‘Ergenekon terör örgütü’ yok deyip, davayı bozunca soluğu Hanefi Avcı’da aldım. Bir umutla gittim röportaja. ‘Ergenekon davası gerçekti, cemaat kendi çıkarları için kullandı’, ‘Darbelerle hesaplaşma adına önemli bir davaydı, yazık oldu’ falan demesini istedim. Demedi... Ben “Her şey koca bi yalan mıydı?” diye başladım sorulara. Avcı ‘Yalandan ötesi’ dedi, Ergenekon’a dair ‘can acıtan’ gerçekleri anlattı.

SANAL BİR SENARYO VARDI BİZ DE İNANMAYA ÇALIŞTIK

Bütün bu yaşadıklarımız koskoca bir yalan mıydı?

Aslında koskoca bir yalandan daha ziyade önümüze ‘gerçek’ diyerek sanal bir senaryo konuldu. Ve ülkece buna inanmamız istendi ve biz de inandık. Çünkü önümüze konulan senaryo bazı noktalarında bizim geçmişimizdeki sorunlu gerçeklerimizle örtüşüyordu. Azınlıkta olan, aralarda olan gerçeklere bakarak senaryonun tamamına inanmaya çalıştık. Hepsi bu.

Bizim gerçeğimizle örtüşen derken...

Bu ülkenin geçmişinde yaşanmış olan gerçekler. Darbeler, muhtıralar, siyasi sahaya askerin müdahil olması bu ülkenin gerçeği. Türkiye’de var olan birtakım karanlık yapılar yine bu ülkenin gerçeği. Militarizm anlayışının nelere sebep olduğunu biliyoruz. Önümüze konulan senaryo bazı noktalarda işte bu gerçeklerle örtüşüyordu.

Ve inandık mı?

Maalesef... Başlangıçta siyasetçisinden, gazetecisine, hukukçusundan aydınına kadar büyük bir çoğunluk ‘Türkiye kirli geçmişiyle hesaplaşıyor’, ‘cuntacılardan hesap soruyor’ falan zannetti. Bir müddet sonra birileri ‘Burada başka bir şey var’ demeye başladı. İllüzyon bozulmaya başladı. Tabi ‘Burada hukuka aykırılıklar var’ diyenlere karşı bir kesim ilk başta, “Türkiye’de bu kadar büyük bir dava yürüyorsa bir miktar hukuksuzluk olmasında bir sorun yok olabilir. Bu dava Türkiye’yi aradığı demokrasiye kavuşturacaksa, bu hukuki hatalar tolere edilebilir” dedi. Ama sonra o kesim de ortada tolere edilebilir hukuk ihlallerinin çok daha ötesinde, işin esasını bozan hukuk ihlalleri olduğunu fark etti. Ülkeye demokrasi getireceğine inandığı dava demokrasinin kendisine bizzat zarar verdiğini, demokrasiyi, hukuku yok ettiğini gördü. Bir süre sonra aydın kesim, bu davanın toplum üzerinde bir korku imparatorluğu yarattığına kani oldu. Ve çekincelerini, bu davadaki anormallikleri dile getirmeye başladı.

Bizler şimdi, hiç olmayan bir şeye mi inandık? Ergenekon, Balyoz hiç yoktu, tamamen ‘cemaatin’ uydurması mıydı?

Aslında bu sorunuzun cevabı Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin vermiş olduğu kararda var. Bu dava hem usulden hem de esastan bozuldu. Mahkeme, önündeki dava dosyasına göre böylesi bir örgütün olmadığına hükmetti. Bugünkü Ergenekon dosyasını dünyanın neresine götürürseniz götürün bundan farklı bir karar çıkmazdı. Azıcık hukuk bilen birisi bu dosyaları dikkatle incelediğinde oradaki kumpası görebilir.

Paralel Yapı, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla neyi hedefledi?

Nihai amaçları tüm Türkiye’yi kendilerine uygun olarak dizayn etmek, şekillendirmekti. Cemaat kendisi haricindeki herkesi, her kesimi gayrımilli olarak görür. Cemaatlerinin haricindeki tüm kesimlerin elden geçirilmesi, terbiye edilmesi gerektiğine inanıyorlar. Zaten cemaat kendi perspektifini, Türkiye’de ne yapmak istediklerini, Türkiye’ye nasıl baktığını ‘Derin Yapı ve Türkiye’ isimli anonim kitaplarında anlatıyor. Bu kitap Yusuf Sezgin imzasıyla çıksa da anonim bir kitaptır.

Türkiye’yi kendileri için mi dizayn etmeye çalıştılar, yoksa dizayn edip başka bir yere teslim etmek için mi?

Başka başka bir yere teslim etmekten ziyade asıl amaçları kendi ideolojilerine uygun olarak Türkiye’yi yeniden şekillendirmek, oluşturmaktı. Tüm Türkiye’yi cemaatleştireceklerdi.

Paralel Yapı Ergenekon, Balyoz senaryolarını yazmaya, bu davaları planlamaya ne zaman başlamış peki?

2000’li yıllarda yapılan bir operasyonda Tuncay Güney’in işyerinde bulunan belgelerin arasında 21 sayfalık ‘Ergenekon Yeniden Reorganizasyonu’ taslağı çıkıyor. Güney’in anlatımına göre Ergenekon isimli bir örgüt zaten var, o örgütün yeniden reorganizasyonu için bir çalışma yapılmış. Bu çalışmayı Doğu Perinçek hazırlamış ve Tuncay Güney ile Veli Küçük’e göndermiş. Tuncay Güney kendisine de bir kopya almış. Bugün geriye dönüp bakıldığında, cemaatin hazırladığı anlaşılan sahte belgelere göre, parçalar birleştirildiğinde 1997 -99 yıllarından itibaren başlayan bir süreç olduğu ortaya çıkıyor. Hatırlayın, Ümraniye’de o gece el bombalarının bulunup karakola getirilmesini kayda alan polis kameralarında, bir polis memuru daha karakolda “Bu bombalar Ergenekonun ise kimse bu işe karşı çıkamaz, …. yaparım …” küfürlü sözlerini sarf ediliyor. Bombalar karakola gelmiş, daha şubeye gitmemiş, ne olduğu, kime ait olduğu belli değil ama polis bombaların Ergenekon örgütüne ait olduğuna karar vermiş durumda. Aslında cemaatin daha AK Parti ortada yokken planlanmaya başlandığı ortaya çıkıyor.

HÜKÜMET 17 ARALIK’A KADAR BEKLEDİ

“Hükümet cemaatin ne yapmak istediğini gördü. İpler kopacak diyordum. İlk müdahalenin iktidar kanadından geleceğini düşünüyordum.

Bir basiret eksikliği mi cemaati önemsiz görme mi demek lazım bilmiyorum cemaat 17 Aralık orepasyonuna kalkışıncaya kadar beklediler”

2010 yılında ben şunu düşünüyordum. Paralel Yapı, emniyet ve yargı gücüyle başlattığı bu davalar neticesinde toplumun büyük bir çoğunluğunu sindirdikten sonra AK Partiyle karşı karşıya gelecek. Ve son hamlesini AK Parti’ye yapacak. Hatta ben cezaevinde, her yıl yaz mevsiminde hükümetin normal tayin görünümünde emniyetteki cemaatçi unsurları toptan tayin edeceği böylece etkinliklerini kırmaya çalışacağını “İşte şimdi” tayin ederler diye bekliyordum. Akıl mantık bunu gerektiriyordu.

İPLER KOPACAKTI

Hükümet, cemaatin ne yapmak istediğini gördü. ‘Tayinler bahane olacak, şimdi karşı karşıya gelecekler. İpler kopacak. Tayinleri bahane ederek, emniyetteki cemaatçi yapıyı tasfiye edecek’ diyordum. Bir anda tavır alamaz. Ama tayinler bunun bahane yaratabilir. Hükümet ‘Tutuksuz yargılayın’ diyor ama cemaat umursamıyor. Çünkü talimat aldığı yer tam aksini söylüyor. Ben de diyordum ki, ‘Her anormal olaydan sonra cemaatin kontrolden çıktığını gördü mutlaka bunlardan kurtulmak isteyecekler’. 2012 MİT krizinden sonra yaz tayinlerinde mutlaka hükümet bunlara müdahele edecek diye bekledim. Karşı karşıya geleceklerinden çok emindim. Ama ilk müdahalenin iktidar kanadından geleceğini düşünüyordum. Ama bir basiret eksiliği mi, cemaati küçük ve önemsiz görme mi demek lazım bilmiyorum. Beklediler... Taa ki cemaat 17 Aralık operasyonuna kalkışıncaya kadar.

Türkiye artık darbelerle hesaplaşma, darbelerin hayattaki aktörlerini yargı önüne çıkartma fırsatını kaçırdı mı?

Darbelerle hesaplaşma fırsatını büyük ölçüde kaçırdığını söyleyebilirim. Zorlaştı artık.

Tekrar darbelerle hesaplaşma defteri açılabilir mi?

Açılabilir ama artık çok zor. Çünkü cemaat ele geçen gerçek belgeleri yargılama konusu yapmadı, kendi hazırladığı sahte belgelerle davaları yürüttü. Şimdi o gerçek belgelerle yargılama yapmak hukuken sorunlu hale geldi.

7 ŞUBAT BÜYÜK KIRILMAYDI

Kırılma nerede oldu peki?

Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasıyla ilk kırılma yaşandı. Toplumun önemli bir kesiminde rahatsızlık yarattı. Bu davalara destek veren hukukçulardan da hükümet içinden de tepkiler oluştu. Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması ikinci kırılma oldu. Erdoğan, rahatsızlığını defaatle dile getirdi. Hukukçular, Başbuğ’un bu şekilde tutuklanıp yargılanmasının tasvip edilemeyeceğini açıkladı. 7 Şubat MİT krizi en büyük kırılmaydı. Hükümet, AK Parti 7 Şubat MİT krizindeki rahatsızlığını dışarıya karşı pek belli etmedi. AK Parti hükümeti ve Erdoğan, MİT krizinde artık ‘cemaatin’ kendine yöneldiğini gördü.

Pek birşey yapılmadı ama 7 Şubat MİT krizinden sonra...

Evet, gördü ama buna rağmen tedbir almadı.

YARGITAY DOSYADAKİ ASIL ÖRGÜTÜ İLAN ETMELİ

Siz önce Devrimci Karargah Örgütü’nden tutuklandınız, sonra Ergenekon terör örgütü üyesi olarak da ayrıca tutuklandınız.. Yargıtay’ın Ergenekon kararını duyduğunuzda ne hissettiniz?

Bir gün bu noktaya gelineceğini biliyordum. Ancak Yargıtay 16. Daire’nin Ergenekon Davası’nı sadece usul ve esastan bozması yetmez. Evet, ellerindeki dosyaya göre Ergenekon terör örgütü yoktur. Ama o dosyada başka bir örgüt var. Yargıtay 16. Ceza Dairesi dosyadaki asıl örgütü ilan etmeli.

CEMAAT SON HAMLEYİ AK PARTİ’YE YAPACAKTI

Paralel Yapı, Ergenekon davasıyla istediğini alabilseydi 17-25 Aralık operasyonuna kalkışır mıydı?

Adı böyle olmasa bile mutlak surette kendi dışındaki bütün iktidarlara son verecekti. Cemaat son hamlesini her halukarda AK Parti’ye yapacaktı. Askeri, iş adamlarını, sivil toplum kuruluşlarını, medyayı, entelektüel kesimi sindirdikten sonra geriye tek bir yer kalıyordu. İktidar... Cemaat kendi dışında kalan her şeye tasfiye etmeye ayarlıydı. Buna mevcut iktidar ya boyun eğecekti ya da tasfiye olacaktı. Kaçınılmaz sondu. 17 Aralık operasyonunda başarısız olacaklarını hiç tahmin etmediler. Bir dirençle karşılaşacaklarını düşünemediler. Ergenekon ve Balyoz’daki hesapları burada tutmadı. Eğer bunu tahmin edebilselerdi çok daha başka yöntemleri de devreye sokarlardı. Ama beklemedikleri bir hamleyle karşılaştılar. Cemaat, bir operasyona kalkıştı mı birkaç defa sigorta denemesi, test denemesi yapar öyle start verir. Ama bir şey oldu ve hesapları ilk kez tutmadı.

‘HER ŞEY BİTTİ’ HİSSİNE HİÇ KAPILMADIM

Gözaltına alındığınızda sizin için ‘Allah taksiratını affetsin’ denildiğini duyunca ne hissettiniz? Her şey bitti mi dediniz?

Ben hiçbir zaman umutsuz olmadım. ‘Her şey bitti’ hissine hiç kapılmadım. Ölü için söylenen bir söz. Güneş yüzü görmeyecek, dışarı çıkmayacak talimatını verdi bu sözle. Belki daha karanlık şeyleri işaret eden manalara da gelen bir söz. Gerektiğinde cezaevinde yok edin anlamına bile gelir bu söz. Ama ben hiçbir zaman umutsuz olmadım. Bu davada öyle akıl almaz şeyler var ki. Bir gün buradaki akıl almaz şeylerin fark edileceğine inanıyordum.

CEMAATİN PLANI 2012’DE FARK EDİLDİ

2011 yılından itibaren anormallikler hepten fark edilmeye başlandı sanırım?

2011 yılından sonra cemaatin yarattığı bu davaların bu davanın normal olmadığının, hukuka aykırı olduğunun artık iyiden iyiye görülmeye başlandığı kanaatindeyim. Hükümet yargı paketleri çıkartarak kendince önlemler almaya başladı. 2012 yılına gelindiğinde artık bu davaların bizim geçmişimizle hesaplaşmakla, Türkiye’ye demokrasi getirmekle bir alakasının olmadığı, Türkiye’nin tamamen bir cemaat operasyonuyla karşı karşıya olduğumuz ortaya çıktı.

ERGENEKON MAHKEMELERİ TİYATRO OYNADI

Bu davalarda hukuk ihlalleri oldu, tali yollara sapıldı. Bu itirazları hepimiz yaptık ama 9 yıl önce 13. Ağır Ceza Mahkemesi ‘Ergenekon diye bir terör örgütü var’ dedi. Bir mahkemenin siyah dediğine diğeri çıktı beyazdır dedi. Hangisine inanacağız?

13. Ağır Ceza Mahkemesi tamamen ideolojik ve göstermelik bir mahkemeydi. Bizzat Fethullah Gülen cemaati tarafından daha soruşturmaya başlanmadan, hükme bağladığı bir davanın hukuki kılıfa uydurulması için göstermelik bir tiyatro oynandı o mahkemede. Bir yargılamanın amacı, iddiayla ilgili somut gerçeği ortaya çıkartmaktır. Ergenekon mahkemelerinde gerçeğin ortaya çıkarılması diye bir şey olmadı. Baştan inanılmış bir konuda her yönüyle hukuka aykırı bir karar verildi. Ayrıca Yargıtay “Türkiye’de Ergenekon var ya da yok” demedi. Yargıtay bu kararında dedi ki “Türkiye’de gerçekte Ergenekon terör örgütü var mıdır, yok mudur onu bilemem. Bu iddianamede iddia edilen Ergenekon terör örgütünün varlığını ortaya koyacak somut delil olmadığı gibi, dosyaya konulan deliller de şaibelidir.”

Bu karar, Türkiye’de Ergenekon var mıdır, yok mudur kararı değildir.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.