Gereği yine ve asla yapılmayacak güzel ülkem!

Çünkü bu bir Türkiye klasiğidir. Ve güzel ülkemin mazlum ve mahzun insanları biliniz ki ‘Eski Türkiye’, ‘Yeni Türkiye’ hiç fark etmez!

Bu ülkede ne zaman “yürekleri dağlayan”, “vicdanları yaralayan” bir olay olsa…

Muhalefet partisi, iktidar partisi hiç ama hiç fark etmez…
Anında ve en hızlı şekilde “olay mahalinde” konumlarını alırlar…

En üzgün onlardır!

En çok onların yürekleri dağlanmıştır!

Hükümet yetkilileri çıkar, “gereği yapılacak”, “sorumlular hesap verecek” der…

Muhalefet çıkar, “bu işin peşini bırakmayacağız” der…

Sonra…

Sonrası yok…

O yüzden…

Bu ülkenin yetkilileri çıkıp “gereği yapılacaktır” dediğinde…

Sakın ola umutlanma… Gereği yapılacak, sorumluların, suçluların burnundan fitil fitil getirilecek falan sanıp umutlanma!

Umutlanma ki “hayal kırıklığı” yaşama!

Ateş düştüğü yeri yakacak…

Sorumlular bir şekilde yırtacaklar. Ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşmaya devam edecekler…

İki gün sonra gündemi bol ülkemde gündem hızla değişecek, yetkililer başka bir yerden huzurlarımıza çıkacaklar ve “gereğinin yapılacağını” açıklayacaklar!

***

Bakınız. Acı haber bu kez Adana’nın Aladağ ilçesinden geldi değil mi? 34 öğrencinin kaldığı Özel Ortaöğretim Kız Öğrenci Yurdu’nda akşam saatlerinde çıkan yangında 11 kız çocuğu diri diri yanarak öldüler. Ki bir tanesi daha da küçüktü. Minicikti. Hayatı altı yaşında dondu. Gözümüzün önünde diri diri yanarak can verdiler. Gecenin bir vaktinde değil, akşam saatlerinde. Yüreklerimiz yine yandı. Vicdanlarımız yine parçalandı.

Bütün Türkiye 12 cana ağladı!

Ağlıyor.

Yarın hepsinin birer birer yürekleri dağlayan hikayeleri ortaya çıkacak…

En dramatik hikaye gazete sayfalarımızı süsleyecek.

Ki, daha ilk saatler de Cennet Karataş’ın babası, yavrusunu ‘o yangında kaybetmenin’ vicdan azabı ve çaresizliği içerisinde “Başka çaremiz yoktu, yurda verdik” diyebildi.

Belli ki evladı okusun, hayatını kurtarsın istemiş.

Rahatça, sağ salim ve güvenle okuluna gidebilsin diye gönderdiği yurt, küçük Cennet’e mezar oldu.

Küçük Cennetlerin nasıl acı çektiklerini, nasıl korktuklarını, seslerini duyurabilmek için nasıl feryat ettiklerini bilmiyoruz. Öldüler ve artık hayatta yoklar. Bildiğimiz bir şey var… 11 çocuk canlarını kurtarmak için yangın merdivenine koştular ve o merdivenlerde kalakaldılar. Birbirine sarılarak, birbirine sığınarak can verdiler.

Devletimizin en tepe isimleri, hükümetimizin bütün ‘bakanları’ olay yerine koştular. Derinden sarsıldıklarını ifade ettiler. Bakanlarımız ağız birliği içerisinde “En ufak bir ihmal varsa sonuna kadar titizlikle araştırılacak. İhmali olanlar sonuna kadar cezasını çekecek” dediler.

Öyle…

Peki, sayın yetkili…

Rukiye Sema Demirbaş’ı hatırlıyor musunuz? Sekiz yıl önce yanarak ölen 18 kız çocuğundan sadece birisiydi Küçük Sema. 11 yaşındaydı. Ablası Zeynep Büşra ile birlikte tatillerini geçirmek için Konya’ya babaannelerinin yanına geldiler. Babaanneleri, torunları ‘boşta kalmasın’ diye yazın da Kur’an eğitimi veren öğrenci yurduna verdi.

Ölüm onları sabahın beşinde buldu.

Yurt görevlisi, çocukları sabah namazına kaldırdı. Çocuklar abdest aldıkları esnada gaz kokusunu hissettiler. Yurt müdürüne gidip “gaz kokusu” var, dışarı çıkalım dediler. Yurt müdürü, çocukların dışarı çıkmasına izin vermedi. Gaz kokusunun geldiği yere gitti ve elektrik düğmesine bastı! Üç katlı bina patladı ve çöktü. 18 kişi yanarak öldü. 29 çocuk yaralı olarak kurtulabildi.

Yurdun ruhsatsız olduğu ortaya çıktı.

Dönemin İçişleri Bakanı, dönemin Milli Eğitim Bakanı, dönemin Sağlık Bakanı özel helikopterlerle bütün programlarını iptal ederek olay yerine geldiler, gözyaşlarına boğuldular ve enkaz yerinde incelemelerde bulundular…

Kameralar karşısına geçtiler “idari tahkikatın yapılacağını, Sayın Başbakanın olayla özel olarak ilgilendiğini, facianın nedeninin en ince ayrıntılarına kadar araştırılacağını ve sorumluların mutlak surette cezalandırılacağını” söylediler. Ağız birliği içerisinde “gereği yapılacak, peşini bırakmayacağız” dediler.

Sonuç:

Sekiz yıldır dava hala sürüyor.
Bütün sorumlular ‘nasıl olduysa’ dışarıdalar. Davanın hiçbir tutuklusu kalmadığı gibi hükümlüsü de yok.

O yangından geriye sadece küçük Sema’nın babasının kulaklarından gitmeyen “Baba beni öper misin?” veda sözü kaldı.

Bir de küçük Sema’nın ablası Zeynep Büşra’nın kimsenin ciddiye almadığı “şikayetçiyim” ifadesi.

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum