“O yasa tasarısı olmasaydı Zerrin Güngör Danıştay Başkanlığı’na seçilemezdi”

Bir kere daha altını çizmekte fayda var. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Birol Erdem’i ‘tanık’ olarak dinledi ve bilgisine başvurdu.

Birol Erdem’e “Neden?” diye sordum. Nedenini şöyle anlattı:

“Beni dinlemelerini istedim. Çünkü, soruşturmalar kapsamında bazı itirafçıların şahsımı hedef almaları ve uzunca zamandır kamuoyunda bakanlığımıza ve bana dair yürütülen yanlış bir algı söz konusuydu. Oysa şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, henüz hiçbir devlet kurumunda bu örgüte karşı bir farkındalığın olmadığı, herkesin sempatiyle baktığı dönemlerde bizim bakanlığımız ‘adım adım’ gelen tehlikeyi fark etmiş ve bu yapının operasyonel kaleler haline getirdiği kilit noktalardaki adamlarının etkinliklerini kırmaya yönelik adımlar atmıştır.”

“Ne yaptık? 2012 yılında, bu örgütün bakanlıkta ve adliyelerde kendi mensuplarını yerleştirmek için kullandığı Personel Genel Müdürlüğü ve bunun gibi kritik birimlerden Ceza İşleri, Kanunlar ve Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürleri ve Bilgi İşlem Dairesi Başkanı ve Adli Tıp Kurum Başkanını değiştirdik. Bu birimlerin başındaki paralelcileri görevden alarak, yerlerine güvenilir isimler getirdik. Bakın hala bugün bizim getirdiğimiz güvenilir isimler görevlerinin başındalar. Bir parantez açarak örnek vermek istiyorum; bizim getirdiğimiz Ceza İşleri Genel Müdürü Metin Kıratlı Cumhurbaşkanlığı’na Genel Sekreter Yardımcısı olarak gitti, onun yerine yine bizim genel müdür yardımcısı olarak getirdiğimiz Aytekin Sakarya geldi.”

“17-25 Aralık kalkışmasından hemen sonra, elimde bulunan bu örgüte ilişkin bütün bilgileri, belgeleri ve alınması gereken tedbirleri bilgi notları halinde İçişleri Bakanı, MİT Müsteşarı, mevcut Adalet Bakanı ile eski tüm adalet bakanlarına, Danıştay Başkanı, AK Parti içerisindeki Adalet Komisyonu Başkanı, Anayasa Komisyonu Başkanı gibi yetkili milletvekillerine ve Sayın Başbakan’a iletebileceğini düşündüğüm bütün isimlere elden ilettim. Hatta MİT Müsteşarı’na idari yargı içerisindeki paralelcilerin tamamının isim listesini verdim. Çünkü zaten elimde hazırdı ve eğer 2013’ün 27 Mayıs’ında Başbakanlığa sevk ettiğimiz yasa tasarısı Meclis’ten geçmiş olsaydı biz zaten bu yapıyı önemli ölçüde etkisiz hale getirmiş olacaktık.”

***

“Yargıtay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ifade tutanaklarına şöyle geçmiş:

“Bu tasarıyı Bakanımız Başbakanlığa sevk edince o zamanki Yargıtay Başkanı (Ali Alkan) Yargıtay Başsavcısı (Hasan Erbil) ve Yargıtay Genel Sekreteri (Aydın Boşgelmez) Sayın Başbakanımızdan randevu istemişler, Sayın Başbakanımız da randevu vermiş, görüşmeye Sayın Bakanımız (Sadullah Ergin) ile birlikte beni de çağırmıştı. Yargıtay Başkanı söz alarak Sayın Başbakanımıza hitaben ‘Efendim eğer bu yasa çıkarsa biz Yargıtay’ı yönetemeyiz, 8 kişiden oluşan Başkanlık Divanı’nın bütün yetkileri alınıyor, 40 kişiden oluşan Başkanlar Kurulu’na veriliyor. Bu yasa ile Genel Sekreter olmak için bile 6 yıl şartı getiriyorsunuz efendim’ dedi. Sayın Başbakan, Bakan Bey’e döndü... Bakan Bey, Birol Bey detayları anlatsın dedi. Ben de ‘bu yapının’ hem Yargıtay hem Danıştay’da yaptıkları dayatmaları tek tek anlattım. 2011’deki üye seçiminden kısa bir süre sonra bütün kontrolü ele geçirdiklerini, idari kurum ve görevleri sadece kendilerine yakın arkadaşlara nasıl verdiklerini anlattım. Öyle pervasızlık aldı yürüdü ki cemaat mensubu asabı bozuk bir arkadaş heyette bir görüşme yaparken gereksiz müdahalelerde bulunabiliyor, başkan uyardığında başkana kafa tutabiliyor, hakaret edebiliyor ve büyük şımarıklıklar yapabiliyorlar efendim, dedim. Yargıtay ekibi buz gibi oldu. Sayın Başbakan da ‘Biz bir istişare edelim’ dedi.”

Birol Erdem’e sordum: Diyorsunuz ki ‘dananın kuyruğunu kopartan bu yasa tasarısı hazırlığı’ oldu.

Evet. Oldukça pervasız bir şekilde ‘biz’ demeye başlamışlardı. Bakanlıktan sonuç alamamaları onları durdurmuyordu. Yargıtay ve Danıştay gibi iki kritik yüksek mahkeme içerisinde öyle bir sistem kurmuşlardı ki, istedikleri üyenin dairesini anında değiştirebiliyorlardı. Oysa ki her iki yüksek mahkemede sayıları üçte bir oranındaydı. Ancak ele geçirdikleri yönetim birimleri sayesinde sanki salt çoğunluğu ele geçirmişler gibi sonuçlar elde edebiliyorlardı. Bakın o tarihlerde Danıştay Başkanlığı seçimi krizi vardı. ‘Danıştay Başkanı bizim istediğimiz isim aday olacak’ diye direttiler ve Zerrin Güngör’e oy vermemekle ve kazandırmamakla tehdit ettiler. Bu tasarı aynı zamanda 2013’ün temmuz ayında yapılan Danıştay Başkanlığı seçiminin çözülmesini sağlayan ana unsur olmuştur. Zerrin Güngör’ü seçtirmemekle tehdit eden örgütün direnci bu yasa tasarısını tekrar sevk edeceğimiz tehdidiyle kırılmıştır. Çünkü bu yasa tasarısı onların can damarını kesiyordu.”

“Yasa tasarısını Başbakanlığa sevk ettikten sonra haziran ayında Yargıtay ve Danıştay içerisindeki cemaat mensuplarının isimlerini her iki yüksek mahkemedeki diğer üyelerle paylaşmak ve bu yapıya karşı bir güç odağı oluşturmalarını sağlamak üzere gruplar halinde toplantılar yapmaya başladık. Toplamda 150 üyeyle toplantı yaptık. Geliyorum diyen tehlike için bir uyarı ve önlem toplantılarıydı. Yargıda Birlik Grubu şeklindeki bir hareket de bu toplantılarda şekillendi. Çünkü 2014 yılı HSYK seçimleri bu yapının tasfiyesi açısından ve Türkiye’nin kaderi açından önemliydi.”

Konuya devam inşallah....

16-12/10/zcdvfdgsr.jpgBirol Erdem’in Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ‘tanık’ olarak verdiği ifade tutanağı...

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.