Böylesine kritik Avrupa sınavlarında avantajlı olduğunuz maçlarda oyunu kontrol etme düşüncesi elbette doğal karşılanabilir. Aykut Kocaman da bu düşünceyle sürmüştü takımını Sturm Graz karşısına. Ve daha önemlisi istekli, mücadele etmeye çalışan ve de gol atıp rakibinin gardını düşürmeye uğraşan bir Fenerbahçe vardı Avusturya ekibinin karşısında. Sabırla top gezdiren, iyi pas yapan ve rakibine pozisyon vermeyen Sarı-Lacivertli ekip sabrının sonucunu da aldı ilk yarıda. Fenerbahçe taraftarının uzun zamandır kafasında bir soru vardı, “Bizim yeni Alex’simiz kim olacak?” diye. Gördük ki ilk yarıda bu sorunun cevabı verildi. Valbuena açık söyleyelim, Fenerbahçe taraftarının önünde Alex’in tahtına oturmaya ilk aday. Oyun boyunca sahanın her yerinde dolaştı, attığı akıllı paslar ve futbol aklıyla onun yerini almak için en güçlü aday olduğunu gösteriyor.

Fenerbahçe’nin geçtiğimiz yıla oranla bir başka önemli değişikliği de uzun oynama ve daha fazla olumlu pas yapmak olarak ortaya çıkıyor. Ancak istediğini elde ettikten sonra oyunu kontrol etme düşüncesi ve tempoyu düşürüp rakibinin üstüne gelmesini beklemesi galiba en büyük yanlıştı. Nitekim ilk yarıda yapılan baskıdan sonra Sturm Graz’ın üzerlerine gelmesine izin vermesi Fenerbahçe’ye biraz pahalıya mal oldu. Savunma dengesinin bozulup orta alan üstünlüğünün kaptırılması göstere göstere gelen Graz golünü doğurdu.

Fenerbahçe’nin geçen yıla oranla artıları var ama eksikleri de yok değil. Öncelikle Ahmethan dün tüm iyi niyetine karşın delici forvet eksiğini giderecek deneyimden yoksundu. Şener ve Ozan’ın geçen yıldan bu yana fazla iyi olduklarını da söylemek mümkün değil. Josef’in biraz daha etkin olması gerek. Dirar iyi transfer ama henüz tam anlamıyla hazır değil. Alper ilk maçtaki performansını arattı ama onun da üstüne koyması gerekir.

Kısacası Fenerbahçe’nin iştahı, mücadele gücü yerine gelmiş gibi gözüküyor ancak bunlar daha ilerisi için yeterli mi diye soracak olursanız kafamızda bir sürü soru işaretleri var.