PYD, ABD’nin müttefiği mi?

Sanılanın aksine PYD’nin henüz anlamlı bir uluslararası müttefiki yok. PYD’nin sempatizanları ve onu destekleyen ülkeler var, ancak güçlü bir uluslararası müttefiki yok. Ne ABD ne de Rusya, PYD’ye uzun vadeli müttefik rolü biçmiş değil. Her iki ülke de konjonktürel gerekçeler ve tercihleri nedeniyle PYD ile çalışıyorlar. Fakat bu çalışma ilişkisini yapılandırılmış güçlü bir ittifak ilişkisi olarak görmek hatalı olacaktır.

Nitekim Rusya başta olmak üzere PYD’ye müzahir ana güçler, PYD’nin Cenevre Görüşmeleri’ne katılmasını arzulamalarına rağmen, Türkiye’nin itirazları karşısında bu konuda diretmemeleri, PYD ile bu güçler arasındaki ilişkinin ‘müttefik’ kavramıyla açıklanamayacağını gösteriyor.

PYD, IŞİD’i adeta kendisinin varoluş gerekçesi haline getirmiş durumda. Kendisini seküler bir anti-IŞİD, hatta anti-İslamcı yapı olarak konumlandırmaya çalışıyor. Bu yapısı nedeniyle de Batı’dan sempati devşiriyor. Şu an için kullanışlı olan bu strateji uzun erimli olamaz. Eğer PYD, bütün meşruiyetini IŞİD ile mücadeleden alırsa, kendisini Suriye’deki ana aktörler nezdinde araçsal, post-IŞİD dönemde ise işlevsiz kılar. PYD, IŞİD’ın olmadığı veya siyasal hesapları bu ölçekte etkilemediği bir denklemde, kendisine nasıl bir rol biçiyor ve nasıl bir gelecek öngürüyor?

Bu noktada Iraklı Kürtlerin deneyimi ehemmiyet arz etmektedir. Iraklı Kürtler kendilerini Baas rejiminin amansız muhalefeti olarak konumlandırdılar. Her iki Körfez savaşında da Saddam Hüseyin yönetimine savaş açan uluslararası güçler ile ittifak yaptılar. Bu tutumları nedeniyle de ABD başta olmak üzere birçok Batılı ülkenin ilgisine ve desteğine mazhar oldular. Fakat Iraklı Kürtler kendilerini sadece Saddam Hüseyin/Baas rejimi karşıtı bir harekete indirgemediler. Bunun yerine, Kürtleri merkeze alan bir siyasal aktör olarak hem Irak’ta hem de uluslararası alanda faaliyet gösterdiler. Yine, kendilerini ülkedeki Saddam Hüseyin karşıtı geniş muhalefetten yalıtmadılar. Bu durum hem Irak içerisinde hem de dışarısında Iraklı Kürtlerin taleplerine meşruiyet kazandırdı ve siyasal pozisyonlarını tahkim etti.

Tekrardan PYD’ye dönecek olursak; sahada ABD ve Rusya’nın desteğiyle kazanılan alanlar ve ortaya konulan askeri başarılar, otomatik olarak siyasal meşruiyete dönüşmüyor. Askeri başarı bir yapıyı aktörlerleştirebilir, fakat ona aynı zamanda siyasal meşruiyet kazandırmayabilir. Siyasal meşruiyet bundan fazlasını gerektiriyor. Bu bağlamda, PYD’nin ilk krizi diğer Kürt gruplarla nasıl bir ilişki geliştirdiğiyle alakalıdır. Bugüne kadar PYD, Suriye Kürt bölgesindeki diğer Kürt grupların hepsini sahadan askeri yollarla silerek bir alan temizliği yaptı. Bu da PYD’nin denetiminde inşa edilen alanların Kürt bölgesi olarak tanımlanmaktan ziyade, PYD/PKK-land olarak tanımlanmasını kolaylaştırmaktadır. Bir Kürt bölgesinin siyasal meşruiyeti daha kuvvetli olacakken, PYD/PKK-land için bu durum söz konusu değildir. Bunun devamı olarak PYD’nin uzun vadeli varlığı ve stratejisinin akıbeti, anti-IŞİD’çilikten ziyade, kendisini ne ölçüde Kürtlerin meşru ve organik bir aktörü haline getireceğine ve diğer Kürt gruplarla anlamlı nasıl bir ilişki kuracağına bağlı olacaktır.

Suriye muhalefeti ile ilişkiler de PYD’nin akıbetini belirleyecek diğer bir etmendir. PYD, Suriye’deki Kürt mahallesinde alan temizliği yaparak ve genel Suriye muhalefetinden kendisini tamamıyla izole ederek, aradığı siyasal meşruiyeti elde edemez. Ancak daha önceki bir yazıda da ifade ettiğim gibi, Suriye muhalefeti de kendisini Arap milliyetçiliğinden arındırabilmiş değil. Bu durum PYD’nin işini kolaylaştıran bir işlev gördü. Buna rağmen PYD’nin, bir şekilde Suriye muhalefetiyle ortak bir zemin yakalayamadığı müddetçe, aradığı uluslararası meşruiyeti elde etmesi pek olası değil.

PYD’nin önümüzdeki dönemde ABD ile Rusya arasında bir tercih yapmak durumunda kalması güçlü bir olasılıktır. Şu anda PYD’nin bu ikili ilişkiyi sürdürebilmesinin temel nedeni, iki ülkenin Suriye perspektifleri arasındaki makasın çok açık olmaması ve ABD’nin iddialı bir pozisyon ortaya koymamasıdır. Ama ne zamanki bu iki ülke arasındaki makas açılırsa, PYD bir tercih yapmak durumunda kalacaktır. Öyle görünüyor ki ABD, PKK’nın dört ülkede tek bir yapı olarak hareket etmesini arzulamıyor. Bunun yerine ABD, PKK’nın PJAK, PYD, PÇDK gibi bileşenlerine bölünmesini tercih etmektedir. Her bir bileşenin içerisinde bulunduğu ülkenin ulusal koşulları, sorunları ve öncelikleriyle şekillenmelerini öngörmektedir. ABD bu şekilde üzerinde taşıdığı PKK bagajının hafifleyeceğini, bölgesel Kürt siyasetinde dramatik bir güç revizyonunun yaşanmayacağını hesaplamaktadır. Fakat, PKK’nın bu örgütler üzerindeki etkisi ve kontrolü hesaba katıldığında, PKK’nın bu planı benimsemediğini görebiliriz. Yakın gelecekte bölgesel Kürt siyasetinin en önemli tartışma başlıklarından birini, PKK’nın yan örgütlerinin kendilerini ne ölçüde PKK’dan ayrıştıracakları meselesi oluşturacak gibi gözüküyor.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.